Prensesin arabacısı [14 Mart 2010 Pazar]



                                                              
   Bazıları masallarda yaşamayı beceremez!


Kapıyı açmış, binmesini bekliyordum.
Şalının rüzgârını yüzümde hissetmeye çalıştım; belki payıma bir koku kırıntısı düşer diye nefesimi tutmuştum…
Arabaya yaklaştı, ben ve bütün çevresinden haberdar ama sokakta kimseyle göz göze gelmeden adımını attı, koltuğa oturdu. O yerleşince, eteğinin sıkışmayacağından emin olarak kapıyı kapatarak kendi yerime dolaştım. Süzülüşüne içim akan gözlerine bakarak;
“Prenses hazır ise hareket edelim” dedim…
Işır gibi bana baktı, gülümseyerek içimi ısıttı, vites kolundaki elimin üzerine elini koydu ve parmakları, parmaklarımın arasına doğru kaydı…
Prensesimin arabacısı olmak, ne mutluluk!

Karşı yönde trafik tıkanmış; dört şerit yolda gürültü gırla gidiyor.
Fark ettim ki; ikinci şeritte duran bir araba engelliyor akışı. Öylece cadde ortasında, flâşörleri yanıp sönüyor ve önü boş… O sırada kenardaki büfeden süslü bir bayan çıktı, sigara filan almış; kenara çekmeyi beceremediği için yolun ortasına bıraktığı arabasına yürüdü… Umursamazca arka kapıyı açtı, montunu koydu. Sonra sürücü koltuğuna oturup aynada kendini düzeltti. Sonra el frenini indirmeden gaza bastığı için arabayı bağırttı. Sonra arabayı bir tavşan gibi hoplatıp motoru stop ettirdi. Sonra tekrar tekrar marşa basarak arabayı çalıştırmayı denedi. Sonra camı açıp kendisine korna çalanlara sövmeye başlarken (prenses işitmesin diye) pencereyi kapatıp, usulca yürüdüm.

“Niye öyle, kamyon şoförü gibi uğraşıyordu ki; onun arabacısı nereye gitmiş?”
“Onlar, arabacısı olmayanlar. Prenseslerin, prenses koltuğunda oturmasının hazzını bilmeyenler!” Dedim şaşırmış olan prensesime.
“Peki, anneannem zamanında yaşasaydı arabanın tekerleğini kendi mi onaracaktı, ahırın pisliğini kendi mi atacaktı, atları kendi mi tımar edecekti?” Dedi. Sonra da;
“Yani hiç seyisliğe özenen bir prenses görmemiştim“ diye mırıldandı!..

Stop
Muammer Erkul
14 Mart 2010 Pazar

 

 

8 yorum

  1. Demek hissetmişim, üstüme alınacak bir durum olduğunu. O yüzden bir tek ben atlamışım prenses lafına. Ne yani, şimdi ben araba kullanıyorum diye prenses olamaz mıyım???

  2. Bundan daha güzel anlatılamaz hayatımızdaki yerleri Mevlamızın emanetleri, başlarımızın taçları. Lakin onlar prenses değil sultan zira bizim kültürümüzde prenses yok. Hürmetlerimle…

  3. Bence yeri geldiğinde, prensesler de kendi işlerini kendileri yapabilmelidirler. Öyle bütün gün boş boş oturup prenseslik yapmak çok da özenilecek bir şey olmasa gerek. Herşey yerine, zamanına ve usulüne uygun olarak yapılırsa, o işin prenses ya da prens tarafından yapılması o kadar da önemli değil. Nasıl bir çok prense yemek yapmak yakışıyorsa, prenseslere de araba kullanmak yakışır bence. Böyle bir olayın prenseslikle bir ilgisinin olmadığını, sadece Türkiye’deki trafik eğitimsizliğinden kaynaklanan ve prenslerin de buna benzer binlerce olay yasadığını hepimiz şahitizdir. Fakat evlerimizin direği prenslerimiz nedense bu olaylara sakince yardım etmek yerine, trafik canavarı tavrıyla olaya yaklasmaları, belki de prenseslerimizin de onlara ozenip (hiç yakısmayacak biimde) bu sekilde tepki vermelerine sebep oluyordur…

  4. (1)
    Önce günaydın, neşeli pazarlar 🙂 Sonra da bugünkü yazına yorum: Arabacıların çoğu düzgün arabacılık yapmadıkları için prensesler o işlere atıldılar bence… (Burada, “o işler”den kastım “araba kullanmak” değil. Kadına yakışmayan, onun istismar edildiği her iş…) Elbette o işlerle kadınları eğlendirip, kadınlığından uzaklaştırma çabaları da var… Ama vazifesini yapmadığı için prensesini seyisliğe iten de çok günümüzde…
    Mesela ben, Kıbrıs’ın fethinde pir-i fâni yaşında atının üstünde yalın kılıç düşmanın içen dalan Hala Sultan hazretleri gibi olmak isterim…
    Medine’de erkekler savaşa gidip, kadınlar bir evde toplanmışken… Orada sadece kadınların olduğunu anlayan düşman eve girmeye çalışırken… Erkek kılığına girip düşmanın karşısına korkusuzca çıkan… Ve birinin kellesini koparıp diğerlerinin önüne atan (yanlış hatırlamıyorsam) Safiyye hatun radıyallahü anha gibi olmayı da isterim…
    Bu olma isteğimin kararında kalmasını da isterim.
    Ama günümüz şartları ve “arabacıları” kararında kaldırmıyor bazen…
    Hicran

  5. Bence herşey yerine ve zamanına göre… Yani biz seyis de oluruz prenses de…
    Eğitimsizlikse o ayrı tabii…

  6. Ruhum prenses olmayı o kadar istiyor ki. Ohhhhh, ne güzel… Lakin hayat, dünya, şartlar ve daha bir çok mazeret 🙁

  7. Hımmm!
    Şimdi bu konuyu bir düşünelim. İlle de bir kılığa girilmesi gerekiyorsa bendeniz bana verilen ünvanı alıyorum üzerime. Kadın.
    Hz.Havva, Hz.Hacer, Hz.Hatice, Hz.Ayşe, Hz.Zeynep, Hz.Fatma ne idiyseler ve gerektiğinde ne oldu iseler ben de o olmak isterim. Ha olabilir miyim? En azından bunun için çabalarım. Ama yanımda beni prenses koltuğuna oturtacak biri olduktan sonra neden oturmamayı tercih edeyim kiiii:)

Anonim için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir