Plastik sanatlar [26 Eylül 2004 Pazar]

Gündemleri işgal eden konu: Avrupa Birliği’nin kapısı.
Batı ile aramızdaki bu kapının iki yanında odalar, ve odaların duvarlarında, okulların duvarlarında, otellerin duvarlarında, işyerlerinin duvarlarında, kahvelerin duvarlarında; plastik sanatlar…
Eğer bu birlik teşekkül edecekse; bence bu konuda da bir "birlik" sağlanmalıydı… Yani plastik sanatlar konusunda da ya biz Avrupa’ya uysaydık, veya Avrupalılar bize uysaydı!..

Aslında, gülüyoruz böyle ağlanacak halimize; ama koskoca doğu kültürü ve koskoca batı kültürü arasında, biz; aç kalan satıcılara, karnını doyuramayan aşçılara benziyoruz…
Doğuda ve batıda üretilmiş çoğu eser talip buluyorken, buyurun sorun kendinize; kaç kişi takip ediyor çevrenizde sergileri ve takip edenler kaç eserin üstünde görebiliyor "satıldı" etiketini?..

Estetiğimiz, yerlerde sürünüyor, maalesef. Daha acısı; gözlerimiz buna alıştı-alışıyor…
Sanat; neredeyse (kasabalardaki manifatura dükkanlarında metre metre kesilerek satılan basma topları gibi) standarda dönüşmüş durumda.
Çünkü artık plastik sanatlar, san’atkârının ellerinde değil; plastik makinelerinde üretilmekte!..

Bir ülkenin bir gazetesinin bir kültür sanat sayfasında bu satırlar yazılacak idiyse, bunu yazan kimsenin ben olmasını istemezdim…
Çünkü bizim birkaç kuşak öncemizde yaşamış olan dedelerimiz; plastik sanatlar konusunda deha idi. Dünya standardının üzerinde idiler. Ama içi kararmış bazı "aydın"larımızla güdümlü bazı bürokratlarımız; "Çıplak Venüs" tablosuyla "Bereket Tanrıçası" isimli heykelciğe benzemeyen ne varsa buldozerlerle üzerinden geçmeye kalktılar… Sonuç; sanata küsmüş bir topluluk ve onların çocukları, yani kendi köklerindeki güzelliklerden bîhaber kalabalıklar!..

Şiddetle ümit etmekteyim ki; uzak ufukları kovalayan bu iktidarın masasındaki yerini hakkıyla alacak bir gün bu konu da, ve insanların dikkati tekrar plastik sanatlar ve sanatçılar üzerine de çekilecek…
Çünkü dünlerde yaşayanlar, kendi kültürlerini, ortaya koydukları sanatları sayesinde günümüze kadar taşıdıkları gibi; bugün yaşayanlar da yine eserleri-sanatları sayesinde kalacaklar yarınlara…
Veya ne olacak?..
Tarihin içindeki meçhul zamanlarda yaşamış, ve arkalarında eser bırakamamış yitik toplumlar gibi silinip-unutulup (veya yabancı kültürlere karışıp) gideceğiz günün birinde!.. Bunu kim ister?

Şimdi dikkat: Plastik sanat, diye duyduğunuz; plastik (veya kağıt) basan makinelerde seri halde üretilip Japon Pazarı-Çin Pazarı denen yerlerde sigara fiyatına satılan şeyler değildir!..
Birileri sanatın ne olduğunu bilip anlamaya çalışıyorsa… Sanatçısını ise; beraber yaşadıkları toplumun kültürünü yarınlara taşıyacak olan bir "özgün dil – lisan insan" olarak görebiliyorsa, bunu kavrayamayanlardan büyük farkı var demektir…

Dümdüz, pürüzsüz alçı sıvanın yüzünde, yeni çıkan plastik boyanın ne kadar güzel durduğuyla övünen kimsenin; ahh keşke tuğla kalsaydı evinin duvarları da, tuval üstüne yapılmış bir gerçek resmi assaydı çaktığı çiviye…

Söyledim, ümidim var: Bir gün resmimiz hatırlatılacak tekrar bize. Bir gün hatt’ımız hatırlatılacak. Bir gün minyatürümüz, teshibimiz hatırlatılacak… Ahşap oymamız, taş işlememiz, toprak testilerimiz, çini biblolarımız, mezar taşlarımız hatırlatılacak… Duvar süslerimiz, kapı tokmaklarımız, çeşme taçlarımız hatırlatılacak bize tekrar ve hatta kuş saraylarımızı "guu"layacak bir gün kulaklarımıza güvercinler!..
Söyledim, hiç kaybetmiyorum ümidimi;
Girecek bir gün koca kafalarımıza; plastik sanatların plastik matbaalarında üretilmediği!..

Stop
Muammer Erkul
26 Eylül 2004 Pazar

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir