Karar veremedim ki uzun süre, bu yazının ismi; “Sinek” mi olsun… “Camlar ve sinekler” mi olsun… “Sineğin altındaki cam” mı olsun… Yoksa “Kırmızı leke” mi olsun?..
Alın işte, hepsi birden galiba şöyle toparlandı.
Sineğin yapıştığı camdaki kırmızı leke!..
Dünyanın en “sinir” sorusu işte şöyle sorulur:
“Hiç sinek gördünüz mü?..”
…..
Ne demek şimdi; “nasıl sinek?..”
Kasapta çalışan sinek, balıkçıda çıraklık yapan sinek, cahil sinek, fakülte mezunu sinek, bol kepçe lokantasından emekli olmuş sinek…
Yahu sineğin nasılı mı olur?..
Sinek işte, basbayağı sinek…
Enfarktüs geçiren sinek görmedim ben, biliyor musunuz?..
Tansiyonu yüksek, üresi fırlak, şekeri tırlak sinek de görmedim…
Söyle uzana uzana, inleye inleye, çocukluk günleri sanki bir film şeridiymiş gibi gözünün önünden geçe geçe, bacağını çeke çeke, çenesini titrete titrete can veren sinek de görmedim hiç…
Bu sinekler manyak mı yahu;
“Ffffffplaaath!..”
Kırmızı leke iki parça; birazı kıvrılmış gazetenin “stop” köşesinin üstünde, bir kısmı ise televizyonun camında!..
Bütün su testileri su yolunda kırılmaya mecbur mu dersiniz?..
Delikanlı evde yalnız… Ekrana bakıyor… Delikanlı evde yalnız ve Akdeniz üstünde gezinen Haziran esintilerine benzer hayallere dalmış… iken, tıp, bir sinek konuyor, tam da tane tane konuşan o dudakların üstüne…
E, konar konar… Sinek bu;
Bilmez ki şu ekranın ömrünü tüketeceğini!..
…..
Sanki Akdeniz Haziran’larının denizi üstünde gezinen bir rüzgarın kanatlarından düşüveren delikanlı şimdi de “küplere” biner… Hemen yanıbaşında duran ve az önce okuduğu bizim Ömer’in Serbest Bölgesi dışa gelecek şekilde katlar gazeteyi ve hamle eder Köroğlu gibi; ama ıska!.. Perdeye konar sinek, bir daha saldırır; gene ıska… Sinek, uçuk eflatuna boyanmış duvardadır şimdi… Şimdi; annesinin geçen hafta içinde özene bezene boyattığı duvarı mahvetmek ile hayallerini mahveden sineği affetmek arasında bir karar vermek durumunda iken bu arkadaş;
“Ffffffplaaath!..”
Duvarda bir kırmızı leke…
Bir kırmızı leke de gazetenin üstünde; son anda yüzünü buruşturup, can havliyle kendini kenara atabilen bizim Ömer’in fotoğrafının hemen yakınında!..
Yani, bir “Sinekleri Koruma Derneği” olsaydı, acaba bu derneğin başkanı benim kadar düşünür müydü temsil ettiği canlıları?..
İşte o yüzden bütün bu satırlar:
“-Heyy, bütün sinekler!..
Ömrünüzün ne kadarını nerede ve nasıl tükettiğinizi unuttuğunuz an; (hangi köşesinden kıvrılmışlığı bile önemli olmayan) bir gazete, yahut bir sineklik iniveriyor tepenize:
“Ffffffplaaath!..”
…..
Nedense su testisi çoğu zaman su yolunda kırılıyor…
Cama yapışan sinekler camın üstüne yapışıp kalıyor… En azından hayatlarının bilmem ne kadar yılını bandrol gibi yapıştırıp bırakıyorlar televizyon kutusuna!..
Can mı sıkıyorum gene?..
…..
Ne alaka; bu yazıdan ancak sineklerin canı sıkılır, öyle değil mi?..
Ama size de tavsiyem şu olabilir ki;
Sizin evde de televizyon camına yapışmış sinekler görürseniz hemen bu yazıyı hatırlayın…
Ve dikkat edin!..
Dikkaaat;
“Ffffffplaaath!..”
…..
(Ohh!.. Şükürler olsun ki, bu hamleden kurtuldunuz…)
Ama unutmayın ki; sizi, şu dünyanın üstünde sadece bir kırmızı lekeye çevirecek son darbe her an inmek üzere olabilir tepenize?..
(Yani “acaba olabilir mi” demek istemiştim!..)
Stop
Muammer Erkul
23 Ağustos 2001 Perşembe