Seyir Defteri – 04 Kasım 2009 (Benim canım soğanımmm!)



Soğanla yatın, soğanla kalkın…
Soğanı öpün, soğanı koklayın; soğan yalayın, soğan yiyin, soğanı hafif kaynatıp suyunu için…
İçiniz dışınız soğan olsun yani, bu işin başka çaresi yok!

“Ayyh, ben soğan yiyemem ki, kokar!..”
Öyle kibar hanımcık numaraları sökmüyor bu domuzun gribine!
Homur homur geliyor bak, nefesi ensende; yakaladı yakalayacak…
Ye şunu elma gibi, şeker gibi, ilaç gibi…
Soğan bu yahu, şaka mı, hafife alınır mı?
Ha köpeği olmayan sürü, ha soğanı olmayan ahali, aynı şey!
Köpeksiz sürünün koyunları gibi yerden yere vurur alimallah insanı bu virüsler, bakteriler, bilmem neler…
İşte şimdi soğana güzelleme düzme zamanı: Hadi buyurun, bir ağızdan, hep beraber, aşk ile!..

Aslında, mikroskop gördüğümüz ilk gün hepimize ne göstermişlerdi?..
Evet, bildiniz, soğanın zarını…
Sonradan unuttuk bu mübarek bitkinin ne kadar kıymetli olduğunu, belki de unutturulduk.
Fakat artık bunu hatırlama zamanı.
Çünkü insanlar uyanmaya başladı:
Önce hasta ol, sonra ilaç kullan OUT
Hasta olmadan önce kendini koru IN…
Yani bir mantık dışarı çıkmak üzere, çünkü diğeri içeri girmekte…
Sen önce, ok saplanmadan zırhını giyeceksin; “nasılsa yara bandım var, deliklerime yapıştırırım” mantığı iflas etti artık…

Gelelim tekrar soğana.
Ahh, canım beniiim, şunun salondaki şeker kâsesinin ortasında paşa paşa oturmasına bakar mısın?
Bunca zamandır nerelerdeydin be hacı, nasıl da kankaymışız seninle de unutmak üzereymişiz aramızdaki muhabbeti…

(Devamını da getireceğim ama, biraz mola…)

 

——————————
NOT:
Bu SOĞANLI sayfa sadece benim değil. Hepimizin!
Bütün SOĞANA GÖNÜL VERENLER, haydi hep birlikte iş başına…
Soğan yemeği, soğanlı ilaç, soğanlı sütlaç, aklınıza gelen bütün fikir, çare, reçete ve hatıralarınızı yazın buraya…
Hepimiz okuyalım, gülelim, ağlayalım, ibret alalım…
Olur, değil mi?

İyi öyleyse :)))

 

5 yorum

  1. Zanndersen bu LEO BUSCAGLIA’nın bir hikayesiydi, hatırladığın kadarıyla: Annesi okula giderken kendi inancına göre çocuklarının boynuna sarımsak asarmış, asarmış ki bütün kötülüklerden, kem gözlerden korusun. Buscaklıa der ki; evet hiç hasta olmaz, hiç bir çocuk bize karışmazdı. Ama eminin bu sarımsağın kutsallığından değil verdiği kokudan dolayı kimse yanımıza yanaşmazdı, o yüzden de ne hastalık, ne de başka hiç bir şey bulaşmazdı bize. Evet sarımsağın faydalarını, içerdiği bilmem ne vitaminlerini inkar edemeyiz. Deee, tek başına yanlız bi çareeee.
    SAYGIYLA.
    (Şaka maka bi yana, ben de çocuklarıma yediriyorum, sısss kimse duymasın.)

  2. Zaten ağlamaya meyyal bir millettik; sebebimiz oldu soğan! Belki işimizi kolaylaştırdı. Soğan yer, suyunu içer ve ağlarız (gülünecek halimize…)

  3. Eskiden soğan yediğim zaman gözlerim yaşarırdı.
    Şimdi soğan yediğim zaman gözlerimin içi gülüyor.

  4. Bunca soğan güzellemesini senin kaleminden okudukça, canım bile istemeye başlamıştı soğanı! 🙂
    İnadımı kırdım, geçen gün küçük bir parça aldım, yer gibi yaptım. Bugün de sırf kendim için kesip “gerçekten” yedim, şifa olması dileğiyle. 🙂

    [CVP: İnat için de birebir, çok iyi gelir! M;)]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir