Soluğunda yaşamak çiçek kokusu gibi
Beni… Öperken… Koklayışını…
Şimdi nasıl özlüyorum;
Bilemezsin!..
Tamm kulağımın dibinde aldığın nefesin “içinde” oluşumu…
Ve işte o derin nefesle içine doluşumu…
Şu an nasıl da hissediyorum!..
İçime…
Şimdi içime uçan balonlar savruldu yine!
…
Şimdi yine içimin göklerine başını sürüyor bu balonlar; mırıldayan pisiler gibi!..
Şimdi yine, boynumda titremeler duyuyorum…
Terliyorum; buharlaşıp, solunmak isteyen buğular gibi!..
İçimde;
İçine ateş üflenmiş balonlar uçuyor yine!..
İçimde ne varsa hepsi “seni” arıyor içimde ve hep bir ağızdan “seni” soruyor bana…
Halbuki;
“Ben” yokum!..
…..
Ben;
Senin…
Boynumun üstünden aldığın son derin nefesinle içine dolmuştum ya!..
Ve ben, hâlâ içinde esip durmaktayım ya…
Öyle, değil mi?..
İşte bu;
Soluğunda yaşamak çiçek kokusu gibi!..
İşte ben, belki de bunu özlemekteyim çılgınlar gibi…
Yani, soluğunda yaşamayı çiçek kokuları gibi!..
…..
Bunun için özlüyorum beni öperken koklayışını…
…..
Bunun için içimin göklerine başını sürüyor şimdi balonlar; mırıldayan kedi yavruları gibi!..
…..
Bunun için titriyor ve terliyorum; buharlaşıp, solunmak isteyen buğular gibi!..
İçimde;
İçine ateş üflenmiş balonlar uçuyor yine!..
…..
Ben…
Beni öperken…
Beni nasıl kokladığını hatırlıyorum.
…..
Ben, şimdi nasıl özlüyorum bilemezsin beni koklayışını!..
Ve çiçek kokuları gibi soluğunda yaşamayı…
Ve beni nefees nefes içine alışını.
İçimde;
İçine ateş üflenmiş balonlar uçuyor yine!..
Ve ben çok özlüyorum;
Soluğunda yaşamayı, çiçek kokusu gibi!..
———————————————————-
Dünyanın en “büyük” burnu (!)
(O resim hiç gitmiyor gözümün önünden…)
…..
Düşünebiliyor musunuz?..
Ve görebiliyor musunuz benim gibi bilmiyorum, ama benim hiç mi hiç çıkmıyor aklımdan:
DÜNYANIN EN BÜYÜK BURNU ERKAN’CIĞIN AVUCU KADAR!..
Bir insan ne kadar aciz olabilirse o kadar acizken Erkan…
Henüz bebekken…
Yüzyılın afetini yaşamışken…
Dört duvardan bile mahrumken…
Süt kokusuyla beraber ceset kokusunu tanımışken…
Ve açken…
Muhtaçken;
…..
Kader, onun avucuna;
“YERYÜZÜNÜN EN BÜYÜK GÜÇLERİNİ AVUCUNDA BULUNDURAN KİŞİNİN BURNUNU düşürüyor!..
Sımsıkı tutuyor o burnu Erkan;
İtiyor, çekiyor, bir de tırnağını geçirip…
Sanki;
Bu memleketin en “ER” KAN’lısı benim, diyor!..
Merak edersen sana “ERKÂN”ı da öğreteyim ki; Rükünler demektir, yani bir gerçeği, esası, kaideyi ayakta tutan direkler- sütunlar… Yahut temeller… Öne çıkmış kimseler, ileri gelenler… Yol, gidişat… Kaideler, düsturlar, demektir…
Yani şu dünyanın-hayatın “erkânı” da, işte gördüğün gibi; SENİN BİLE BURNUN BENİM AVUCUM KADARDIR!..
…..
Şimdi bir de üstüne çişimi yapmadan ver bakalım beni, aldığın kucağa!..
Anlatabildim mi, o resmin neden hiç gözümün önünden gitmediğini…
Düşünebiliyor musunuz şimdi…
Ve görebiliyor musunuz benim gibi;
“Dünyanın en büyük burnunun Erkan’cığın avucu kadar!..” olduğunu?..
Stop
Muammer Erkul
03 Kasım 2000 Cuma