Sizi sevmek
Sizi sevmek…
Şu yeryüzünde sizi sevebilenlerin en az seveni olmaya bile razı olacak kadar.
Sizi sevmek…
Şu yeryüzünde nefes alan ve nefes alacak herkesin sizi benden daha fazla sevmesini arzu edecek kadar.
Sizi sevmek;
Asıl, sevgilerin bittiği an sizin sevginizle kucaklaşmak.
Sizi sevmek;
Kâinatın özsuyuyla sulanmak…
Sizi sevmek;
Kalbime kaptan, duygularıma kaftan bulmak…
Sizi sevmek;
Konup göçen kuş iken, kendime vatan bulmak.
Toprak bulmak, su bulmak…
Ve kök, dal, yaprak bulmak.
Eğildikçe dallarım, böyle meyveye durmak;
Bahçenize yaklaşan incecik bir kökümle, bir damla terinizin neminden derman bulmak…
Sizi sevmek…
Bir kez bile görmeden nasıl baktığınızı!
Sizi sevmek…
Bir kelime boyunca görürken ancak sizi;
Bir “O’ydu!”ya râm olmak..
Aklımı çuvallara tıktım, basıp çıktım üstüne;
Yetmiyor boyum…
Vardıkça ulaşılmaz, geldikçe yaklaşılmaz, buldukça erişilmez oluyorsunuz.
Duyuyorsunuz…
Utanıyorum!
Korkuyorum;
Elimle eteğinizi kirletmekten!..
Ve, hep ama hep, yetmiyor fikir…
Yetmiyor kelimeler…
Yetmiyorum!
Bir damla gibi çıkıyorum içimden; içime bütün acılarımı doldurmuş olarak…
Ve bir gözyaşı damlasının içindeki tuz gibi görülmüyor içimdeki acılar.
Üstelik kendi dışımda kavrulmaya mahkumum. Biliyorum… Biliyorum da, kendimi tutamıyorum.
Ben, kendi içimden her çıktığımda; içine bütün acılarını yüklenmiş olarak, bir gözyaşı damlası gibi…
…Buharlaşıyor ve uçuyorum size doğru.
Yerimde bir avuç acı kalıyor!
Sizi sevmek istiyorum, daha çok ve anlayarak…
Şu yeryüzünde sizi sevenlerin en az sevebileni olmaya bile razı olacak kadar.
Sizi seviyorum…
Şu yeryüzünde nefes alan ve nefes alacak herkesin sizi benden daha fazla sevmesini arzu edecek kadar.
——————————————————-
İmbat
Yüreğe can geldi imbat sesinden,
Bir lahza demeden tanışık oldum.
Geceme hürriyet verdim günlerden,
Sıyrıldım öfkeden, düştüm, savruldum;
Teması gerekti bana güllerden,
Ne sordum yollara, ne de soruldum…
Benzime kan geldi, serde heyecan,
Hasreti kökünden biçtin, bitirdin!
Ufacık mutluluk zevke heyelan;
El ettin ömrüme; güle çevirdin,
Lidersin sürüye bense bir yalan,
Mutlu duyguları sele çevirdin…
Duyguma han geldi, bittim demeden;
Bilmem ki umut mu zorda ellerin?
Bunalan gönlümü açtı penceren:
Ateşler bu gece serin mi serin,
Hoşgeldin; gülünce bana ses veren;
Seninle doluyum, gönlümde yerin…
İlhan Palalı
——————————————————–
Bir Anzak arıyorum
Holigan tantanasında verilen bazı örnekleri okumuştum; “Çanakkale savaşında bile Türkler ile Anzak askerleri tütün, çikolata, bisküvi falan atıyorlardı biribirlerine, tarih böyle yazıyor” diye, ki doğrudur.
Şimdi, bizimle savaşmış olan Anzak’ların 500 kadar torunu “Anzak günü”ne katılmak için ülkemizde bulunuyor. Dedelerini anmak için geldiler yine. Atatürk’ün; “Anzak’lar bizim evladımızdır… Onlar bizim toprağımızın bağrında rahat uyuyorlar…” diye devam eden sözüne de gönülden bağlanmışlar.
Ben, şimdi bir Anzak arıyorum, şu soruyu sormak için:
“Siz bugünkü şartlar altında bile Avustralya-Yeni Zelanda’dan buraya yirmi-otuz saat uçarak gelebiliyorsunuz… Siz dünyanın bir ucunda, biz ise öbür tarafındayız… Sizinle hiçbir alıp veremediğimiz olmadığı halde, dedelerinizin Çanakkale’de ne işi vardı ve seksen-seksenbeş yıl önce buraya nasıl gelmişlerdi?..”
Cevap ne olurdu biliyor musunuz?.. Şu:
“Bizim topraklarımız, o yıllarda İngilizlerin sömürgesiydi.
Dedelerimiz, istilacı İngiliz’ler tarafından gemilere doldurulup hiç bilmedikleri ve hiçbir alıp veremedikleri de olmayan bu yabancı diyarlara aylar süren bir yolculukla taşınmışlar ve İngiliz askerleri yerine sinsice ateşe sürülmüşlerdi… Ne çok can kaybettiğimiz ise, (ismimizi alan) Anzak Koyu’ndan belli değil mi?..
Acaba bu insanlar, birinden nefret edecek olsa; acaba topla tüfekle başına toplanmış olan bütün dünyaya karşı kendi vatanını savunan Türk askerlerinden mi nefret ederlerdi, yoksa kendileriyle hiç bir ilgisi olmayan bir “cehennem”e kendilerini (kandırarak veya zorlayarak) iten İngiliz’lerden mi?..
Tarih her zaman doğruyu söyler.
Ama tarih “doğru okunmayı” da bekler!..
Stop
Muammer Erkul
26 Nisan 2000 Çarşamba