(Okuyanlardan bir kısmı, bu yazıyı belki on sene sonra anlayacaklar. Aslında şu anda anlaşılması lazım, hatta on sene önce anlaşılması lazımdı!..)
…..
Her insan farklı düşünür.
Birbirinden ayrı düşünen bunca insan, bir gün aynı renk formalar, kıyafetler giyerek, aynı stadın önünde toplanmaya başlarlar, ellerinde bayraklar…
İki saate öncesine kadar biri birlerinin varlığından bile habersiz olan on binlerce kişi, tek renk altında omuz omuza gırtlak patlatıp takımlarına destek olurlar.
Bunun adına; renk aşkı, derler!
“Nasılsa destek olan var, ben niye maça gidip yorulayım… Herkeste var, ben niye forma, bayrak satın alayım” filan demek çok ayıptır!
Peki sizce, başka başka takımların renklerine bürünüp… Veya renksiz görünmeye çalışarak; “benim tuttuğum takım şudur” demenin anlamı nedir?..
Renk aşkı; kendini ortaya koymaktır. “Ben buyum”, demektir… Herkes başka yöne giderken “bu stada” yürümektir… Çoğu diğer kapıda beklerken, “bu tribüne” açılan kapının önünde kuyruğa girmektir…
Renk aşkı; biri birinden faklı fikirlere sahip insanların, aynı fikir etrafında toplanmasıdır…
(..bu bölüm burada dinlensin…)
Bir film hatırlıyorum: Okuyucusu olmayan yazar, tek kişinin bile uğramadığı imza gününden döndüğünde, evine bir zarf geldi. İçinden ismine yazılmış bir çek çıktı, bir de not: “BÜTÜN KİTAPLARINI SATIN ALDIK!”
Sanırım borçlarını kapattı ve bir araba aldı… Ve sanırım, yeni kitaplarının planını yapmaya başladı.
(..bu bölüm de burada dinlensin…)
Şimdi hiç dinlenmeyen, hiç durmayan bölümü okuyun:
Kendi halindeki ülkemizin, eli kalem kâğıt tutan ne kadar genç yazarı, şairi, ressamı, sanat adamı varsa tespit edildi. Her birine bilet ve cep harçlığı verilerek; süslü mekanlar, kokulu kadınlar, güneş görmeyen zamanlar diyarı bir memlekete gönderildiler…
O yaldızlı seyahate katılanların hepsi büyüye kapıldı, parasını pulunu haybeye sarf etti ve (bir iki tanesi hariç) her biri, hem de ömürlerinin sonuna kadar, sırtlarında Avrupaîlik forması olduğu halde, kendi ülkeleri aleyhinde tezahürat yapan fanatik taraftarlara dönüştüler!
Bu yazının içinde, anlayan herkese her şey var. Kim “ne kadar” anlamak isterse, o kadarını alır ve duvarına asar!..
Fakat, bilinmesi lazım: Acıdan bahsediyorum, hem de zehirden bile daha acıdan…
Herkesin seninle aynı düşünmesini beklemeye ömrün yetmez. Sana yakın düşünenlere destek olarak, senin gibi düşünmeye başlamalarını sağlayacaksın… Senin gibi düşünerek ürettiklerini de mutlaka takdir edecek, tanıtımını yapacaksın!
Marifet iltifata tabidir…
İltifata göre marifet yönlenir, unutmayacaksın!
Stop
Muammer Erkul
09 Mart 2007 Cuma