Sarsılışım bundandı [23 Ekim 1999 Cumartesi]

Sarsılışım bundandı

Ben seni, bir deprem gecesi buldum, bir deprem gecesi kaybettim!..
Deprem gecelerinin karanlığında,
Deprem gecelerinin hengamesinde…
Sarsıntılar içinde.
Sarsılışım bundandı belki;
Bulunca ve kaybedince!..

Ama ben seni; bir deprem gecesinde buldum.
Ama ben seni, “kaybetmek için mi” buldum; yine bir deprem gecesinde?..

Hani ağlıyordun ya gündüz, işyerinde, o bilmem kaçıncı katta…
Hani kelime kelime boşalıyordun bana.
Hani, aynen, “aynı yıldıza bakabildiği için” sevinen iki hasretli geliyordu aklına… İki sevdalı…
Ve gözyaşları içinde…
Ve hüzün ve şaşkınlık ve korkular içinde;
Hani sevinci bile andıran tuhaf ve emsalsiz bir koku duyuyordun;
…Hani seninle “aynı an, aynı duyguyu hissediyorum” diye!..

Ben seni, kaybettiğim günküne benzer bir deprem gecesinde buldum…
Ama ben seni, kaybetmek için mi buldum; yine bir deprem gecesinde?..

Hani, hiçbir şey bilmiyordun hakkımda…
Hani bildiğim “azıcık”ları öğreneli de çok uzun zaman olmamıştı…
Hani kendince yorumların vardı da sen, bende özel bir his duymuştun!..
Ve ben “seni” bulmuştum bir deprem gecesinde.

Bir yürek; ha kocaman, ha ufacık…
Ne farkeder?
İçinde yoksan!..
Bir yürekten nasıl ayrılınır; “yüreğinde yaşatılarak?..”
Özlemek için neden gidilir?..
Uzak kentin adamı olmaz hiçbir zaman…
“Uzakta bırakılan kentin” adamı olur, olursa!
Değil mi?..

“Ne çok su akıyor bu kocaman buluttan…
Ama bunca çiçek içiyorsa bu damlalardan, ben çürümeliyim;
…Ki, yerimde yeni bir çiçek bitsin!..”
Sen susuz mu kalıyordun ki?..
Uyuyor musun şimdi?
Bıraktın mı elimi uyanık olanlara?

Ben seni, bir deprem gecesinde bulmuştum, yine bir deprem gecesinde kaybettim.
Deprem gecelerinin karanlığında,
Deprem gecelerinin hengamesinde…
Sarsıntılar içinde.
Galiba sarsılışım bundandı;
Bulunca ve kaybedince!..

———————————————————

Şiir, kendine mekan bulur

İkazlar bazen iyi oluyor, değil mi?..
Ama bazıları da “abartıyor” bazen!
Aşağıda okuyacağınız şiirlerin başında ve sonunda (özellikle yayınladığım) notları okuyunca önce güldüm, sonra korktum; “Ben böyle biri miyim yahu, dedim. Ben bunları mı dedim acaba?..”
Buyrun okuyun:

“Bütün ikazlarınıza -ki çok haklısınız- rağmen, bir-kaç şiir (eğer öyleyse) de ben göndermekten kendimi alamıyorum işte. Zamanınızı çaldığım ve sizi derde saldığım için özür dileyerek… Lütfen sakin olun abi.”
(Duydunuz mu?..
Döverim haa!..
İlk şiirin, uzun olduğu için bir kısmını yayınlıyorum…)

Büyüyen yalnızlık
İnsan dipsiz vadide duyulmaz çığlık,
Okyanus ortasında kaybolmuş balık.

Caddede serap, korku anında ıslık
Yalnızlar güruhu bir kalabalık.

