Seyyah-ı fakir Muammer Çelebi Balı mı kesir, balık mı esir? Balıkesir [27 Aralık 2007 Perşembe]

(Türkiye Çocuk Dergisi’nin Aralık 2007 sayısındaki “Seyyah-ı fakir Muammer Çelebi” sayfalarından.)

Balıkesir’in benim için farklı bir özelliği vardır ki; “ayrılık” ile burada tanıştım. Özlemekti, beklemekti, sabretmekti bir zamanlar benim için Balıkesir…
O gün, sabahın erken saatinde iş yerine gelip, masamın üzerinde ve çekmecelerimde ne varsa hepsini bir koliye doldurup üstüne adımı yazmıştım… İşe gelmeye başlayan arkadaşlarla merdivenlerde vedalaşmış… Cağaloğlu’ndan koşarak Sirkeci’ye inmiş… Bindiğim arabalı vapur beni Harem’e, Harem’de bindiğim otobüs ise Balıkesir’e götürmüştü…
Şu an bile aynen hatırımda Eminönü, Sultanahmet, Topkapı Sarayı’na doğru son bakışım: Vapurun üst güvertesinde, köşede duran can yeleği sandığının üzerindeyim, bir yanda Boğaz, diğer yanımda Marmara Denizi. Sanıyorum ki, hiç dönmeyeceğim!

Çırağı bana bakıp kikirdeyen bir berber, uzun saçlarımı yere indirdikten sonra, Çayırhisar Ordudonatım Er Eğitim Alayı’na gidip teslim oldum. Üç gecem orada geçti. Sonra birçok acemi arasından birileri bizi seçti ve 4’üncü İkmal Bölüğü’ne gittim, Kızpınarı’na. Ve hep orada kaldım. Edremit yolu kışlamızla eğitim alanımızın arasından geçerdi. Kızpınarı mahallesinin evleri tel örgümüzün hemen dışındaydı… Biz, orada özlerdik hep; sıcak bir yemeğin içinden çıkan acı biberi yemiş gibi içimiz yana yana özlerdik. Anayı, yuvayı özlerdik; yâri, yavruyu özlerdik!.. Yedikçe yanar ve yandıkça yer gibi özlerdik!..
Askerlik başka bir şey… Arkadaşlarla gözyaşları içinde vedalaşmıştık tezkere günü. Bölüğünü de özlermiş insan; bir ay sonra yine gitmiştim kışlaya, bir gece kalmıştım hatta…

Balıkesir deyince kolonya gelir akla ve höşmerim gelir. İlk çarşı izinlerimden birinde, askerleri alan bir eski lokantanın üst katında yemiştim bu tatlıyı. Garip gelmişti tadı; hem peynir, hem tatlı!.. Sonra alıştım ve evindeki malzemeyle bu tatlıyı ilk yapıp; “hoş mu erim” diye soran gelini hatırladım her yiyişimde…
Uzun yıllar geçti aradan. Babamla birlikte İzmir’den dönerken; hadi benim kışlayı görelim, dedik. İşte o zaman çok şaşırdım, her şey çok değişmiş, bir iki yapı kalmış sadece eskilerden. Binalar yeni ve güzel; ama olan bizim hatıralarımıza olmuş! Hıdırlık tepesinin üzerinden yol açmışlar zirveye kadar. En uzak nöbet yerimiz olan “su deposu” şimdi yapayalnız; gece ve gündüz her iki saatte bir yeni askerle buluştuğu günleri hatırlıyor, dertleniyor, her yanını otlar sarmış!..

Şehirler büyür, gelişir, güzelleşir; ama kendi tarih dokusu, kendi çekirdeği üzerinde! Güzellik, erdem, kültür bundadır; köklerine sahip çıkmadadır… Bir şehri yok edip yeni bir şehir kursalar, artık o şehir olmaz; her şehri onarmak ve kendi mazisi üzerine, yine kendi dokusuna uyan bir şehirle sarmaktır güzel olan…
1095-1178 arasında Yeşilırmak bölgesinde Danişmendliler vardı. Anadolu Selçuklularına tâbi idiler. Uzun zaman sonra, 1303 yılında kurulan Karasîoğulları Beyliği’nin merkezi Balıkesir idi. Danişmendoğulları hanedanından olan Karasîler 1345 yılında Osmanlı sultanı Orhan Gazi’nin idaresine girip, Türk askerlerinin Rumeli yakasına geçmelerinde çok faydalı olmuşlardı. Balıkesir içinde Karasi ismi halen yaşatılmaktadır… (Devamı yarın)

Stop
Muammer Erkul
27 Aralık 2007 Perşembe

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir