Metin: Süleyman Eldeniz
BİR RUMELİ GEZİSİ
Yapmaz…
Serdik ağaçlık bir yere kendimizi ve Ali Kaya’dan kaçırabildiğimiz kadar kahvaltılıklarımızla midemizi şenlendirdik.
Plan programı ben yaptığım için çay içilecek yeri de haliyle ben biliyorum. Yolumuzun üzerinde Vize’ye bağlı Çakıllı beldesi var.
Veriyoruz sırtımızı 814 yıllık bir Çınar’a hem fotoğraf çekiliyoruz hem de çaylarımızı yudumluyoruz. Çay bahçesinin diğer köşesinde 250 yıllık olduğu söylenen bir Ceviz ağacı var. 814 yıllık Çınar’ı bulunca pek yüz vermiyoruz Ceviz’e…



”Tam üç ay olmuştu. Dik bir kalenin etrafında dolaşmaktan bıkmıştı Gazi Süleyman Paşa… Çadırının içinde, dört bir tarafı sarılmış kalenin yakında kendi kendine teslim olacağını düşünüyordu ki duyduğu ayak seslerinin ona doğru geldiğini hissetti. Çadırın içine desturla iki nöbetçi girdi:
KÜÇÜK AYASOFYA
Babamın emekli oluncaya kadar, imamı olduğu halde bir vakit namaz kılamadığı Gazi Süleyman Paşa Camii.
İşte caminin eski, harabe halinin görüntüsü de kapıda…
….
Caminin kıble yönü…
Ali Kaya fotoğraf çekerek geliyor. Arkada görünen caminin kapısı önündeki meydan.
Yukarıda, mahalle tarafından fotoğraf çekiyoruz..






DEVELİ KÖYÜNÜN ŞEHİTLERİ
Gidiyoruz gitmesine de market işlettiği için fazla kalamıyoruz.
DUPNİSA MAĞARASI
Su aşağıya doğru akıyor ve vasıtalar en arkada görülen meydanda kaldı…
O gün aşırı sıcak bir hava vardı. Fakat vadinin içinde derin bir serinlik var…
Vasıtaların bırakıldığı yerdeki panoda mağararanın özelliklerini okuyabiliyoruz…
Mağaranın içinde yürüdükçe sanki bir buz dolabının içinde ilerliyormuş hissi yaşıyor insan.
Milyonlarca yılda oluşmuş şekilleri herkes bir şeylere benzetiyor…
Bu defa mağaradan geçmeyip, keçi gibi patikalardan seke seke ormanın içinden iniyoruz arabaların yanına…
Ve mağaranın içindeki merdivenlerden dağın tepesine çıkış…
Saat ilerlemiş, akşam yemeği için yola çıkmalıyız.Yine ormanın içinden ağaçların isimlerini öğrenmeye çalışarak (gürgen, kızılağaç, meşe…) Demirköy’e varıyoruz.
(Tarih dergisi yayıncısı M. Fatih Can’ın babası) sürgün olarak gönderilmiş…
İstanbul’un fethi için kullanılan kutlu toplar buradaki demir ocaklarında dökülmüş, Demirköy adını taa o zamandan almış…
Bize de bunun gözyaşlarını burada silmek kaldı!
Yeni gezilerde buluşmak üzere, sevgiler kere sevgilerle…
Bulmuşsun öyle gezi arkadaşlarını da gezmişsin Süleyman. Milleti sulandıra sulandıra da anlatmışsın vesselam. Muammer ağabeyi bulduk ta biz mi gezmedik sanki. Şaka bir yana çok güzel bir gezi. Biz de bilmediğimiz bir çok şeyi öğrenmiş olduk böylece.
Alperen
Hadi bakalım, Muammer abinin gezi yazıları mı daha güzel oluyor Süleyman’ınki mi? 😉
Tam sıcak çay eşliğinde okunacak bir keyif yazısı olmuş. Selam olsun kadim dostluklara…
Bilal
Acı tatlı hatıralar ve çok güzel bir anlatım gerçekten, keyifle okuduk:) Ellerine, yüreğine sağlık sevgili Süleyman Eldeniz.
Ama her kalemin yeri ayrı Bilal abi. Muammer abinin yazdıklarının satır arası oluur, paragraf-resim vs arası oluur… Vakti bol olmadığından “usta işi” harf hatası oluur;) Olur da olur yani. Boynuzun kulağı geçme mevzusu vardır bi, onda da geçiyordur falan ama, dikkat edilirse yerli yerinde duruyordur yine bütün organlar…
Sözün kısası; gezenlere de, yazarına da gönül dolusu teşekkürler:)
Hicran Seçkin
Çok hoş bir gezi olmuş, belli… Mübarek olsun Muammer Abim…
RAGIP KARADAYI
Teşekkürler Süleyman Eldeniz!
“Yıllar önce şöyle olmuş, böyle olmuş…” diye bahsetmişsiniz ya bazı satırlarınızda; işte onlar çok dikkate değer.
O, tarihi mekanlar…
Bizler, geziyor eğleniyor, fotoğraflar çekiyoruz. Oraların, bütün zamanlara ait yaşanmışlıklarını düşünüyorum ve merak değil sadece, çok başka şeyler hissediyorum!
O, çınar ağacı var ya mesela:
Onun bebekliğine tanık olunan zaman nasıldı, taa başından beri o ağaca kimler baktı, kimler dokundu, hakkında neler konuştular, onun görüntüsü eşliğinde kimler resim çektirdi… O bölgelerde kimlerin ayak izleri var ve daha kimler gelip geçecek oralardan…
…
Z.Öner
Ayrıca:
Siteyi takip edenler bilir, zaman zaman M.Erkul bahseder; yazılarını yazdığı odanın penceresinden bakınca neler gördüğünden.
Hatta birkaç tane de fotoğrafı var sitede, o manzaranın.
Tarihi yaşanmışlıklar dedim ya; ben M.Erkul’un yerinde olsaydım, o pencereden baktıkça İstanbul’un fethini yaşardım, herhalde.
M.Erkul demişken, geziniz tam ona göre olmuş. Tarihi unsurlar, doğal oluşumlar, tabii güzellikler…
Biraz yorgun görünüyor ama gün sonunda yediği balık, onu kendine getirmiştir, sanırım…
🙂
Z.Öner
Güzel iltifatlarınız için teşekkürler sevgili dostlar! Güzel şeylerden bahsetmek güzel insanlarla gezince daha kolay oluyor. Benim de tadı damağımda kaldı bu gezinin. Bu yaz için de bazı planlarım var. Gelmek kime nasip olur bilmiyorum ama bir Kırkpınar’a gitmek lazım, bir Gala gölü üzerinden Enez’e gitmek lazım. Nice güzelliklerde buluşmak dileğiyle, Allaha emanet olun!
Söyleyeyim de (aslî) işi ciddiye alsın:
Arkadaşlar, ismi Süleyman olan…
Ve Süleyman Paşa ismindeki caminin önünde fotoğraflarını gördüğünüz bu arkadaşımın…
Çalışmak, kazanmak, çocuk büyütmek vs gibi dünya işlerinin haricinde, bu hayatta yapıp bitirmesi gereken başlıca işlerinden biri;
GAZİ SÜLEYMAN PAŞA’NIN HAYATINI YAZMAKTIR…
Duyun, duyurun, zorlayın, sorumluluğu yüklemiş olun ki (üzerine aldığı, bitirmek için bana ve kendine söz verdiği) bir güzel eserimiz daha ortaya çıkmış olsun.
M:)
Aldın mı lafını, yahut, yandın Süleyman! diyesim geldi şimdi Süleyman Eldeniz’e;)
Muammer abinin kulağına varmadan yavaşça söyler misin, Özgür iradenle mi vermiştin sahi o sözü? Zor işe soyunmuşsun, söz de vermişsin, e bize de eseri dört gözle beklemek kalmış. (Böyle bir şeye söz verince, insanın nasıl da başka şeylerle uğraşası tutuyor, kendimden biliyorum…) Ne diyelim Allah kolaylık versin; kalemini kuvvetli, ufkunu geniş eylesin. Hayırlı bol muvaffakiyetler versin Mevlam…
Hicran Seçkin
Kırkpınar’da emekli cazgır Babaeski’li Şükrü aganın yerine bu sene Muammer Erkul’u aday göstereceğim. Ortalık yerde konuşmamakla ilgili bir söz vardır; ‘Çok iyi sır tutar, bir kahvede bir de camide konuşur’ diye. Tamam kardeşim böyle bir niyetimiz var. Durup dururken insanları niye bir beklenti içine sokuyorsun abicim. Ben de yazıp kenara koyduğun şu romanları ne zaman bastıracaksın veya YEDİTEPE yazılarını ne zaman toparlayacaksın diyor muyum? İttire kaktıra hatıralarını yazdırmaya başladık iki tane yazdın gerisi gelmiyor, birşey diyor muyuz gıcık abicim benim!
Üç kişinin bildiği sır zaten sır değildir…
Üç senedir kıpırdamayan mısır ise, işte böyle patlatılır!..
M;)
(Acaba, sırada baka kimler var!)
Mısır mı dedin? Patlatan olsa da yesek şöyle tuzlu tuzlu! Bu arada cazgırlık için de itirazın yok. Gözün var galiba! Allah böyle niyetleri olanlara kalem kuvveti versin. Kolay işler değil. En çok ta ya yanlış bir şey yazar vebal altına girerim diye çekiniyor insan. Bu arada dikkatinizi çekti mi bilmem Muammer abi kendi kitap hazırlıklarından veya basılacak kitaplardan bahsetmiyor hiç. Bir ara bazı güzel dostların ‘Kitap istiyoruz’ kampanyası vardı. İşte size ipucu. Makaraya sarmak size kalmış.
Süleyman
Vay vaay, neler de yazılmışmış burada… Ne derler; “Tencere dibin kara, seninki benden kara” mıydı?;) Sıradakini bulmaktan kolay ne var abiciğim parmağını havaya kaldır; “Ooo piti piiitii, karamela sepetii…” diye say, son kimde kalırsa onu patlat! Neyse bana müsaade, sen saymaya başlamadan kalabalığımı çekeyim ortalıktan… Gider ayak da sorayım; Süleyman Eldeniz,
Muammer abi yazdığı romanları hangi kenara koyuyor, bi de onu yazıver sana zahmet, belki yolumuz uğrar o yana. Sonra sen de otur(“nasıl” oturacağının tarifini Muammer abi vermiştir muhtemelen. Vermediyse sor, özel bir tarifi vardı kendisinin) ve kitabını yaz bir an önce. Güzel bir eser çıkacağa benzer, ömrümüz varken okuyalım.
Hicran Seçkin
İtalya’da 1999 yılında üç belediye başkanı tarafından kurulan ‘sakin’ felsefesine ve kendi özelliklerine sahip çıkan kentlerin bir araya geldiği Cittaslow Birliğine Türkiye’den 8 üye üye bulunuyor. Bu kurumla ilk tanışan İzmir’in Seferihisar ilçesi. 2011’de Muğla Akkaya Beldesi, Aydın’ın Yenipazar, Çanakkale’nin Gökçeada ve Sakarya’nın Taraklı ilçeleri. 2012’de ise Isparta’nın Yalvaç, KIRKLARELİ’NİN VİZE ve Ordu’nun Perşembe ilçeleri katıldı. Birliğe üye 12 ilçe daha başvurdu.
Bunları niye yazdım; yolunuz Vize’ye düşerse nasıl bir ilçe ile karşılacaksınız en azından hayal edebilelim diyerekten yazdım. Hele bir de ‘ıhlamurlar açtığı zaman’ giderseniz kesinlikle arabasız yürüyerek dolaşın ki; o kokular sizi alıp başka diyarlara götürsün. İyi gezmaler…