“Hiçkimse”ye bir yazı [28 Haziran 2000 Çarşamba]

“Hiçkimse”ye bir yazı

Sabah ezanından yatma vaktine kadar, kendini perişan edercesine evini silip süpüren; mutfağı, salonu indirip kaldıran ve yerlerde bir toz zerresinin bile kalmasına müsaade etmeyen; kirlenmeden perdeleri yıkayıp, tozlanmadan halıları dövüp, mıntıkası dahilinde ve elinin erişebildiği mahallerde dokunulmamış, silinmemiş, temizlenmemiş ve defalarca dezenfekte edilmemiş bir tek noktanın kalmış olmasına tahammül edemeyen kadından ise…
…Akşamları kocasına bir yorgunluk kahvesi yapmayı akıl edebilen ve onun omuzunu ovacak kadar gücü de kendinde bırakmış olan kadın eşini çok daha fazla mutlu eder.
Ve hiçbir evin kadını da kocasını mutlu etmeden kendisi mutlu olamaz.
(Aynen bir erkeğin de mutlu olabilmek için önce karısını memnun etmesi gerektiği gibi…)

Bu halkanın dönüp tekrardan geldiği noktayı farkedebiliyorsunuz değil mi?..
…..
Hayriyânım yahut Cevriyânım bir iki haftada bir sana geldiğinde, gizlice banyo perdesinin ardına, yatak odasının kapı arkasına, oturma odasının halısının altına bakacak diye verdiğin çabaların hiçbirinden “asıl hayat arkadaşının” haberi bile olmayacak aslında…

Bütün insanların ortaklaşa istedikleri şu değil mi aslında:
Sevgi… İlgi… Ve takdir…
Bunları buldukları insanlarla da beraber olmak.
Peki hiç aklınız kesiyor mu;
“Helal sana hanım… Hatırını sorduğum zaman bana cevap bile veremeyecek kadar yormuşsun kendini ama, yarın gelecek olan Falancânım’la Feşmancânım’ın “denetlemesine” de hazırlamışsın evi!..” gibi bir “takdir” duyacağını sanacak kadar saf biri var mı hayatta?..
Hem de zaman, emek ve enerji olarak kendisine verilecek olan ve verilmesi gerekenden “çalınarak” başkasına verilmiş olandan böyle bir takdiri duymak kolay mı gerçekten?..

Hanımlar uyansa dünya uyanır…
Hanımlar uyansa dünya düzene girer…
Ama Bilmemnânımlar sanki birer hamamböceği gibi mahallenin bütün evlerinin halı altlarını ve kapı arkalarını kontrol edecek diye her yıl milyonlarca huzursuzluk başgösteriyor, tartışma çıkıyor, boşanmalar oluyor…
Bakıyorsun; sebep yok!..
…..
Kağıtların üzerinde neler yazdığı umurumda değil benim; lakin biliyorum ki ayrılan karı-kocaların büyük çoğunluğunun boşanma sebebi işte budur!..

Hiçkimse aile fertlerini kıskanmaktan kurtaramaz kendini ve de kurtarmamalı…
Yalnız burdaki “kıskanma” kelimesine, alışmış olduğumuzdan biraz daha geniş manalar yüklü… Ne gibi mi?
Hanımlaar;
Beş, on, onbeş seneden beri (adını bir türlü koyamadığınız duygularla) evdeki süpürgeye, toz bezine, çamaşır makinasına tercih edildiğini hisseden bir koca olduğunuzu düşünsenize!..
!..
…..
Tabii ki, bunu anlamanın ilk adımı; böyle bir şeyin olabileceğini kabul etmek… Çünkü burda sözü geçen mutsuz kocalar ve mutsuz karılar aslında mutsuzluklarının nereden geldiğini bilmeyenlerden oluşuyor!..

Bulaşık veya çamaşırsuyu değil, hanımeli kokan bir hanım eli tarafından omuzu ovulan hangi erkek gider de sigara dumanı ile dolu bir kahvehanede oturmayı tercih eder ki?..

Bunları anlayabilen var değil mi oralarda?
…..
Güzel…
Bu yazıyı okurken sakın televizyona bakma veya televizyona bakacaksan sakın bu yazıyı okuma…
Omuzumu ovacaksan; “Bilmemnânım”ın yarın çay içmeye geldiğinde evin neresindeki tozu araştıracağını düşünme…
İlla ki birşey düşüneceksen; “var olan ömrünü kiminle geçirmeye niyetli olduğunu” düşün…
Süheylânımı esasında kaç zamandır tanıdığını, Müberranımı daha ne kadar zaman göreceğini düşün…
Ve bu isimlerin de; Banu, Ebru, Merve, Tûba, Ayşe, Fatma gibi isimlerle arada bir yerlerini değiştir!..

Orda kimse var mı, heey!..
Oralarda kimse kaldı mı?..
Yoksa, bu yazıyı da mı yine “HİÇKİMSELERE” yazmış olduk!..

———————————————————

Verdiğimiz geri gelir
‘Victoria kasabasına gitmiştim, çok büyük bir bina gördüm. Banka olduğunu söylediler. Beyaz adamlar muhafaza edilmesi için paralarını oraya koyarlarmış; sonra para yavaş yavaş faiziyle geri alınırmış. Bizde bu çeşit banka yoktur. Çok paramız ya da yorganımız olduğunda biz onları başka kabilelerin reislerine ve halkına veririz. Verdiklerimiz yavaş yavaş fazlasıyla bize geri gelir. Böyle yaptığımızda kendimizi mutlu hissederiz. Bizim bankamız, fazlalıkları dağıtma usulümüzdür.’
Makuinna, Nootka Kabilesi
(Mi Taku Oyasin’den)

Stop
Muammer Erkul
28 Haziran 2000 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir