Radyonun rengi [28 Eylül 2008 Pazar]

Bir radyoevi düşünün.
Pek çok kişinin de bu radyonun yaptığı yayınları dinlediğini düşünün.
Ve sonra düşünün ki, her radyonun; vericisinden yaptığı yayınları insanların dinleyebilmesi için radyo alıcıları lazım. Çünkü farklı frekanstaki titreşimlerin, önce; insan kulağının duyacağı sesler haline dönüşmesi lazım…
Programlar hazırlanacak… Radyodan yayınlanacak… Verici antenden çıkan dalgalar havadan alıcılara doğru gidecek… Radyo cihazından geçen bu dalgalar insan kulağına ses olarak ulaşacak…

Şimdi sen kalk ve şöyle de: Bu radyo cihazı neden bu renk? De ki; bu radyo neden iri veya küçük? De ki; neden pilli ya da elektrikli? De ki; neden şu saatlerde yayın yapıyor? De ki bunun üstü çizilmiş, şunun altı kazınmış… De ki… Yok yok, iyisi mi sen hiçbir şey deme!
Kanalı doğru seçtiğinden eminsen; radyo kutusunun şekline, rengine bakma artık. Kulağını yapıştır ve anlatılanı anlamaya çalış!..

Radyo kutusunun havadaki dalgalardan dönüştürüp yaydığı ses; kulaktan beyne geçecek ve her kelimeden farklı manalar çıkarak insan idrakinde bir anlam, muhayyilede şekiller belirecek…
İşte bütün bunların yapılmasındaki amaç neydi?
Belli bir meramın çok kişiye anlatılması…
Bunun için programlar bir araçtır; dil, dudak, kulak birer araçtır; lisan bir araçtır; harfler, kelimeler de araçtır; radyoevleri, verici antenleri, alıcı cihazları da birer araçtır…
Peki ya hedef nedir?
Anlatılanı anlamak!
Bilmem anlatabildim mi?

İyi anlamak, dikkatli dinlemek lazım: Durmadan kulağımıza fısıldamalarına izin verdiğimiz sesler acaba ne istiyor, ne yapmamızı tavsiye ediyor, bizi nereye yönlendiriyor?..
Gideceğin yolları kimlere soruyorsun ve nereye gidiyorsun?
Çünkü yarın; bugünlerde tarifini aldığın yollarda olacaksın!

Stop
Muammer Erkul
28 Eylül 2008 Pazar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir