Seyir Defteri – 5 Ekim 2010 (Sempozyumdan “ekstra” kareler)

Yakama bakarak; "Türk müsün" diye sordu. Başımı salladım. O zaman: "Benim çektiğim fotoğrafların rengi istediğim gibi olmuyor, şu makineye bakar mısın?" Dedi.
Baktım ama pek anlamadım.
Üç tane zenci ile birlikte oturuyorlardı, ahbap olmuşlardı belli. Birlikte görüntü almak istiyorlardı ama istedikleri olmuyordu.
Ben çekerim, sizlere gönderirim, dedim. Zaten web sitemde yayınlayacağım bir kısmını…
Adresimi yazmak üzere kağıdı ve kalemi aldı, söyledim, yazmaya başladı. Erkul mu, dedi. Evet Erkul, dedim. Şu yazar olan Muammer Erkul mu dedi. Evet, dedim. O zaman; O sen misin yaaa, dedi…
Evet, ne oldu ki, dedim…
Ben sana kızıyordum, dedi. Çünkü mail göndermiştim. Bir soru sormuştum, bana cevap yazmamıştın…
Olur mu, dedim. Kullanılmayan bir adrese göndermişsindir. Ayrıca sana bir şey söyleyeyim; bu memlekette okuyucusuna en fazla dönen yazar sanırım benimdir… Ne zaman yazmıştın peki?
Sekiz on sene olmuştur…
Keşke tekrar sorsaydın. Peki ne sormuştun, şimdi sor.
İyi de, ne sorduğumu unuttum!

Mahmut Mustafa Ballı ile aramızdaki buzları erittik 🙂 O Kayseri’ye döndü… Ben de onun üç zenci arkadaşıyla  çektiğim fotoğraflarını kendisine gönderdim…



Raif Öztürk ile üst kata çıkıp aşağıdakilerin fotoğraflarını çektik. Merdivenlerden inerken;
"Bak birileriyle konuşan şu kişi Prof. Dr. Ahmet Akgündüz. Hollanda’nın Rotterdam şehrinde kurulmuş bir İslam Üniversitesi var. Ahmet Akgündüz ise işte oranın röktörü… Gel seni onunla tanıştırayım" dedi…
O yöne doğrur yürüdük. Beş altı adım kala, tanışmak için yanına gittiğimiz profesör, bize dönüp şöyle seslendi:
"Raif abi, dedi. Sen Muammer’i nerden tanıyorsun?.."
Ben de o zaman;
"Raif abi benim dayım olur" dedim…
"Öyle miii, ben de bu sevimliliği nerden almış diyordum… Biliyor musunuz Muammer bizim grafik işlerimizi yapardı, hatta Osmanlı Araştırmaları Vakfı’nın amblemini bile yapmıştı…"
Rafi abi ise hem şaşırmış, hem de sevinçliydi o sıra.
Arkadan da Süleyman abi sokulup aynı kareye girmeyi başardı… 🙂

Uzuuuun yıllar önce. Ta ki "Yeni Asya Araştırma Merkezi" kurulmuş ve ayda bir kitap hazırlayıp yayınladığımız zamanlara gittik Ümit abi ile karşılaştığımız zaman…
Ben o bölümün hem grafikeri, hem pikajörü, hem ressamı, hem ofisboyuyum… Ümit Şimşek ise bölümün sorumlusu. Epey birlikte çalıştık…
Yıllar sonra "Ümit Şimşek ki; İngilizce düşünen,Türkçe konuşan, Osmanlıca not tutan bir adamdır" diye yazmışım ve bu söz çok hoşuna gitmiş. Onu anlatıyordu yanındakilere…

Aslında çok daha hikayesi vardır Ümit abinin bende.
Mesela beni sigara almaya gönderir, ama asla yabancı sigara istemezdi. O zamanlar sol koalisyon hükümetin çıkarttığı "Barış" isimli sigara ve sağ koalisyon hükümetinin çıkarttığı "Sipahi" isimli uzun sigaralar vardı. Sigara kıtlığı olan memlekette isim fantezileri!.. Tombalacılarda her zaman, karaborsa yabancı sigaralar kaçak maçak bulunurdu. Fakat Ümit abi bakkal bakkal dolaşır, ismi önemli değil ama yerli ve uzun sigara bulmaya çalışırdım…
O da ayrıca, bazı akşamlar, yampir yumpir neyini kılıfından sıyırır ve üflerdi…

Aralarında durduğum bu iki isim ise, malum iki ağır top!
Onlarla olan hikayelerimi de buray mı yazayııım, yoksa başka bir yere mi?
Ona şimdilik karar veremedim;
M:)


.

.

2 yorum

  1. Ne tatlı hatıralar biriktirmişsiniz.
    Devamını bekleriz. Dinlemeye doyamadık 🙂

  2. Herkes çok keyifli görünüyor maşallah.
    Muammer bey, siz de sevdiklerinizin yanında ışık saçıyorsunuz.
    Sedefli, süt beyazı gibisiniz maşallah 🙂

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir