Silik taşlar!.. [22 Mayıs 2003 Perşembe]

(BUGÜN)
Babam, babasının sol omzuyla uzun meşe ağacı arasında kalan bir kişilik boşluğu göstererek;
“Bizden, en evvel kim giderse, münasip olan yer burasıdır”, dedi…
…..
Güneş, yüksek yapraklar arasında kıyıldığından; kırpılmış ışıklar dökülüyordu üzerimize, konfeti gibi…
Nice gelinler vardı dünyalar güzeli; şimdi göğüslerinden öbeeek öbek çiçek emziren, ve nice damatlar vardı şu hâki setre altında…
Setrolmuştu yani yüzlerce sene, bu toprağın altına!.. 


 
(DÜN)
Yeşile çalan koyu sarı bir battaniyeyle örtülmüş gibidir ya mezarlıkların eski bölümleri; toprak ve ağaçların poyraz tarafı… Buralarda yürürken en çok da meşe yapraklarının hışırdamasından hoşlanırım…
Pek kimse girip dolaşmaz buralarda, ama ben kaplumbağaların bile hangi taraflarda yuvalandıklarını bilirim, hatta kendilerini nerelerde gömdüklerini gazellerin arasına… Çok ihtiyar tosbağalar da var aralarında, mezarlığın (sanırım on dönüm kadar gelen) eski kısmından dışarı hiç çıkmamış olan…
Ağaç mantarlarını bilirim, pelit kemiren hardal renkli sincapları bilirim… Ve yerdeki kuru yaprakların arasından yükselmiş, tencere kapağı büyüklüğündeki yabani mantarları bilirim. Zaten kimse yemez bunları, yenir bile olsalar…
…..
“Elli seneyi geçti. Amcam göstermişti bana. Şuralardaydı… Keşke sonra da gelip belleseymişim”, dedi babam… Sonra yine çevresine göz atıp;
“Fesli olanlarla fesi düşmüş olanlara dikkatli bak, dedi…
İşgal yıllarında veya daha sonra düşmanlar tarafından vurulup fesi kırılan taşlardan biriydi galiba… Yazılar harekesiz, okumaya çalış!.. Bana zaten dedemin ismini koymuşlar; taşında Davut veya İsmail Davut yazması lazım… İsmi okuyabilsek yetecek!..” 


 
(YARIN)
Yeşile çalan koyu sarı bir battaniyeyle örtülmüş gibidir hâlâ mezarlıkların eskimiş bölümleri… Yürürken hışırdar meşe yaprakları…
Pek kimse girip dolaşmaz buralarda, kaplumbağalar yuvalanır gazeller arasında… Bunlar için yaşlanmak bir şey ifade etmez, ömürleri de insanlardan uzundur zaten…
Mantarlar, pelit kemiren sincaplar buranın demirbaşlarıdır…
…..
“-Bana göstermişlerdi dedemin mezarını, ama aradan elli seneden fazla zaman geçti…
Evet, şuralardaydı…
Keşke sonradan uğrasaymışım, unutmazdım o zaman. Hayret, taşlardaki yazılar nasıl da aşınmış ve boyaları silinmiş…
Dedeme, dedesinin ismini vermişler zamanında; Davut…
İyi bakın. İyi bakın oğlum… Söyleyin şunlara; çocuklar da böcekleri kovalamaktan vazgeçsinler artık, onların gözleri sizden bile daha iyi seçer, bulalım şu mezarı…
Şimdi bizler bulmazsak, sonra kimseler bulamaz!..”

Stop
Muammer Erkul
22 Mayıs 2003 Perşembe

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir