Amasya elması, toyga çorbası, baklalı dolma, Hamamözü bastonu, Terziköy ve Gözlek Kaplıcaları, Yukarı Baraklı Şelalesi, Yedikuğular Kuş Cenneti, Borabay Gölü… Ahşap ve taş işçiliği… Osmanlı şehzadelerinin de burada talebe ve yönetici olarak yetiştirildiği dönemde; bu küçücük şehri bir üniversite kentine, kültür merkezine çeviren 40’a yakın medrese/yüksekokul… Antik çağdan kral mezarları…
Amasya dendiği zaman herkesin aklına mutlaka bir şeyler gelir…
Fakat bu şehri görenler için Amasya daha başka çok şey demektir…
…………..
“Ferhat bir zamanlar delmiş” diyorlar…
Aşk uğruna delinen dağ…
Şirin, Amasya hükümdarı Mehmene Banu’nun güzeller güzeli kız kardeşi; Ferhat ise Şirin’e âşık bir nakkaş… Hem de öyle âşık ki; süslediği sarayların nakışlarında bile sevdası okunur… Vakti gelir, dünürcü gönderir, ama Mehmene Banu;
-Olur, ama bir şartım var, der… Önce şehre su getirmen lazım…
Amasya neree, suyu istenen Şahinkaya nere; oradan su nasıl gelir?..
Yine de; “kabul” der Ferhat ve alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne… Sanki aşkından erir gibi, yarılır kayalar suya yol verir… Ve artık suyun sesi neredeyse şehirden işitilecekken…
Bakar ki hükümdar kız kardeşi gidecek; sinsi planlar yaparak bir cadı bulur ve Ferhat’a yollar. Su kanalları ve külüngün sesi cadıyı Ferhat’a kadar götürür.
-Niye böyle hırsla vurursun kayalara ey Ferhat, der ona. Duymadın mı Şirin’in öldüğünü?
Ferhat, bunu duyunca “ŞİİRİİİN” diye öyle bir haykırır ki, dağlar da onunla birlikte söyler sevdiğinin adını. O an elindeki külüngü de fırlatmıştır havaya, ama o da gelir düşer kendi başına…
Dağların “Şiriiin, Şiriiin” diye haykırıp çağırdığını dinlerken, bir de cadının ağabeyine getirdiği “müjde”yi duyan genç kız, koşar kayalıklara ama bakar korktuğu şey gerçektir; işte Ferhat aşağıda cansız yatmaktadır… Gözü kararır o anda, başı döner, kendinden geçer Şirin ve yuvarlanıp düşer Ferhat’ının yanına… Devamı yarın
Stop
Muammer Erkul
13 Eylül 2007 Perşembe