Çoğu insan için ne büyük bir hazdır; her adımda başında kıpırdayan dalgalar; her eğildiğinde yanağının üstünden firar etmeye çalışan şımarık, küçük bukleler; konuşurken gözünün önünde oynaşan yaramaz, muzip lüleler…
Saçlarınızı sever misiniz?..
Saçlarınızı sever misiniz bilmiyorum, ama şunu biliyorum; pek çok kişi farkında bile değil saçlarının…
Ta ki tel tel terk etmeye başlayıncaya kadar kendisini…
"-Hay Allah.. Iıyyy, neffret ediyorum bundan; gene tıkanmış şu lavabo!.. Kimin saçları bunlar? "
Sıcacık bir duşun altındasınız, ohh… Size huzur veren milyonlarca damla dökülüp tepenizden, dokunuyor teninize… Parmaklarınızın arasından kayıp duran saçlarınızı yıkıyorsunuz. Köpükler omuzlarınızdan aşağı süzülüyor.
Durulanmaya başlıyorsunuz sonra; kollarınıza, bacaklarınıza, ve bütün vücudunuza ılık suyu gezdiriy… Fakat!.. O sırada, ayak bileklerinize kadar kirli suyun içinde olduğunuzu fark ediyorsunuz!..
Kel olmak, acaba nasıl bir duygu?..
Rahatsızlık mı, yoksa bir anlamda rahatlık mı?.. Yani saçın olmaması huzursuzluk mu veriyor insana, yoksa kel olmak; günü geldiğinde nasılsa dökülecek olan saçlardan bir an evvel kurtulmuş olmak mı?..
Fakat, şu incecik… Hatta döküleceği zaman daha da incelmiş olan bu saç telleri, nasıl oluyor da şu koooskocaman küvet deliğini tıkayabiliyor?..
Bir çocukluk arkadaşım vardı ve annesi çok titrerdi oğlunun üzerine; aman düşmesin, aman bir yeri yarılmasın, kesilmesin, çizilmesin diye. Çünkü onun bir yeri kanarsa bizim kanımız gibi durmuyormuş!..
O zaman anlamıyor ve şaşırıyordum, ama sonradan öğrendim ki, kanda bulunan, ve gözle görülmeyen bir maddenin işi; küçücük pıtır çalılar gibi önce yara kenarlarına, sonra da biribirlerine tutunmak ve böylece en kısa sürede kanamayı durdurmakmış…
Belki o yaşlarda, belki de daha sonra bir kibrit deneyi yapmıştık. Hepimize kibrit çöpleri vermişler ve kırmamızı istemişlerdi. Kırmıştık… Sonra bunları çoğalttılar ve biz, yeterli sayıda kişi "bir" olabildiğimiz zaman kırılmayacağımızı öğrenmiştik!..
***
Bu sabah… Üzerime sıcacık sular dökülüyor… Köpükler omuzlarımdan aşağı kayıyor… Küvetin koskocaman bir deliği var… Ama, ayaklarım bileklerime kadar su içinde!..
Hadi, bilin bakalım: Kan akan yaralar nasıl örülüyor?.. Kibrit çöpleri nasıl kırılmıyor? Ve şu incecik saç telleri kocaman kocaman delikleri nasıl tıkıyor?
…
Belki de bu yazının adı (Bir de "bir" olabilsek) olmalıydı, kim bilir…
……
HATIRLATMA:
Bugün saat 14.00’ten sonra, Üsküdar (meydanındaki) Katibim Kitap Fuarında,
Nesil Yayınları standındayız…
Stop
Muammer Erkul
14 Eylül 2003 Pazar