Seyir Defteri – Erciyes ve yol arkadaşlarım

Ankara'dan bindim Malatya otobüsüne.
Cam kenarında oturuyordum. Yanıma kısa saçlı bir genç adam binmiş, yorgun gözlerini kapatır kapatmaz uyumuştu. Bir kaç defa omzuma düştü başı. Küçük yastıklardan birini iki koltuk arasına sıkıştırdım ve "hadi uyu bakalım", dedim…

Yolun yarısından sonra ahbap olduk Abdurrahman ile…
Ben önce Kuzuluk'tan İstanbul'a, sonra da Malatya'dan Darende'ye ters istikametlere gitmemek için kara yolunu tercih etmiş… Sonra da Avrupa Kupası'ndaki Hırvatistan maçını kaçırmamak için bir gün önce yola çıkmıştım… O ise on gün izne çıktıktan sonra bilet sormuş ama ilk uçağın yarın olduğunu öğrenince otobüse binmiş. Neticede yanyana koltuklardayız….
Ve şimdi; Ankara Mamak'ta altı aylık asker olan, Adıyaman Kâhta'lı Abdurrahman (yani yol arkadaşlarım için) yazı yazmaktayım.

Aslında ahbaplık; her ikimiz de acemiliğimizi Balıkesir'de yaptığımız için başladı, sonra da yol muhabbeti devam etti…
Benim askerlik yaptığım şehirde askerlik, benim iş yerimin bulunduğu semtte (İstanbul Yenibosna) tekstil işçiliği yapmış ya, bunlar yeterli muhabbet için.
Evliymiş Abdurrahman. Yanımda bulunanlardan (Beykoz'lu sayı) Türkiye Çocuk Dergisi vermek için "çoluk çocuk var mı" diye sordum…
"Çoluk çocuuuk, inşallah yolda diyelim" dedi…
Üç ayı kalmış bebeğin.

Ben ilk defa görüyordum Erciyes Dağı'nı, o da ilk defa görüyormuş…
Yanından geçip gideceğimizi sanarak otobüsün içinden epey resmini çekmeye uğraştık, ama hiç biri de istediğimiz gibi olmadı… Sonunda Kayseri terminaline girdik. İner inmez makineyi otobüsçülerden birine verip;
"Ustacım be, şöyle ikimizin bir resmini çekiversene, dedik. Ama arkamızda Erciyes Dağı gözüksün…"

kayresi

 

Makinenin ekranından, çekilen resimlerimize bakınca;
"Ya Muammer abi, sen resimlerde baya yakışıklı çıkıyorsun" dedi Abdurrahman…
Yani meraklılarına duyurulur; resimlerin yeterince aslı yansıtmadığı!.. 

Kayseri terminalinde Erciyes Dağına bakarken;
"Erciyes Dağı'na bakarken aradığımı öğrenince" ağlayacağını bildiğim, Nur'un annesi Emine ablaya haber gönderdim.
Ağlamış da…
Ama Erciyes de, hatırlanınca ağlanacak bir dağmış gerçekten… O gün Haziran'ın 20'siydi ve tepesi bembeyaz karlarla kaplıydı. Sanırsınız ki nereye gitseniz size bakıyor!..

Abdurrahman, benden sonra bir buçuk-iki saat daha doğuya gidip Malatya'da inecek. Adıyaman otobüsüne binecek. Adıyaman'dan da Kâhta'ya gidecekti. "Benim yolum uzun, maça ancak yetişirim (gece 22 sularında)" diyordu.
Benim içinse Kayseri'den sonra yol azalmıştı. Bir kaç saat sonra, ikindi vakti, Darende'de (otuz yapraklı gül) Triandafil otelin önünde inmiştim.

…..

Üçüncü günün akşamı, iki gece kaldığım otelin önünde, aynı yerden 23.45'te bindiğim otobüste ise yanımda Mehmet oturuyordu… Malatyalı ama Diyarbakır'da öğretmenlik yapıyordu… Şimdi Gebze'ye gidiyor ve (bu yaz) evleneceği günü hesaplıyordu…
Onunla da muhabbete sabah başladık. Gezginlik konusunda tam kafa dengiydi. Görmek istediğim pek çok yeri görmüştü doğuda…
Çektiğim resimlere baktık tekrar, ama onun resmini çekmediğimi şimdi bu sayfayı yaparken farkettim…
Ama site ve mail adreslerini vermiştim her ekisine de, önemli değil gerisi… Mühim olan gönüllerin bir olması, öyle değil mi?
Her zaman lazım olan formül ise şu:
Sen kapını açık tut, isteyen girsin içeri!"

NOT:
Sevgili Abdurrahman ve sevgili Mehmet. Okuduğunuz zaman bu satırları, yorum olarak bir şeyler yazın altına. Sesiniz duyulsun burada da… Olur ya; yanlışımız olmuştur, düzeltiriz… Düğününüz veya doğumunuz olur duyururuz dostlara…
Arkadaşlarım ve yol arkadaşlarım;
sevgiler ve selamlar hepinize…
M:)

 

1 Yorum

  1. Biz de yol arkadaşlarınıııızz :-))

    GÖLÇİÇEĞİ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir