Sabahlar ve… [09 Mart 2012 Cuma]


Hele ki sabah; bir dünya güzelinin duvağı gibi açıyorsa yüzünü, ışıldıyorsa, gülümsüyorsa…
Hele ki durgun deniz; boylu boyunca serilmiş ve güneşe karşı gerinen karşı yakayı, aynasında yansıtıyorsa…
Hele ki o gün, içini tüketen ağrılar, yüreğinde cam kesiği sızılar yoksa…

Kavacık’tan Küçüksu’ya doğru bırakırım kendimi.
Henüz güneş solumda kalan tepenin ardında, belki kırağılar erimemiş ve belki bereler kulaklara kadar iniktir…

Göksu, gerçekten gökten inen bir su gibidir de ismi ondan böyledir.
Her iki yanında tekneler bağlı durgun derenin her iki yanında yükselmiş ağaçlar ve her iki yanda çağırışlar;
Duyanı! Kendisini duyanı…

Yol döner ya hani o birkaç okaliptüs ağacının yanından, Bayezid Hân’ın hisarı görünür. Sonra Göksu üstündeki köprü ve sonra deniz…
Hava güzel ya ve zaten deniz de dümdüz ya. Martılar dizilmiştir çayıra, güneşi almak için. Ve zaten hava karışınca onlar da uyarlar dalgalara; batıp çıkarlar, suda çakarlar…

Aah bu martılar; içinde İstanbul geçen bütün filmlerin içinden geçen isimsiz figüranlar… Onlarca değiller burada, yüzlerce de değiller; toprak damlara serilmiş kayısılar kadar çook ve onlar kadar tatlıı ve yan yanalar ama bunlar yerde ve bunlar beembeyaz ve bunlar en az babaannem kadar İstanbullu…

Küçüksu’ya indiğim her sabah; ne kadar şanslı olduğumu ve ne kadar güzel bir yerde yaşadığımı düşünürüm.
Öyle güzel ki, aynısından başka yok!

Ben bu yazının bir benzerini, köşemiz başladığı sene yazmıştım. “Dünyanın en güzel yeri” nereyi seviyorsan orasıdır, diyordu!

Hisarın içinden geçtim. İskele önünde trafik sıkıştı, kornalar çaldı. Arabamın üstündeki buzlar henüz erimemişti ve bana bakan o kızgın göz, benim “dağdan inmiş bir …” olduğumu düşünüyordu!

Stop
Muammer Erkul
09 Mart 2012 Cuma

 

4 yorum

  1. Elbette herkesin sevdiği yer en güzelidir abicim de, sen böyle ballandıra ballandıra anlatınca, senin başka bir dünyada yaşadığını sanıyor insan! (Gerçi son kısımda bizim dünyaya dönüyordun 😉 Tabi bir de, sevdiklerinin olduğu yer en güzel oluyor insana. “Neyleyim köşkü, neyleyim sarayı? / İçinde salınan yar olmayınca…”
    Hürmetler…
    Alperen

  2. Author

    Evet, aynen öyle: Tam da senin yaşadığın yeri ve hani tam da o tutkun olduğun yeri; seven de vaaar, sevmeyen de var…
    Tam da benim yaşadığım yeri; seven de var, sevmeyen de var!
    Farkımız yok yani, birbirimizden.
    Ve farkı yok hiçbir yerin, bir diğerinden!
    M:)

  3. “Domates biiber patlıcaaan!” 🙂 Romantik bir anı mahveden zerzevatçının sesi gibi; bir peri masalının sonunu mahveden trafik ve kızgın sürücü! Dünyada peri masalı bu kadar olabiliyor demek ki… Ne diyelim; zerzevatçı sesiyle de, trafik ve kırmızı görmüş boğa suratlı adamlarla da bozulmayacak nice masallara… 🙂
    Hicran Seçkin

  4. “Duyanı” çağırıyor elbette her ses, duymayanı çağırmıyor… Hatta kainat sesleniyor, çağırıyor duymak isteyeni… Duymak istemeyeni ise, kulağının dibinde bağıran ses bile ÇAĞIR(A)MIYOR!…

    HİCRAN SECKİN

muammer için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir