Paspas (!) [05 Ekim 2003 Pazar]

Anladım ki; Necip Fâzıl’ı tanımak herkese kısmet olmaz…
Çünkü bu adam bir cevize benzer. Bir kısım insanlar sadece yeşil kabuğunu görüp, onu kendilerine bayrak yapmaya çalışırlar; çünkü renklidir, boyalıdır, havalıdır… Fakat tadını saklamaya çalışırlar.
Cevizin yeşil kabuğu, bir süre sonra silinecek boyalar bırakır sadece kendisini tutan ellerde. Sonunda bakarlar ki; altından renksiz ve kuru bir tahta çıkar, atarlar. Şimdi bomboş kalır elleri. Kendilerine boyalı, şaşaalı yeni bir ceviz bulmanın peşine düşerler…

Bir kısım insanlar ise ona; "kendilerini terk ettiği günden, kıyamete kadar" öfkelidirler. Her şeyin affı olsa da onun yoktur, onlara göre…
Derler ki: "Ey kuru, ve tahta kabuk! Seni yıllardır ellerine bulaştıranlar, sonunda dillerine değdirip tadına baktı. Gör işte, bak haline… Sen zaten çamurlara müstehaksın, bir kere de ben basayım üstüne!.."
Onlar, elleriyle bile dokunmazlar da artık şaire; pabuçlarının ucuyla iyice bastırırlar toprağın-çamurun içine…
Sanırım, ceviz ağacı da işte böyle biter, böyle çıkar ışığa; uzanır güneşe doğru, yemyeşil…

Necip Fazıl; evet, onu gören, onunla hatıraları olan, öyle çok kişi öyle anlatır ki onu, korkarsın…
Onu tanımamış olmam tanıttı belki de bana onu!..
Ama, dedik ya; Necip Fâzıl bir cevizdir,,, ceviz; renkli, boyalı, acı kabuğun altındaki renksiz, kuru, tahta kabuğun altındaki ince zarın içinde, bembeyaz, lezzetli, ve şifalı…
Onun için diyorum şimdi, bunca yılın ardından:
Anlıyorum ki; Necip Fâzıl’ı tanımak herkese kısmet olmaz…

Bu kadar laf şundan icap etti: Edebiyatımızın Güleryüzü (M.N. Yardım- Çatı Kitapları) isimli kitabı okuyordum. Kitap Hazret-i Mevlâna’dan Hasan Ali Yücel’e, Nasreddin Hoca’dan Çetin Altan’a kadar 200 civarında ismi ele alıp çok sayıda espriyi, nükteyi, tebessümü bir araya getirmiş…
Şöyle diyor Necip Fazıl’ın sayfalarında:
Necip Fazıl, şöhretinin zirvesinde olduğu bir dönemde "Sakarya Türküsü"nü yazar. İnönü Şiir Yarışması’na bu şiirle niçin katılmadığını soranlara şu cevabı verir:
-Bu şiir, malûm şiir yarışmasına girmeye tenezzül etmez.

Bir zamanlar Büyük Doğu’da yazılar yazan Oktay Akbal, Necip Fazıl’ın Abdülhâkim Arvasî’yi tanıdıktan sonra şiiri bıraktığı vehmini taşımaktadır. Bir gün üstada, "Sizin en önemli yanınız sanatçılığınızdı. Ama nedense şiiri, sanatı hor görerek cücelere verdiniz" deyince Şairler Sultanı yanındakilere dönerek, eski dostunu kırmadan cevap verir: "Oktay beni en küçük yanımla sever." 

 
 
Yol göstericisini "O ve Ben"de anlatan Necip Fâzıl, bir gün Seyyid Abdülhâkim Arvasi’ye; "Efendim! Ben de kurtulacak mıyım?" diye sorduğunda şu cevabı alır: "Bir gemi giderken paspas da içinde gider.Yeter ki o geminin içinde ol Necip!" (Sayfa 265)
……
(Kitapta Necip Fazıl ile ilgili, çoğu da çok komik olan hatıralar bitmedi, ama yerimiz bitti gene… Biz, "kendisinin de yazılmasını arzu edeceğini sandığımız" bir iki satırı aktardık size…
Hepinize iyilikler, mutluluklar ve güzel bir tatil günü dileyerek…)

Stop
Muammer Erkul
05 Ekim 2003 Pazar


 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir