“Tıppp, tıp!..” [08 Kasım 2002 Cuma]

Ben… Çoğu zaman… Bir kedi olduğumu düşlerim; sahildeki yuvarlak havuz bulunan parkta… Uyuyan bir devin derinlerden gelen soluğu önünde bir gidip bir gelen kuş tüyü gibidir İncirköy’ün dalgaları; derinlerin, serin serin kokan nefesiyle yuvarlanıp dururlar, ağlardan kopmuş mantarları kucaklayarak…
Yosun koyusu iskelenin zeminine, henüz sarı bir tahta çakılmıştır; çocuklar düşmesin, ya da acemiler topuğunu kaçırmasınlar diye!..
Sular fışırdar;
Kaptan amca, mavi boyalı sandalıyla döner balıktan… Teknenin üstünde bir yazı vardır, gözyaşı gibi; ama ben okuma bilmem…
Ben görürüm…
Ben koklarım…
Ben hissederim…
Ben, şunu anlamam ki hiçbir zaman; masmavi denizden çıkan balıklar neden mavi değildir?..
Ben, çoğu zaman, bir kedi olduğumu düşlerim; İncirköy’ün havuzlu parkında… Bir türlü mavi balık tutamayan bunca adam, koysa da benim payımı önümee, koymasa da… 

Ve pazar sokağındaki ciğercinin önünde oturduğumu düşlerim, tam kapının karşısında…
Ciğercinin kapısı şıngır şıngırdır… Ciğercinin kapısı pırıl pırıldır… Ciğercinin kapısı insafa sığmaaz, ve akla eziyettir…
Ciğercinin kapısında kaç mavi boncuk sallanır bakarak gözlerime, bilmem ki… Ben, saymayı bilmem ki!..
Ben, hissederim sadece, bir kedinin hissettiklerini;
Pazar sokağındaki mavi boncuklu kapının karşısında!.. 

Ben, bilirim ki; bir şu yanı, bir de öbür tarafı sıyırılacak bir gün göğün… Ve dürülecek, ve toplanacak ve sıkılacak;
"Tıppp" diye damlayacak!..
Ve ardından öbür damla da düşecek içime:
"Tıppp!.." 

Bir çocuklar bekler muhallebi tenceresinin başında en tatlı yeri sıyırmak için… Bir kediler bekler iskelenin karşısında…
Bir de ben beklerim; göğün altında!..
Çocuklar bilir; en nihayet tencerenin kendilerine düşeceğini… Kediler bilir, kendi paylarının düşeceğini… Ben de bilirim; göğün, iki mavi damla halinde düşeceğini bana…
Bunları çocuklar da bilir, kediler de bilir, ben de bilirim;
Sen, bilir misin?.. 

Ben, bazen İncirköy’ün çocuğu olduğumu hissederim; son incir ağaçlarının altında masmavi misketleriyle oynayan… Bazen de, yosun tutmuş iskelenin üstünde, sabırla oturup; kayıkların, denizden mavi pullu balıklarla dönmesini bekleyen kedisi!..
…..
Ama gök, her yerde mavidir!..
Ve İncirköy yokken de vardı gökyüzü; olmadığı zamanlarda da olacak…
Yani ben, sabırlar çatlayıncaya kadar bekleyeceğim düşmesini iki mavi damlanın;
İçime!..

Stop
Muammer Erkul
08 Kasım 2002 Cuma

3 yorum

  1. Herkesin payına düşen, düşeceği yerden düşer bir gün mutlaka…
    Ve… Rızık endişesi boş endişe; takdir edilen illâ ki gelir günü geldiğinde, gelmeyecek olan ne edilse gelmez…

  2. İki mavi damla halinde ne vakit düşer gök?
    Ve kimler ile kimlere ne olur bedeli?

    Zâyî

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir