Seyir Defteri – 26 Ekim 2008 (Sen İstanbul olsaydın)

 

 

 

     Sen İstanbul olsaydın    

 


(Not: Bu yazı 2000 senesinde yazılıp, akabinde 29 Mayıs Pazartesi günü bu köşede yayınlanmıştı. İki sene sonra basılan kitabımızın ismi de yine bu yazıdan alınmıştı… Şimdi internette “Sen İstanbul olsaydın” yazdığınızda yüzden fazla site çıkıyor karşınıza, içinde bu yazımız bulunan…
26 Ekim benim için, hayatımın en özel günlerden biridir; doğum ile ölümün karışık, kavuşmakla ayrılığın iç içe olduğu ve gayet şaşırtıcı…Bir defa daha okumaktan sıkılmazsınız sanırım…)
…………………  

 

“İstanbul” olana!.. 

 

Sen İstanbul olsaydın;

Ben, sende konacak bir dal bulamayan martı gibi çığlık çığlığa atardım kendimi denizlere!

Sen İstanbul olsaydın…

…..

Sen İstanbul olsaydın, aşka doğru…

Bürünüp sevda rengine, dursaydın gurubun önünde akşam vakitlerinde.

Ve ben… Bense bir güneş gibi yakmaya gelirken seni; saplansaydım kirpiklerine, tam kalbimden…

Düşseydim ufkuna, kan-revan içinde!..

 

 

Sen İstanbul olsaydın ve sorsaydın halimi kanatsız güvercinlere!

Sen İstanbul olsaydın;

Ve zindânım olsaydın!..

 

 

Sen İstanbul olsaydın;

Saçların, Ekim’in yirmialtısındaki çınar yaprakları tonunda… Ve gözlerin Marmara Denizi renginde olurdu, değil mi?

Ve sen İstanbul olsaydın;

Bir pembe ibrişim gibi akardın gönlüme doğru.

Değil mi?..

 

 

Sen İstanbul olsaydın;

Henüz gözden deryalar, güllerden kan damlamadan!..

Ve bilip dağlardan kalyonlar geçireceğimi; önüme surlar dikmeden ve yoluma zincirler çekmeden…

O ilk… Altından güllem, düştüğünde tam kalbinin üstüne, açardın bana kapılarını, değil mi;

Sen İstanbul olsaydın?..

 

 

Sen İstanbul olsaydın;

Bir beyaz güvercinin, şahbazdan korkuşu gibi ürkerdin benden…

 

 

Sen, İstanbul olsaydın…

Ama sorsaydın halimi de, kanatsız güvercinlerden!

 

 

Sen İstanbul olsaydın;

Ve zindânım olsaydın!..

    

7 yorum

  1. “Sen İstanbul olsaydın;
    Bir beyaz güvercinin, şahbazdan korkuşu gibi ürkerdin benden…”

    İlk okuduğum zaman da, her okuduğum zaman da ürperdiğim satırlar…
    Ve muhteşem bir yazı…
    Yüz değil, bin siteye de konsa yeridir…

    Nice nice 26 Ekim’ler göresin inşallah abiciğim;
    sıhhat ve afiyet içinde geçen hayırlı bir ömürle…
    Sevgiler…

    KARANFİL

  2. Bu yazıda beni vuran hep son cümle olmuştur:
    “Sen İstanbul olsaydın, ve zindanım olsaydın!..”
    İstanbul’um sen olsaydın, zindanım olsaydın ve ben hep sende mahkum kalsaydım, sana mahkum olsaydım…
    Aşık “bana maşuk gerekmez” dese de, maşuksuz aşık olur mu hiç?
    İyi ki doğmuşsunuz efendim, yoksa bize zindan ne gerekti?..

    GÜLSÜM

  3. Sen İstanbul Olsaydın kitabını ilk aldığımdaki heyecanı; yazıyı her okuduğumda aynı heyecanı tekrar tekrar yaşıyorum… Bu yazıları okumaktan kim bıkar, kim usanır ki?..
    Kitabı bir gecede her yazısını kalbimin çırpınışlarını dinleyerek okudum… Bu kitabı ben yazsam kendi duygularımı bu kadar iyi anlatamazdım, bu kitabı ben çıkarsam bu kadar heyecanlanmazdım heralde… Ve tabii ki bu kadar güzel de yazamazdım ki… Bu kitabı herkese tavsiye ederim…
    SEN İSTANBUL OLSAYDIN’daki hazzı, lezzeti ve heyecanı tekrar tekrar yaşamak isteyen herkese:-)

    Not: Aynı/benzer heyecanı tekrardan/yeniden yaşamak istiyoruz efendim..:-)

    MELİKE

  4. ‘Ben, sende konacak bir dal bulamayan martı’
    Kısımında martıların ayaklarının perdeli olduğu unutulmuş gibi.
    Gerçekten okuyucuya da unutturacak kadar güzel

    KREON

  5. Author

    O cümleye “anatomik” açıdan bakmak uygun olur mu ki?.. Perdeli bir martı ayağının ince bir dala tünemeye çalışmasını irdelemek burada ne kadar doğru?..
    Yazının burasında;
    “Kolum kanadım kırıldı” deyimiyle, veya “Tutunacak DALIM yok” ifadesiyle akraba bir mana var!

    “Sen İstanbul olsaydın” severlere saygılar sunarım…

    ZEYNEP

  6. Bu yazının her cümlesi, her kelimesi binlerce mana içeriyor. Okuyan kişi kadar çok mana… Ve her okuduğunuzdaki haleti ruhiyenize göre de manaları değişiyor sanki de…
    Ben her okuduğumda başka manalar buluyorum ve bu çok güzel bi duygu… Kendimi yazının içindeymişim gibi hissediyorum…
    Yazarımızın kalemine ve yüreğine sağlık. Efendim, mürekkebiniz hiç tükenmesin:-)

    MELİKE

  7. Bazıları baktığını görür, bazıları ise sadece bakar! Sonra da gördüğünü kendi keşfi sanıp böbürlenir. Halbuki gerçek; görünenin çok ötesindedir!..
    “Sen İstanbul olsaydın”ın tadına ve mânâsına varan herkese sevgiler…:-)

    ŞAHİKA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir