Eski Müslümanlar olmasa idi…
Bizler, eski Müslümanlar olabilir mi idik?
Dedemin notları bana çok tesir ediyor!..
Sanki tohum atılmış gibi içime, bir hareket başlıyor zihnimde… Sonra patlıyor tohum, yeşeriyor mânâ ve filizlenip büyüyor… Dal, budak salıyor; yaprak, çiçek açıyor…
Tekrar ve tekrar, ve tekrar okuyorum elimdeki notu. Her okuyuşumda sulanıyor tohumum, sulandıkça boy atıyor filizim ve sonunda meyveye duruyor büyüdükçe çiçeklenen fidanım:
“Eski Müslümanlar olmasa idi…
Bizler, eski Müslümanlar olabilir mi idik?”
Şimdi, okuduğu bu iki satırı, günümüzün bitmez tükenmez tartışmaları içine çekmeye çalışırsa biri; o ancak kendi höngüllüğünü(*) teyit etmiş olur ki, ona da diyecek söz bulunmaz! Çünkü 2005 damgalı gözler, baksalar bile; tevellüdü, miladî 1800’lü yılları gösteren insanları göremez…
Onları anlamak için, insaf gerekir!..
Ben günümüzde “vatan için ölür müsün” anketi yapmaya ürkerim…
Fakat o insanlar, bu sorunun cevabını süngünün-kurşunun karşısında verdi…
O zamanki minicik Türkiye Cumhuriyeti’ni doğuran Osmanlı İmparatorluğu’nun acısını, hiçbir anne çekmedi!..
Kudurmuş kurtlar gibi saldıran sürülere karşı koymak için, son olarak yazı kalemleri kalmıştı ellerinde. Yine de yılmadılar… Ölmekten yılmadılar!
Bu cümle, o kelimenin anlamını taşıyamıyor, getiremiyor, aktaramıyor şu an buraya, lütfen tekrar okuyun:
“Ölmekten” yılmadılar!
Çünkü biliyorlardı kendilerinin birer tohum olduklarını.
Ve biliyorlardı, yeşereceğini;
…toprağa giren tohumların!
…..
Bilmeyen biziz, ve anlamayan…
Genlerinde Haçlı orduları koşanlar; “Türk, Müslüman ve Osmanlı” kelimelerini birlikte düşünür hep. O yüzden de, ayakları üç kıtaya basan, parmakları üç okyanusa değen Osmanlı’yı yüzyıllar boyunca uğraşıp türlü yollarla bölüp parçaladılar… Büyük bir ağacın, koparılıp sıkılan her meyvesinden nasıl hep aynı su damlıyorsa; vurulan, süngülenen, şehit edilen her vatan evladının damarlarından da hep aynı kan akıyordu. İşte bundan korktular! Bu korkuyla daha bir hırslı saldırdılar…
İşte, 1900 öncesinde doğanların kaderi!
Türk ve Müslüman ve Osmanlı nasıl tek anlama geliyorsa düşmanları için; dedelerimiz için de bu üç kavram “aynı kadar” yakındı…
Bir sözü, söyleyen kişiye ve söylediği zamanın şartlarına göre değerlendirmek lazım. Ama mutlaka iyi anlamaya çalışmak lazım…
Anlamak ise ölmek manasına gelmez.
Anlamak; “çalışmak, daha çok çalışmak” lüzumunu anlamaktır…
Herkesin dedeleri, bir şeyler söyleyip durmuştur elbette kendilerine:
Benim dedem ise diyor ki:
“Eski Müslümanlar olmasa idi… Bizler, eski Müslümanlar olabilir mi idik? Şimdi sıra bizde!”
…….
(*) Boşuna sözlüklerde aramayın. Böyle bir kelime yoktu, şimdi ben uydurdum!
Stop
Muammer Erkul
15 Aralık 2005 Perşembe