“Üç gece devrildi üstüme…” [09 Mart 2001 Cuma]

“Üç gece devrildi üstüme…”

Dedem bağırarak dışarı fırladı; Sanki bahçedeki tavuklar bile sustu gibi geldi bana!..
…..
Ben yeni uyanmış ve kapının önüne çıkmıştım. Gözlerime çapaklar, çıplak ayağımın orta parmağına da küçük bir çırpı batıyordu.
Kıpırdamadan bakıyordum…

Neden bağırdığı pek anlaşılmıyordu. Tek şeye değildi kızgınlığı sanki… Ortalıkta yatan köpek aniden kalktı yerinden ve kuyruğunu kıstırıp hızla bahçe kapısından dışarıya koştu…
Birkaç adım daha attı dedem, sonra dönüp, içeriye doğru tekrar bağırdı…
…..
Başı bile çıplaktı, Hayret!..
Cevizin altına doğru yürüyünce, ağacın üstündeki dört tane “guguşçuk”, o kendilerine has uğultuları çıkararak havalandılar…
Başının hizasına sarkan dalı tutup hızla çekti dedem, bir çatırtı oldu! Elindeki ceviz dalına bakakaldığını farkettim, sonra onu yeni budanmış gülün yanındaki yumuşak toprağa soktu.

Bir ses duyar gibi olunca eve doğru baktım; aralık kapının arasından yengem işaret ediyordu. Elinde dedemin kalın takkesi vardı.
Gidip aldım onu ve usulca, ama korkmadan yürüyerek avluya dayanmış, güneşin doğmaya çalıştığı yere bakan dedemin yanına vardım. Bir süre sessizce bekledim… Sonra, siyah kadar koyu, gri poturunu iki parmağımla çekiştirdim.
Temas edilen yükseklikten olacak, bacağına dokunanın ben olduğumu anladı. Döndü, önce içi pamuklu, iki kat ve kendisine kokan takkesini alıp başına geçirdikten sonra, eğilip kaldırdı beni… Yüzüm onun baktığı yöne doğru olmak üzere, avlunun üstündeki düz oduna oturttu. Sağ koluyla da belimden sarılmaktaydı!..

Uzuun uzun sustu…
Uzuun uzun sustuk!
…..
Sonra sanki ben yokmuşum gibi, kendi kendine konuşur gibi;
“Ne oldu biliyor musun?..” diye sordu.
Nerden bilecektim ki, dilimle “ççı!..” diye bir ses çıkarttım.
Dedem, gene ben yokmuşum gibi devam etti:

“Bu üçüncü sabah!..
Bu üçüncü sabahtır temizlenemiyorum…
Geceler geçiyor içimi temizleyemiyorum!
Kalbim mi kararıp katılaştı ne?.. Tefekkür edemiyor, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi gözümden bir tek damla… Bir damlacık yaş dökemiyorum…
Aahhh; yıkanamıyor içim, yıkanamıyor içiim!..
İçim kaskatı, kasılıyor sanki…
İçim kuruyor, kabuk bağlıyor sanki…
…..
Üç gün oldu…
Üç gece devrildi bütün ağırlığıyla üstüme…
Bu üçüncü sabah;
Ağlayamıyorum!..”

Dedemle hiç kimse şaka yapmaya cesaret edemezdi… Bunları da belki; ya ne dediğini anlamam, veya anlasam bile kimseye anlatmam diye söylemişti…
…..
Dedemin ağladığını hiç görmemiştim. Ama zaten benim yaşımdaki bir çocuk için üç gün boyunca ağlamadan durabilmek gerçekten de kolay kolay olacak bir şey değildi!..
İşte o yüzden, bir de özellikle benimle dertleşmeyi seçtiği için ilk aklıma gelen soruyu sordum:
“E peki dede, en son ne zaman böyle ağlamamıştın?..”
“Biraz düşünmem lazım” dedi.
…..
Düşündü de…
Hatta en son ne zaman böyle üç gün geçtiği halde ağlayamadığı zamanı hatırladı da… Söyledi de… Ama o kadarcık detayı hatırlayamıyorum şimdi…

Ve şimdi şunu öyle merak ediyorum ki;
Eğer dedem benim yerimde olsaydı, acaba ne yapardı?!..

———————————————————-

Hadîs-i Şerîfler

* “Mütevâzı olanı Allah yükseltir ve büyükleneni ise Allah küçültür.”
* “Cuma günü günah işlemeden selametle geçerse, diğer günler de selametle geçer.”
* “Ailesine ve akrabasına ihsan etmekten büyük derece ne olabilir?”
* “İlim öğreniniz ve öğretiniz.”
* “Cennetin yüksek derecelerine kavuşmak isteyen, saygısızlık yapana yumuşak davransın! Zulmedeni affetsin! Malını esirgeyene ihsanda bulunsun!”

Stop
Muammer Erkul
09 Mart 2001 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir