Menkıbeler, hayat öpücükleri gibidir; nefesim kesildiği zamanlarda beni ayağa kaldırırlar!
Sevgili Peygamberimizin mübarek mescidinde, hazret-i Bilal’in kollarını açıp döne döne, şakır şukur oynaması ise en sevdiğim “hayat öpücüklerimden” biridir…
Olur iş değil! Bakarlar ki bir gün; Bilâl mescitte oynuyor! Hazret-i Ömer yaklaşarak yanına;
-Yâ Bilâl! Ne yapıyorsun böyle? Hiç mescitte oynanır mı?
Fakat Bilal-i Habeşi neşe içindedir. Şöyle bir daha yaylanıp döner kolları havada. Sonra Resulullah Efendimizi göstererek;
-Bak, der. Mescidin sahibi orada, bana ancak o karışabilir!..
Bunu Hazret-i Ömer’e söyler ki; gadabıyla meşhur, öfkesinden yer bile titrer!..
-Vah vaah, diye üzülür eshab… Bilal aklını kaçırdı, çıldırmış, derler!..
Hazret-i Ömer üstelemez. Durumu Resûlullaha arz edince, Efendimiz onu yanlarına çağırarak; “az önce neden oynadığını” sorarlar.
-Sevincimden yâ Resûlallah. Rabbimin bana olan bir ihsanından…
-Hangi ihsanından?
-Yâ Resûlallah, Allahü teâlâ sana her şeyi verdi, ama bir şey vermedi. O sana vermediğini bana ihsan etti de onun için oynuyorum…
-O ihsan nedir yâ Bilâl? diye sorar Kâinatın Efendisi…
-Hidayet, der o zaman Hazret-i Bilal… İnsanların imanla şereflenme yetkisini sana vermedi. Bu eğer senin elinde olsaydı, önce akrabanı imana getirirdin… En yakınlarından başlardın da sıra bana gelmezdi… Fakat… İşte akrabaların seni inkâr ederken, ben… Hem de hor ve hakir görülen, aşağılanıp işkence edilen… Habeşistan’dan gelmiş kara bir köle olan ben, sana îman ettim, seni sevdim, hattâ âşığın oldum… Canım senin yoluna fedâ olsun ya Resulullah!..
Ben oynamayayım da kim oynasın?..
Bu sözler, Resûlullah’ın çok hoşuna gider. Hazret-i Ömer’e dönerek;
-Bırak ya Ömer, diye tebessüm ederler…
Hakkıdır, bırak da oynasın Bilal!..
…..
NOT: Sayısız menkıbeleri nasıl okuyabileceğinizi (abdullatif.uyan@tg.com.tr) adresinden sorunuz…
Stop
Muammer Erkul
24 Nisan 2008 Perşembe