Dünya küçüldükçe büyür yalnızlık;
Bir hakikat ki; yalan dünyaya layık.
Mustafa Budaklı

Çocuğum
Pırıl pırıl yüreğin,
Bunalmasın çocuğum,
O gül kokulu tenin,
Hiç solmasın çocuğum.
Sıcacık sarılışın,
Derdim alır gülüşün,
Alemde hiçbir işin
Zor olmasın çocuğum.
Düşen cemresin cana,
Hediyemsin vatana,
Kötülük asla sana,
Yol bulmasın çocuğum.
Sen yoksan ıssız evim,
Mahzun olur yüreğim,
Duam seninle daim
Var olasın çocuğum.
Mustafa Budaklı

“Abi, daha vardı ama, kızarsınız diye korktum. Hürmetlerimle…)

Bu “korku”ların espri olduğunu düşünüyorum…
Biliyorum ki, bir zamanlar bizim yazdıklarımıza da, belki “kızıyodu” birileri!..
Ama şunu tekrar hatırlatmakta fayda var yine:
Beni kızdırmak değil mühim olan… Ben bakarımn ve yayınlarım gönderdiğinizi veya yayınlamam.
Önemli olan; bir yazınız veya şiiriniz yayınlandığında, yarın siz bakıp bakıp kendinize kızar mısınız?.. Okuyanlar kızar mı?.. Bazende (ne güzel yazmış desinler diye) gönderdiklerinizin “asıl sahipleri” kızar mı?..

Ama en güzeli yine de galiba şu ki;
Klasikleşmiş eserleri dikkatle incelemek… Neyin neden yazıldığını, hangi harfin hecenin niçin oraya konmuş olduğunu düşünmek ve yazdıklarınızı bana gönderirken;
“Al bakalım… Şimdi asıl sen bu şiirimi köşende yayınlayamamış olmaktan kork!..” güveninde olmak.
Şiir, özel bir frekanstır, hatta lisandır…
Şiir orda veya burda kendine mutlaka bir mekân bulur.
İyi pişmiş bir yemek hiç kimsenin midesini ağrıtmaz!

———————————————————

Nihal
21 Ekim 1999
11:04:33
(Akşam ilk defa çadırda değil de evde yattık ya…) Aslında yatana kadar farkı farketmedim. Ama ışıkları söndürünce tuhaf oldum. Küçük bir ışık yaktım. Evdekiler uyumuştu çoktan, saat ikide sallandık. (Adalar depremi)
Kimse uyanmadığından ben de aldırmadım.
11:57:58
Ama doğru düzgün de uyuyamadım. “Ne düşünüyor dersin gece kara kara” Evde olmak çok güzel… Sabah rahat bir şekilde hazırlanıp işe gitmek de çok güzel. Umarım tüm evsiz…
12:05:14
…insanların evi olur. Çünkü dışarda olmak insanı aldırmaz, umursamaz yapıyor. Oysa bazı şeyler özeldir. Mesela bir şiir, bir mektup yazmak. Ama herkesin içinde zor.
Önceki artçı depremlerde insanlar birkaç gün kendine gelemiyordu. Ama akşam olan deprem burda kimseyi fazla etkilememiş. Bizi artık 5.9’dan aşağısı…
12:17:07
…kurtarmaz “alıştık, kabullendik. Hiç kimseden himaye ve inayet beklemiyoruz. Ne de olsa öğrendik iki aydır “eyalet” olarak yaşamaya. Kesinlikle haklısın: Allah hepimizi ıslah etsin, özellikle bazı büyüklerimizi.

Stoplayanlar
Nurten Kartal-Esenler-İst, Esma Şimşek-Elazığ, Behire Gümüş-Şirinyer/İzmir, Aslıhan-Kadirli, Betül Gülay-Samsun, Halit Bilen-Gerede/Bolu, Hacer Altınel, Akkaya-Finiker, Sinan Yaprak-Mersin, Elif Baş-Vezirköprü/Samsun, Sultan Yılmaz-Ankara, Y. Nuri Aydın-Gebze Aslıhan-Bakırköy

Stop
Muammer Erkul
23 Ekim 1999 Cumartesi

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir