Kızacaksan “bana” kız…
Ve “benden” bekle yerilmeyi!
Kim “sever” seni… Kim “söyler” sevdiğini… Veya kimin “zannedersin” seni sevdiğini?
Peki sevildiğini işitmesi, her zaman iyi mi gelir bir kimseye? Yani, “sevdiğini” söyleyen ağza göre değişmez mi; sevilme şeklin?
Kızacaksan, bana kız sen; ama hep yanımda ol ve bana hep kız… Vuracaksan, vur bana; ama hep vuracak kadar yakınımda ol…
Seveceksen birini…
..beni sev!
Kulağının deliğinden, “içine” düştüğü zaman sözüm… Ve yüreğinden, kalbine doğru yükseldiğinde; anlayacaksın incecik, o incecik ama önemli farkı:
Bazılarının övmesi bile…
Benim yermemden hayırlı değildir sana!
Kuzu için; bir kaplanın yalaması mı iyidir kendisini; yoksa annesinin burnuyla dürtmesi mi?
Sadece toy piliçlere daha hoş gelmez mi, tilkinin tatlı sözleri;
Annelerinin uyarıcı gagasından?
Sevmekten sevmeye fark var ey kiraz fidanım… Nice meyve veren ağaçlar doğranmadı mı meşe kütükleriyle? Bilmen gereken şudur senin sadece: Ateşin odunu sevmesi değildir, sevmek!..
…..
Kedinin serçeyi sevmesinden serçeye ne? Kadının fırçayı sevmesinden fırçaya ne?
Fakat “suyun” çiçeği sevmesi; sevmektir. Ve çok şeydir çiçek için!
Kızacaksan da birine, seveceksen de birini; o, ben olayım! Çünkü benden sana gelebilecek zarar bile, çoğu kimseden gelecek olan faydadan iyidir…
Kimim ben? Bunu düşün…
Kimim? Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum? Ve niye gidiyorum?..
Yarınını düşünen kimseler sana hoşlanmadığın bir şey yaptırıyorken; sana o an hoş gelen şeyleri sunanların, senin hangi zamanınla ilgilendiklerini kavra!
Senin bütün zamanların; sakın ola, başkalarının “şimdilerini” besleyen yem olmasın!
Sana yazık değil mi?
Ve yazık değil mi; bizi “zamanın ötesi”ne götüren yolda israf ettiğimiz zamana?..
Zehircinin elinden meyve yenir mi?..
Tuttuğu tatlı bile olsa, eli değmiştir ona; zararı gene sana dokunur!
Halbuki… Pişmanlık ne tatlı meyvedir;
Hiç tadına baktın mı?..
Stop
Muammer Erkul
16 Nisan 2006 Pazar