Sayın dost!.. Veya, kafa karıştıran satırlar!.. [17 Mayıs 2000 Çarşamba]

Aşağıda okuyacaklarınız bir Nepal İyi Şans Tantra Totemidir(*). Bu totem sana iyi şans getirmesi için gönderildi. Bu totemi başkalarına ilettikten 4 gün sonra sana iyi şans getirecek… Yani totemi mümkün olduğunca iyi şansa ihtiyacı olan insanlara ilet. Tantra totemi elinden 96 saat içinde çıkmış olmalıdır. Herkese kopyalar ver ve 4 günde neler olacağını kendin gör. Çok hoş bir süprizle karşılaşacaksın.
İster inan, ister inanma…
0-4 kişi: Hayatın yavaşça anlam kazanacak.
5-9 kişi: Hayatın istediğin şekilde anlam kazanacak.
9-14 kişi: Önümüzdeki 3 hafta içinde en az 5 güzel süpriz alacaksın.
15 ve daha fazla kişi: Hayatında acayip güzel değişiklikler olacak…
……….
(*)Totem: Kimi ilkel topluluklarda “ataların ruhu” gibi sanılıp saygı gösterilen, tapınılan hayvan, ağaç gibi şeyler.
Ortaokullar için Türkçe sözlüklerden.)

Başka örnek istiyor musunuz?
Alın öyleyse:
Sayın Dost;
Bu mektubu aldığınız zaman sevdiğiniz birisini öpün.
Bu yazı size şans getirmesi için gönderildi.
Orjinal kopyası New England’dadır ve dünya çevresini 9 kez dolanmıştır. Bunun için şans size gönderildi. Şayet siz de onu aldıktan sonra çevrenize gönderirseniz bu mektubu alışınızdan 20 gün sonra iyi şans sizi bulacaktır.
Bu bir şaka değildir. İyi şansa ihtiyacı olduğunu düşündüğünüz kimselere bu mektubun kopyalarını gönderin. Para göndermeyin zira şans para ile satın alınamaz. Bu mektubu alıkoymayın zira 96 saat içinde elinizden çıkmış olmalıdır. Bu zinciri devam ettiren bir kraliyet hava kuvvetleri subayı bir gün içinde 70.000 $ aldı. Zinciri koparanlar çok şey kaybetti.
Lütfen 20 gün sonra ne olacağını görün.
Bu zincir Venezuella’dan gelmektedir. Güney Amerika’lı bir misyoner olan Paul Antonio Croft tarafından yazılmış olup kopyaların kötü olması nedeniyle …tarafından tekrar yazılarak zincir devam ettirilmiştir.
Mektubun bir dünya turu yapması gereklidir. 20 kopya çıkarmanız ve onları dost ve ahbaplarınıza göndermeniz icap etmektedir.
Birkaç gün sonra bir sürprizle karşılaşacaksınız.
Batıl inançlarınız olmasa bile yazılanların doğru olduğunu göreceksiniz.
Şunlara dikkat edin: Cario Pontin bu mektup zincirini 1987’de alıp sekreterine 20 kopya çıkarmasını rica etti. Birkaç gün sonra piyangodan 300,000 dolar kazandı.
Arif Mardin aldıktan sonra unuttu ve 4 gün sonra işini kaybetti, daha sonra buldu ve 20 kopya postaladı, 4 gün sonra daha iyi bir iş buldu. Dory Fairchild bu mektubu aldı ve inanmadığı için çöpe attı, 9 gün sonrada hastalandı ve öldü.
Lütfen para göndermeyin.
Lütfen bu mektubu önemseyin iş görmektedir.
…..
Karar sana kalmış. Mutlu kal.

Bu satırlar size de yabancı gelmiyor değil mi?..
…..
Okuduğunuz mektuplardan biri bana bir ay kadar önce; “önemli” başlığı altında ve 17 yaşında bir okuyucum tarafından gönderilmiş, öylesine, “şaka” olsun diye!..
Ona da birileri “önemli” başlığı altında göndermiştir bu mektubu, öylesine, şaka olsun diye, aynen ona da “başına zaten iyi ya da iyi olmayan işler gelip durmakta” olan birilerinin gönderdiği gibi…
…..
Enteresan olan, bu mektuplaşma zincirleri eskilerden beri varmış… Acaba ilk posta kurumlarının kârlılık oranlarını arttırmak için ortaya saldıkları bir “fısıltı” mıydı bu mektuplar?.. Kimbilir.
Böyle bir mektubu ilk gördüğümde benim de yaşım aşağı yukarı bu okuyucuma yakındı. Diyordu ki;
“Sayın dost;
Bu mektubu fotokopi ile yirmi adet çoğalt ve her birini ayrı ayrı kimselere ulaştır, yoksa…..
İmza: Bir Dost”
…..
Gel de o yaşlarda pirelenme şimdi?. Durup dururken sana bir mektup gelsin ve sen de “ölmemek için” bu mektubun “yirmi adet fotokopisini” çektirip birilerine ulaştırmak zorunda kal!..
Aklına “fotokopi makinalarının yeni yeni yaygınlaşmakta olduğu” falan da gelmesin… Gelse bile; benden çıkıp gitsin de bana ne, falan de…
Siz ne yapıyorsunuz böyle durumlarda veya o zaman benim yerinde olsaydınız ne yapardınız bilmiyorum ama, beni kim olduğu belli olmayan “Bir dost’a” karşı uyaracak bir dostum olmadığı için kendi kendime karar vermeya çalıştım… Ama bu kararı verinceya kadar zaman geçti ve başka şeyler girdi araya… Bir baktım ki, o hoo çok zaman geçmiş, boşverdim…
Aradan biraz zaman geçti, hemen hemen tıpkısının aynısı bir başka mektup daha geldi. Bunun çekilmiş olduğu fotokopi makinesi farklıydı, ve biraz da eğri çekilmişti… Ama bunun üslubu biraz daha sertti sanki; ürktüm. Gelecek şansı falan da boşverdim, sırf bahsedilen meçhul korkulardan (sözde) kurtulmak için denileni yaptım! Hani, başımdan defolup gitsin diye… Ohh be!..
…..
Şimdi iki mektup ulaşmıştı bana. Birini es geçmiş; önce unutmuş, sonra yoketmiştim…
Diğerini ise korkudan çoğaltmış ve apartmanın posta kutularına atıp atıp kaçmıştım!..
Ve…
İnanılmaz…
Gerçekleşti(!)
İlk mektubu yok edişimden sonra iki yıl bütünlemelerde süründüm, oynadığım sınıfın voleybol takımı turnuvadan elendi, dört yıl içinde üç tane başarısız iş tecrübem oldu, beş yıl sonra nişanlımdan ayrıldım, altı yıl sonra sebepsiz yere bir meydan dayağı yedim, sekiz yıl içinde biri önemsiz iki tane trafik kazası geçirdim, dokuzuncu yıla kadar kurmaya çalıştığım bütün işlerde battım. Bu arada babaannem, on yıl kadar sonra da annem vefat etti…
…..
Çoğaltıp gönderdiğim mektup da işe yaradı(!)
On-onbeş sene içinde çok güzel tecrübeler kazandım, çok güzel arkadaşlarım oldu, evlendim, çocuklarım oldu, işyerlerim oldu, yayıncılık yaptım, kitaplarım oldu, köşe yazarı oldum…

Şimdi… Bunlar benim başıma zaten gelecek miydii, yoksa o mektuplar yüzünden mi geldi?..

NE DEĞİŞECEK BU MEKTUPLARI YAZARSAK, SÖYLESENİZE; hayatımızı yaşayıp gidiyoruz işte…
Annemin vefatıyla, bu ölüm tarihinden on sene önce kapımın altından atılmış bir mektubun ne alakası olabilir ki?..
Veya bütün dünyadaki herkes bu mektuplardan yirmişer tane çoğaltmış olsaydı yirmi sene önce, bu son yirmi sene boyunca hiç kimse ölmeyecek hatta burnu bile kanamayacak mıydı şu yeryüzünde?..
Haa?..
…..
Bu biraz şuna benziyor:
Biri geliyor, diyor ki: “Şöyle yapmazsan baban ölecek ve büyük bir yalnızlık hissedeceksin…”
Diğeri geliyor, diyor ki: “Böyle yaparsan, babandan sana bir miras kalacak…”
…..
Geçenlerde bu köşede yayınladığım “Bir uzmanın uyarısı”nda olduğu gibi, bu günlerde de birilerinin (özellikle de internet adres avcılarının) ekmeğine yağ sürüp durmaktayız.
Ben onbeş sene boyunca tek sayfa kitap çevirmemiş, bir gün okula gitmemiş olsaydım acaba kim bana kalem verirdi, hadi yaz, diye?.. Yıllarca aldığımız eğitimlerin sonucu vardığımız noktalarla, on-onbeş yıl evvel “bilinmezden korkan” meçhul birinin, fotokopicileri veya posta işletmelerini zengin etmeye yarayan çabasının bağlantısı ne?..
…..
Bu son mektup benim bilgisayarıma düştükten sonra babam bir gecesini rahatsız olarak hastanede geçirmiş olmasının bu metupla ne alakası var?..
Yahut şimdi ben bu mektubu yirmi değil, binlerce kişiye ulaştırdım diye trilyoner mi olacağım?..
Hepinize huzurlu günler…

Stop
Muammer Erkul
17 Mayıs 2000 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir