“Neyydi adı?..” [27 Aralık 2002 Cuma]

Geçen gün eski arkadaşlarımla bir araya geldik… Okuldan, mahalleden filan bahsettik.
"Şu da vardı hatırlıyor musun?.. Evet ya, peki filanı hatırladın mı sen?.. Falan da vardı. Hani bir de öbürü… Neydi onun adı?.."
A aa, baktım ki; hatırlayabildiğim, her okuldan üç beş kişi… Aman Allah’ım, nasıl çıkmış aklımdan bu kadar arkadaşım, dostum!.. Sınıf takımında kimler vardı bilmiyorum, üçüncü sınıfta kim oturuyordu yanımda?.. Şekillerini hayal meyal hatırlasam da, neredeyse tamamının isimleri bile yok hafızamda… İnanamadım!..
Sonra, vakumlandım sanki, ve;
"-Size dedemin bir hikayesini anlatayım mı?" Dedim arkadaşlarıma… Dedem, ki baldan tatlı sohbeti olan, benim pamuk sakallım…
İnsan, büyüklerden bahsettiğinde, diline bir tad gelmekte, ve dinleyenler de açmakta kulaklarını… 

Bir gün, bir kaç "koca"nın yolu köye düşmüş… Çeşme başındaki delikanlılardan biri almış onları ve dere kenarından eve kadar getirmiş. Köprünün başına vardıklarında ambarın kapısında görmüşler dedemi. Gelenlerden biri elini kulağına koyarak;
"Çavuuuuş, diye bağırmış… Ruslar Erivan’ı terketmiş, Razdan boyunca yukarı doğru çekiliyormuş!.."
Dönmüş dedem ve bir süre merdivende kalmış… Sonra, gelenleri tanımış, koca bir kahkaha atmış, ve bahçenin ortasında biribirlerine sımsıkı sarılmışlar…
O gece sabah namazına kadar Kars cephesinden, savaştan bahsetmişler.. Sekiz-on sene boyunca kimler gelmiiş, kimler gitmiş cepheye… Herkesi bir bir hatırlamak istemişler, olmamış…
"Hani dizinden vurulan vardı ya, neydi onun adı?.. Hani bir de Ermenilerin elinden kaçan, kimdi o?.. Şöyle uzun boylu olanın adı neydi, hani kalın kaşlı…" Cephe kalabalıkmış zihinlerinde ama simalar bulanıyor ve isimler siliniyormuş… 

O zaman dedemin boğazına bir hıçkırık düğümlenmiş, ve ağlamaya başlamış. Sonra da sebebini şöyle izah etmiş:
"Ahiret halleri, dünya hallerine benzemiyor. Demiş…
Kalabalık ve kalabalık ve kalabalık… Ne şark cephesine, ne de garp cephesine benzemiyor… Kimsenin gözü bir diğerini görmüyor, herkes kendi derdinde… İşte oradan kurtulabilenlerden bazılarına deniyor ki; sana şefaat hakkı verildi, buyur söyle!.. Allah Allaah, nimete bak!..
Ama, bütün bir hayatı beraber geçirdiği insanları biliyor o… İçi acıyor… Her birinin tek tek ismini söylemek istiyor, her birini tek çağırmak, o mahşer yerinden kurtarmak istiyor… Çünkü orası; bir tek kişinin bile orda kaldığını bilmeye tahammül edilemeyecek, razı olunamayacak bir yer… Ama; bir isim,, üç isim,,, beş isim… Gerisi yok!.. Allah Allaaah… Bir isim daha,,, belki bir kaç daha,, o kadar!.. Hatırlanmıyor!.. Bazılarınınsa suçu, "günahtan da" büyük!.. Adı hatırlansa bile alınıp getirilemiyor!.." 

Dedem bunları anlatırken, diğerleri de tutamıyor kendilerini. Kerpiç duvarlı odanın ortasında bağdaş kurmuş, çember halinde oturan bu eski silah arkadaşları, titreyen beyaz sakallarından gözyaşlarını damlata damlata ağlaşıyorlar şimdi…
"Dünya savaşları ve dünya zaferleri ne ki, diyor Çavuş dedem… Dünya hatırlamaları, ve dünya unutmaları ne ki?.. Fakat yine de, dünyadayken iplerimizi birbirimize sımsıkı dolamalıyız… Umulur ki birimizden biri kurtulur, ve onun hatırına diğerlerimiz de çağırılır ardından…"

Stop
Muammer Erkul
27 Aralık 2002 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir