Seyir Defteri – 14 Kasım 2008 (Elma)

 

 

 

 

 

kirmizi-elma

 

 

Elma

 

 

Yürek kadar, kırmızı bir yuvarlak…

Ve tatlı, lezzetli, şifalı…

Yanılmıyorsam lokman hekime “Filan kişi öldü” demişler de;

“Ama, elma yiyordu” demiş!..

Abartı da olsa, ne derece önemli olduğunu anlatıyor, elmanın.

 

 

Şimdi de, yüreği andıran elmanın başka bir boyutu çıktı ortaya ki; bambaşka şehirlerdeki ayrı ayrı klavyelere ard arda dokunmaya başladı, ılık parmaklar…

Elmalara benzeyen yürekler tatlı tatlı çarptı şifa olmak için biri birlerine.

-Elma, dediler…

-Elmaaa, diye seslendiler…

-Çık artık ortaya ey sevdiğim, ey elma gibi tatlı yüreklim, dediler…

 

 

Ben de, yine elma gibi tatlı bu satırların ayrı ayrı sayfalarda kalmasına kıyamadım…

Buraya topladım.

İyi yaptım, değil mi?..

M 🙂

 

… … …

Ziyaretçi Defteri’mize gelen ilk “elma”lı satırlar aşağıda.

İsteyen yorumlara katılabilir.

 

————————————————–

elma

 

 

 

 

 

Yine gönlüm dost illerin özledi

O illere bir kez dahi varam mı?

Dost dîdârın bizden yeter gizledi

Bir gün ola hûb cemâlin görem mi? 

 

 

Aziz Mahmud Hüdai Hazretlerinin bu dörtlüğü dilime dolanmışken, internet sorunu sebebiyle haftalardır Sevgi Ailesi’nin uzağında olduğumu hissettim…

"Elma" diyen olmadı çıkmam için ama olsun, "armut" diyen de olmadığına göre sitede yeniden zuhûrumda bir mani' olmasa gerek:)

Yanılıyor muyum?…

Sevgiler kere sevgiler…

(İtiraf etmem gerekirse, bu sloganı bu kadar içten söyleyeceğimi hiç düşünmezdim…

Bunun slogan addedilmesi samimiyeti ortadan kaldırır ve taklit olan yalın bir sözden öteye geçemez sanıyordum…

Ama şimdi yakînen anladım ki; siteye bağlanınca bu söz gayr-ı ihtiyârî dökülüyor insanın gönlünden eline yahut diline…)

Tekrardan sevgiler…

 

Zîşan

 

Muammer Erkul'un yorumu:

Yaaa… İşte öyle oluyor…

..muş demek ki!

🙂

Bu arada her harfimiz ELMA senin için ve ortaya çıkmayan herkes için…

Elmaaaa, ve elmaa ve elmaa…

🙂

 

  

 

 eelma

“GÖKTEN ÜÇ ELMA" DÜŞTÜ…

 

Tamam!.. "Elma" dediniz ve de ortaya çıktık…

Ama; hani o elma deyince aklıma, elmasıyla da meşhur, Isparta Gelendost Çaltı'lı, esaslı pehlivan (ki altın kemer sahibi derler) öz amcam, rahmetli Hacı Hüseyin Çetin geliverdi…

 

Nazilli'ye her geldiğinde bizleri etrafına toplar ve ilk önce;

"Rabb'in kim? Peygamberin kim? Kimin ümmetindensin? Kimin milletindensin? Kabe'n neresi?" gibi sualleri ve cevaplarını ezberletir, sonunda, bekli de hiç gün yüzüne çıkmamış masallar anlatır, en sonunda da şöyle bitirirdi:

"-Gökten üç elma düştü…

Biri benim başıma, biri bu masalı anlatanın başına, biri de, Hüseyin pehlivanın başınaaa…" deyiverince, o elmanın bir tanesinin bir gün de benim başıma düşmesini hep hayal eder, canım çekerdi…

 

O elmalar, benim başıma hiç düşmedi çünkü o elmalar onundu…

Ama O düşüverdi bir elma gibi bu dünyadan, her fani gibi göçüp gitti…

Allah rahmet eylesin…

İşte böyle sevgili Muammer abi ve sevgi ailem…

Madem ki düşen elmalar dallara geri yapıştırılamıyorlar, o halde hepimiz bu güne kadar nice düşen elmalarımızı şöyle bir hatırlayalım ve de Fatihalar gönderelim ne dersiniz?..

Sizce de iyi olmaz mı?..

Sevgiler kere sevgiler.

 

Kadir Çetin

 

Muammer Erkul'un yorumu:

Mekanı Cennet olsun, güzel yerlerde hep beraber olalım inşallah…

Özlemişiz Kadir abiii, birbirimizden alacağımız var; ve alacağı olanlar var senden, benden, yani bizlerden. Sonra; bende olmayan bunlarda vardı da bana vermedi, derse birileri ne deriz?

Haberin olsun da özletme kendini…

Güzel Nazilli'nin develerine kadar herkese selam :)))

Bir de not:

Sevdikleri nerede ise orayı seviyor insan…

M:)

 

 

 

İyi ki elma dediniz Muammer abi, yoksa elmanın memleketinde olan ben, daha çook uzak kalacaktım sizden.

Kaç gündür bozuktu bilgisayar, sizlerden uzak kaldım diye o kadar üzüldüm ki anlatamam. Merve'ye söyledim:

''Gir siteye herkese benim selamımı söyle. Aslı teyzem çok üzgün de'' dedim.

Çok şükür şimdi buradayım işte, Rabb'im ayırmasın bir daha.

Hepinizi çok seviyorum.

Gerçekten de…

 

Aslı

 

Muammer Erkul'un yorumu:

Ben bütün meyveleri sayarım, yeter ki siz çıkmaya devam edin ortaya…

🙂

 

 

 

 

Bu siteye yazan herkesi bu yüzden seviyorum işte… Şeytan görev başına geçerek, insanın aklından çıkarsa da;

"Bir Fatiha okuyalım" diyor bir gönül dostu ve Allah kelamı çıkıyor işte insanın ağzından…

İnşallah Kadir beyin dedesinin ve vefat etmiş bütün yakınlarımızın mekânları cennet olsun…

 

Sultan Gül

 

Muammer Erkul'un yorumu:

AMİİİİN 🙂

 

 

 

elma_2

Merhaba abiciğim…

Elma dendi de, aklıma geldi 🙂

 

DEĞİŞEN ELMALAR MI, BİZ Mİ?

 

Kadir abi gökten düşecek elmayı canının çektiğini söylemiş… Eskiden olsaydı, evet; gerçekten canının çektiğine değecek, kıpkırmızı ve kocaman, parlaklığı kadar lezzeti de çok güzel hormonsuz, çıtır çıtır bir elma düşebilirdi belki; hani ağaç altında da oturuyorsa… 🙂

Ama günümüzde düşse düşse bir "starking" düşer; kıpkırmızı, kocaman ve göz alıcı… Ama ısırdığın zaman ya parfüm kokusu gibi tuhaf bir koku duyulur, ya da sünger gibi acayip bir tat! Ve tabi ki, ambalaj kağıdı gibi sanki sonradan dışına sarılmış kalın bir kabuk!.. Bugün elma olarak en çok bilinen, alınıp satılan, starking, golden, yeşil elma…

İnsanlar mı değişti, yoksa elmalar mı diyeceğim ama önce insanlar, buna bağlı olarak da elmalar değişti sanki… İç Anadolu bölgesinde bulunan kasabamızda dedemin elma bahçeleri var. Ve buralarda yakın zamana kadar tamamen hormonsuz, arazi sulak olduğu için sulama falan da yapılmadan, ama bakımı çok iyi yapılarak o kadar güzel elmalar elde ediliyordu ki… Bir yakınıma sorduğumda, aklına ilk gelen şu çeşitleri sayıverdi:

"Amasya, misket, tavşan başı, ekşi elma, yaz elması, tahir elması, firik elması, şeker gevrek, çopur elma, cenik…"

Ama bugün bakımsızlıktan ve sular çekildiği için bu türlerin çoğu kaybolup gitti, kalanlar da kaybolmaya yüz tuttu…

Bakımsız bırakmanın, suların çekilmesinin dışında, ağaçların da küstüğünü söylerler… Çünkü önceden elma ağaçları (ve diğer meyvelerin de çoğu) meyvelerini dökmek için bugünkü gibi acımasızca sallanmazmış… Ağaca çıkıp, omuzlarına taktıkları heybelere, elle teker teker koparılıp, okşana okşana konulurmuş… Bu sevgi dolu muameleyi karşılıksız koymaz, en güzel meyveleri vermek için yarışırmış sanki ağaçlar…

Üstelik eskiden insanlar israftan da son derece sakınıyordu. Çocukluğumuzda dedeciğim (hâlâ da o şekilde davranır) yere düşerek yara almış veya çürük başlangıcı olan çabuk bozulacak elmaları önce yememizi, sonra iyileri yememizi söylerdi… (Uslu olan kardeşim sözünü dinlerdi, biz iyilerini seçerdik, o ayrı konu :)) Bugünse her konuda israf diz boyu maalesef…

Evet, elmalar gerçekten değişti… Ama önce insanlar değişti, elmalar da buna bağlı olarak değişti sanki… Eski insanlar o elmaları istiyordu, onlara layıktı; günümüz insanı ise bu "elma benzeri ürünleri" istiyor ve onlara layık belki de…

Meyvenin de, her şeyin de en güzeline layık istisna insanlar elbette var ve kıyamete kadar da olacak…

Ama çoğunluk böyle/böyleyiz maalesef…

 

Hicran Seçkin

 

 

 

Herkese Selamlar, sevgiler…

Elma diye bir ses duydum…

Elma, elma…

Buralardayız, gönlümüz sizinle ama elimiz klavyeye değemiyor bazen!..

Sevgi sitesinin, sevgi dolu bireyleri…

Sevgiler kere sevgiler… 

 

Yesemin Tatlıseven

 

 

 

Merhaba… Uzun zaman oldu sizleri rahatsız etmeyeli.

Şartları zorlayarak da olsa sitenizi takip ettik ama kendimizi belli edemedik. Geç gelen teşekkürüm için kusura bakmayın lütfen.

Radyo kayıtları, su gibi iyi geldi ayrılık ateşiyle yanan yüreğime…

 

Asude

 

 

 

 

 

YARIM ELMA GÖNÜL ALMA

 

Bir kişi ile ilgili örnek gösterilirken "Ahmet, Mehmet, Ali, Ayşe, Fatma…" gibi isimler söylenir. Aslına bakılırsa bu isimler öyle Zatlara ad olup şereflenmişlerdir ki, öyle kıymetlidir ki milletimiz bu sebeple yukarıda isimleri sık kullanıp evlatlarının esamesine iliştirmiştir.

Elma da bana hep böyle gelmiştir. Bir çocuğa "Meyveleri say" dediğimizde söze "Elma, armut" la başlar. Bazı nesne, olay ve durumların bu denli sıkça hatırlanması içlerindeki bilinmez berekete bağlı gibi gelir.

Elma diyince de aklıma çok sevdiğim bir menkıbe geldi. Muammer Abi'nin müsaadesi olursa "yarım elma gönül alma" diyerekten onu yazmak isterim. (Bir hata ya da eksik anlatım olmaması için www.dinimizislam.com'dan alıntı yaptık):

 

BİR ELMA ve İMAM-I A'ZAMIN BABASI 

 

Şemseddin-i Sivasi'nin Menakıh-i İmam-ı A'zam isimli eserinde şöyle yazılıdır:

 

İmam-ı A'zamın babası Sabit (rahmetullahi aleyh) küçük yaştan beri ahlakı temiz, takva ve vera sahibi idi. Yüzü gayet nurlu olup zühdü, salahı ve ilmi pek çok idi.

 

Bir gün bir dere kenarında abdest alıyordu. Suda bir elma gördü. Abdestten sonra suda çürüyüp gidecek olan bu elmayı alıp yedi. Fakat tükrüğünde kan gördü. Şimdiye kadar böyle bir hâl görmediği için tükrükteki kanın bu elmadan ileri geldiğini tahmin etti. Yediğine pişman oldu. Elmanın sahibini bulup helalleşmek için dere boyunca gitti. Nihayet yediği elmaya benzeyen bir meyve bahçesi gördü. Sahibini sordu. Bu zatın gayet cömert ve ihsan sahibi olduğunu, hatta ağaçta bulunan bütün elmaları toplayıp götürülse yine bir şey demeyeceğini, bir elmanın ne ehemmiyeti olacağını söylediler. Buna rağmen elmanın sahibini buldu, meseleyi anlattı, ya parasını almasını veya helal etmesini istedi.

 

Bahçe sahibi gencin bu halini görünce takva ve verasının doğru olup olmadığını öğrenmek için şöyle dedi: 

– Yediğin elmam için ne vereceksin? 

– Altın gümüş neyim olsa veririm. 

– Ben altın gümüş istemem ama, eğer kıyamette senden davacı olmamı istemezsen bir teklifim var, onu kabul etmen gerekir. 

– Teklifin nedir? 

– Yapacaksan söyleyeyim… 

– İslamiyete uygunsa yapabilirim. 

– Kör, sağır, dilsiz ve kötürüm bir kızım var, bununla evlenmeye razı olursan o zaman elmayı sana helal edebilirim. 

 

Sabit hazretleri ahirete kul hakkıyla gitmemek için bu teklifi kabul etti. Düğün hazırlığı yapıldı. Sabit hazretlerinin ilk gece odaya girmesiyle çıkması bir oldu. Hemen kayınpederine koşup; (Efendim, bir yanlışlık var galiba, içeride sizin bahsettiğiniz vasıflarda bir kız yok, tam tersi!) Kayınpederi tebessüm ederek, (Evladım o benim kızımdır, senin de helalindir. Ben sana kör dediysem, o hiç haram görmemiştir. Sağır dediysem, o hiç haram duymamıştır. Dilsiz dediysem, o hiç haram konuşmamıştır. Kötürüm dediysem, o hiç harama gitmemiştir. Var git helalinin yanına, Allahü teâlâ mübarek ve mesut etsin.) 

 

İşte bu evlilikten, yani böyle ana babadan İmam-ı A'zam Ebu Hanife Hazretleri dünyaya geldi. 

… 

Hürmetler… 

🙂 

 

Karakalem

  

 

11 yorum

  1. Ne güzel… Elma bahçesine düştük…
    Sağ olasın bahçıvan Muammer abi, varolasınız sevgi ailem…
    Ne güzel… Herkes topladığı elmaları ortaya dökmeye başlamış…
    Renk renk, çeşit çeşit…
    Ne hoş… Bu elmalar hormonsuz, bu elmalar esaslı… Çünkü bizim bahçıvan işin erbâbı, işi iyi biliyor…

    Eskiden elma kurdu diye bir şey hatırlıyorum. Çocuklarla ilgili… Hemen bizim bıcırığın en çok takıldığı site geldi aklıma… Elma bulamadım ama elma tadında bölümler var herkes için… Bir inceleyin bakalım& http://www.cocukpinari.com/

    Şimdilerde kendini bilen insanlar, elma alırken, elmanın kurtlu olmasına dikkat ediyorlar… Özellikle kurt girmiş elmaları tercih ediyorlar… Neden mi?.. Çünkü, kurtlu elmalar, hormonsuz ve ilaçsız elmadır da ondan… Hicran hanımın dedesinin yetiştirdiği gibi, şimdilerde “organik tarım” diye adlandırılan elmalardan olsa gerekler ki, kurtçuklar bile rızıklanıyorlar…

    Birde “elma şekeri” vardı aklımda kalan… Hani, bir çubuğun ucuna takılmış, dışı kıpkırmızı bir şekerle kaplanmış elmalar… Ne kadar sağlıklı onu bilemem ama büyük bir zevkle yerdik küçükken…

    Şey… Herkes elma bahçesine dağılmış galiba ama bahçede elma ağaçlarının çokluğundan olsa gerek, henüz Sultan Yürük hanım ablamı göremedim… Yoksa elma toplamak için ağaca mı çıktı ne?..
    Hani diyorum, hazır herkes buradayken, bir de, hep beraber piknik yapmaya ne dersiniz?..

    Elmalar Muammer abiden ne de olsa… Gerisini sevgi ailesi tedarik eder herhalde…

    Sevgiler kere sevgiler herkese…

    KADİR ÇETİN

  2. Öyle bir arkadaşım vardı dostum, yandaşım, kardaşım…
    6 sene aynı okulda birlikte okumuştuk da sonra o İstanbul İletişim Fakültesi’ne gitmişti… Sonrasında da hep birlikteydik, her tatilde fırsat bulduğumuz her anda…
    Elma deyince onun kırmızı yanakları gelir aklıma… Artık yok… Anlamadı beni gitti.
    Bir suçum yoktu ama ifadesiz kaldım belki de…
    Dostlukları sınayan imtihanların birinden geçemeyiverdi işte sevgisi…
    Neyse. Elma, deyince geliverdi aklıma bunlar bir anda… Paylaşayım dedim.

    NUR AKTOPRAK SUMAN

  3. Author

    Şimdi Nur’un yazdığı bu başlığı okurken içim “cızz” eti!..
    Ne zaman “elma yanaklı” diye söz duysam, hep o gelir hatırıma, ama şu an dilimin ucundaki ismini çıkaramıyorum…
    1995-96 dönemi olmalı. Bağlarbaşında bir evde kalıyorlardı. Asude’yi tanıyorum, ev veya hem okul hem ev arkadaşı olmalılar. Zehra’nın onlarla ilgisi var mıydı şimdi bilemiyorum…

    O hep gülümsüyor. Ateşi varmış veya üşüdükten sonra sıcak sobanın başında fazla kalmış gibi suratı, yanaklar her daim kırmızı…

    Bir gün (şimdi “Nezahat” gibi bir isim düştü zihnime, bu değilse bile böyle bir ismi vardı) Bir gün haber aldık ki, inanamadık; öldü, dediler!..

    Bir geceliğine bir akrabasının evine gitmiş kalmak için. Sobadan zehirlenmiş, sabah ölüsünü bulmuşlar.
    Onunla birlikte ölen var mıydı hatırlamıyorum…

    12 belki 13 sene geçti. Kim bilir kimler unuttu onu. Duru suratlı, sakin, ismiyle bütünleşmiş Asude bile belki unuttu bizi, Zehra’dan bile haber gelmiyor, o ki Ardahan’lı hemşiremizin hemşiresi (kız kardeşi) idi…

    Ben hala, ne zaman iştsem bu ifadeyi aklıma o (Nezahat, Nezihe) gelir…
    Hep kırmızı elma rengi yanaklarıyla hep gülümseyen kız, dilerim cennete ol, Hazret-i Mevla taksiratını affetsin, rahmet eylesin inşallah…
    Bilirim, dünyada kalsaydın bizlerle kalırdın…
    Herkese Fatiha istiyorduk ya; zaten her Fatiha okuyanın sadece sana değil, kendi anne babasına, kendi ölmüşlerine de ve hatta kendine de gidiyor okudukları…
    İşte böyle…

    M.

  4. Elma deyince aklıma çocukluğum geliyor.

    Tütün dizerken nedense hep uyuklama tutardı insanları.
    Geç yatılıp erken kalkıldığından mıdır, yoksa tütünün de bir tesiri var mıdır
    orasını bilemiyorum.
    Ben de sıkılırdım hep tütün başında oturmaktan.
    Annemler hadi kalk Sultan biraz elma topla da gel, belki uykumuz açılır biraz, derlerdi.
    Bahane arıyorum ya kalkmak için, koşardım hemen.
    Aylardan Haziran sonu ve Temmuz olurdu, tütün dizmeye başlayışımız.
    O elmalar da o zaman, yani erken olgunlaşırlardı.
    Tadı ve kokusu pek hoş olan bir elma çeşidi, “ot elması” denirdi adına.
    Yüzünde çizgiler halinde kırmızılıklar olan ve çok iri olmayan bir elma…
    Üzerimde bol etek olduğu için eteğime toplar getirirdim.

    Zaman geçti aradan biraz daha büyüdük.
    Mahallemizin çocuklarından birisi de etrafımda dolaşmaya başlamıştı.
    Benden büyüktü ya, çocukça bir sevgi ile, ben de pek severdim kendisini.

    Annemler orak tarlasında idiler.
    Bir gün ben de yalnız olarak tütün kırıyordum tarlada.
    Yan tarafta başka bir aile daha vardı.
    Üst taraftan inerek onlarla konuşurken çaktırmadan benim tarafa bir elma fırlattı.
    Elmayı elime aldım ve nedense inceledim.
    Bir tarafında, ben şeklinde, bir leke vardı.
    Bu elmadaki leke ya seni ya beni, alacak ama dur bakalım dedim.

    Ben çoktan bir başkasıyla evlendirilmiştim.
    O da 19 yaşında traktörden düştüğü söylendi, beyin kanamasından ölmüştü.
    İlk okulda başlayan şiir denememden sonra, işte asıl o günden itibaren ben
    şiir yazmaya tekrar devam etmiş oldum.

    Mahallenin diğer çocuklarıyla ve onunla birlikte koşup oynamıştık.
    Okul yollarını birlikte arşınlamıştık.
    Kazlarımızı, mallarımızı birlikte gütmüştük.
    O yıllar traktör devrilmesi ve hastalıktan, mahallemizden birkaç çocukluk arkadaşım daha öldüler.
    Hepsinin de mekanları cennet, ruhlarına rahmetler olsun inşallah.
    Okunan Fatihaların onların ruhlarına da gitmesini diliyorum.

    İşte ben de, sevgi ailemizle bir paylaşımda bulunayım dedim.
    Saygımla ve dualarımla selamlar…

    SULTAN YÜRÜK

  5. Amcam “armudun iyisini yeğenim yer” deyip kocaman sulu sulu armutları verir, ben de “yerim n’olcak” der yerdim… :-))) Elmanın iyisini de yemek istiyorum ama kurtlu elma yemek istemiyoruuum… 🙁 Çünkü öyle bir elmayı ısırarak asla yiyemem, kurdun yarısının yerinde, yarısının da ağzımda olma ihtimalinden dolayı… 🙂 Bıçakla kestiğim zaman da yarısından bölünmüş bir elma kurdu görmeye dayanamıyorum… Üstelik kalkıp bıçağı defalarca yıkamak zorunda kalıyorum… 🙂
    Yani ben göre göre kurtlu elma alamam, ne kadar ilaçsız ve hormonsuz da olsa…

    Ama elma gerçekten çoookkk güzel ve bereketli bir meyve; ki, meyveleri bu güzel sayfada da görülüyor…
    (Ayrıca Sultan Yürük ablanın o güzeller güzeli kalemi ve sıcacık yüreğiyle, bu konuda da neler neler yazacağını ben de merakla bekliyorum… İnşallah bir aksilik yoktur ve takip ediyordur)
    Herkese sevgiler…

    KARANFİL

  6. Siz anlattınız, benim yine doldu gözpınarlarım:sad:
    Elma yanaklı değil ama güzel suratlı, mercimek gözlü bi oğlan çocuk geldi aklıma..
    Bir kaç gün evvel kaybettiğimiz,
    elma dersem artık çıkmayacak bi çocuk…
    Neyse işte burda bitireyim ben, devamı sizin fatihalarınız olsun..

    Sevgimle

    GÖLÇİÇEĞİ

  7. Author

    Bu günlerde de bir elmadır gidiyor. Ağzım sulandı artık. Nereye baksam sert sulu ve ekşi elmalar görüyorum; bana el sallıyorlar;-)
    Belki de o elmaların da beni görünca ağzı sulanıyordur;-)
    (Ben de diğerleri gibi, bu sitenin elması değil miyim yoksa?..)

    ELİF SABAH

  8. Sahi ya, ben bir elma hikayesi daha biliyordum.
    Hani annesi; oğlum elmaları koparmayın olgunlaşsınlar da öyle toplayalım demişti de, küçük cingözlü Çekirge Çetin de koparmamıştı.
    Koparmamıştı da dalında duran elmanın sadece çekirdekli eşelek bölümünü bırakmıştı… :-))
    Hatırlayanlar vardır mutlaka değil mi?
    :-))

    ………..
    Dalından koparmadan yediği elma
    Büyümüş müdür, kim bilir
    Bilmiyorum…

    Yoksa, kesip-biçip
    Apartman mı kondurdular yerine
    Ağaçlara, sokaklara
    Ondan haber veriyorum.
    Öyle bir suâl geliyor ki
    Bana bu semtten
    Cevap veremiyorum…
    Bilmiyorum!..
    Bilmiyorum…

    S.Y.
    http://www.edebiyatdefteri.com/siir/88250/cocugun-semti

    Sevgiler, saygılar…
    SULTAN YÜRÜK

  9. Elması, yakutu, inci tanesi, adı güzel…
    🙂

    GÖLÇİÇEĞİ

  10. Sultan teyzenizden çok çok sevgiler ve dualar Elif Sabah…

    Siz bu sitenin Gülüsünüz de aynı zamanda…
    Elmalar da gülgillerdendir çünkü, değil mi?..
    Gözlerinizden öpüyorum sevgili kızımızı…

    SULTAN YÜRÜK

  11. 21 Kasım 2004 Pazar günü yayınlanan
    Muammer Erkul yazısı:

    Elma ve kırmızı

    Yer gün taze bir kırmızı elmayı kabuğuyla yemenin, diğer faydaları yanında; beyin hücreleri de dahil olmak üzere vücuttaki bütün hücrelerin direncini artırdığı.. Ve ayrıca strese karşı da güçlü bir koruma sağladığı tespit edilmiş…
    Sorusu olan var mı?..
    -Var…
    -Buyurun, sorun…
    -Bu faydanın sağlanması için, sözü geçen elma ne kadar kırmızı olmalı? Bir kenarı kırmızı veya tamamı pembemsi olsa olur mu?..

    {*}{*}{*}

    -Her gün taze bir kırmızı elmayı kabuğuyla yemenin, diğer faydaları yanında; beyin hücreleri de dahil olmak üzere….
    ..sorusu olan var mı?..
    -Benim var… Benim de var…
    -Buyurun, siz sorun…
    -Orta irilikteki bir insanın orta irilikte bir elma mı yemesi lazım? Yani masanın ortasında elmayla dolu olan bir sepet olsa… Buradaki en büyük elmayı; ergenlik dönemindeki delikanlının mı, yoksa büyüme çağındaki evin küçük kızının mı yemesi lazım? Veya bulduğu her şeyi yutan obez
    baba mı; alzheimer teşhisi konmuş narin yapılı büyükanne mi yemeli en iri elmayı?

    {*}{*}{*}

    ….hücrelerin direncini artırdığı, ve ayrıca strese karşı da güçlü bir koruma sağladı tespit edilmiş.
    Sorusu olan var mı?
    -Evet evet var: Bu bilgi ne zaman tespit edilmiş?.. Ve bu büyük buluştan daha önce yenmiş olan elmaların da yiyenlere faydası olmuş muymuş?..
    -Başka sorusu olanlar varsa lütfen onlar da sorsunlar…
    -Kırmızı elma bulamadığımız zaman, onun yerine iki tane sarı elma yesek olur mu?..
    -Yediğimiz elmanın sıcak veya soğuk olması fark eder mi?..
    -Kabuğunu soyup yesek de olur mu? Yani sadece kabuğunu…
    -Her gün yeni bir elma mı satın almamız lazım, yoksa toptan alıp teker teker yesek de olur mu?
    -Isırmak şart mı? Bıçakla küçük küçük dilimlere bölsek olmaz mı?..

    {*}{*}{*}

    Bu tecrübeleri yaşayan biri şöyle demez mi artık:
    -Dostlar… Bilim adamları; “her gün bir kırmızı elmayı kabuğuyla yemenin, beyindekiler de dahil vücuttaki bütün hücrelerin direncini artırıp, koruma sağladığını” söylüyor. Ben yiyorum, isterseniz siz de deneyebilirsiniz!..
    Bunun faydası; soru moru kalmaz ortada, yiyen yer yemeyen yemez elmayı… Ve herkesin zihninde tek tek beliren basit ama en az kişi sayısı kadar yeni soru da herkese birden yüklenmemiş olur.

    {*}{*}{*}

    Grubu bilgilendirmek kolay, ama grup içindeki fertleri tek tek cevaplamak zordur; çünkü grup içindeki insanlar ferdi cevapları dinler gibi yaparken, genellikle bir öncekinin benzeri bile olsa yeni sorular düşünmeye çalışır!..
    Yani konuşmak-yazmak kolay; ama muhatabının anlayacağı biçimde söylemek zordur… İşte bu yüzden “bunu nasıl demeliyim” gailesindeki anlatıcılara saygım var.
    Yani dinlemek kolay; ama idrake çalışmak zordur… İşte onun için “acaba bunu nasıl anlamalıyım” diyen okuyuculara büyük saygım var…

    Muammer Erkul

    SULTAN YÜRÜK

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir