İstanbul hanımefendisi?.. [14 Ekim 1999 Perşembe]

İstanbul hanımefendisi?..

Bulutlar, İstanbul’un “yedi diş”inden tarıyor saçlarını.
Bu “ağarmış” bulutlardan süzülüyor yorgun damlalar.

Ve İstanbul hanımefendileri…
Titreyen ellerinde yedi dişi kalmış fildişi taraklar. Bu fildişi tarakların, kalan son yedi dişinde saçlarının gümüş telleri!
İstanbul; tükendi tükenecek. Fildişi tarağın dişleri gibi… gümüş rengi saçlar gibi…
İstanbul; tükendi-tükenecek… İstanbul hanımefendileri gibi!

Onlar gözyaşıydı sanki;
Uluorta çıkmazlardı meydana. Biraz mahcup, biraz ürkek ve bir dokunuşta yitiverecek kadar hassas.
Onlar su gibiydiler.
Her sokak başında hazır bekleyen çeşmelerden akanlar gibi berrak.
Toplum hayatının “hayat kaynağı”ydılar.
İstanbul hanımefendileri tükendi tükenecek… İstanbul’un suları gibi!

Şimdi size ilginç bir laf söyleyeyim; İstanbul’da musluklardan akan sular bir zaman içiliyordu!…
Kolera salgınını hatırlar pek çok insan. O salgın sırasında sokak başlarında bulunan çeşmelerin üzerine yazılar yazmışlardı: “İçilmez”, “Kaynatılmadan kullanılmaz” diye.
Ne kadar tuhaf geliyordu bana. Düne kadar içilen sular birden bire “içilmez” oluvermişti işte.
Peki biz bu suları içmezsek nasıl top oynayabilirdik akşama kadar köşkün bahçesinde?… O bahçe ki, belimize kadar otları fışkırırdı erik ağaçlarının altında…
İstanbul’un suları tükendi-tükenecek, erik ağaçları gibi.

Yüz metre yukarda, sokağın karşı tarafındaydı geniş bahçesi. Kocaman ve sık ağaçlardan çoğu gözükmüyordu köşkün. Ama tepede çatı katı… Kiremitlerin kenarında da çinko kaplamalar vardı. Alt sokağa dükkan açan bir eski demirci, eski evlerin bütün çinkolarını toplattı mahallenin çocuklarına.
Çocuklar… Yüzü tozlu çocuklar beş-on kuruş uğruna, mahallede “tarih” olan ne varsa çatır-çutur söküp yığdılar yüzü kirli adamın dükkânına!…
Beyefendi çoktan ölmüş. Fayton yolu bir daha kullanılmamış. Hanımefendi de hastaydı. Sadece ihtiyar kedisi çıkardı bazen dışarıya.
Bir gün “öldü” dediler. Tabutunun üzerindeki el işi örtü ne kadar güzeldi. Ta, sokağın sonuna kadar gittim peşinden. O, bir başka rengi… Zenginliği… Direnen son burcuydu sanki mahallemizin.
Üçüncü gün mermer basamaklarda kedisini bulduk. Ölmüştü.
Sonra bütün ağaçlar, elinde baltalarla dimdik duran terli adamların ayakları dibine yattı. Erik ağaçlarının beyaz çiçekleri bize bakıp titrediler son defa.
Ardından köşk yıkıldı ve yerine kooperatif evleri yapıldı. Fabrika işçilerinin evleri. Memleketin her yanından gelmiş, hepsinin huyu, suyu, şivesi farklı bir yığın insan oraya yerleşti. Seksen baca birden tütmeye başladı kesilen ağaçların yerinde.
Ve… Herkes unuttu köşkü. İhtiyar kediyle sahibini. Can çekişen erik çiçeğini. Ben unutamadım.
Bunlar mı?
Bunlar daha “dün” oldu!..
(Bul Beni’den)

——————————————————–

* Allah’ın sevdiği ev, yetim bulundurulan ve ona iyilik yapılan evdir.
(Hadis-i Şerif)
* Huzur on kısım ise, dokuzu susmaktır. (Hz. Ömer)
* Âlimle gezen aziz, cahille gezen zelil olur.
(İmam-ı Maverdî)
* İlim gıda gibidir. Ona her zaman ihtiyaç vardır. Faydası da herkesedir.
(Abdülvehhâb-ı Müttekî)
* Hikmet on kısımdır. Bunun dokuzu susmaktır.
(Rüheyb bin Verd)
* Yoksullara hizmet eden, şu üç şeyle mükafatlandırılır: Tevazu, edep ve cömertlik.
(Ahmed bin Hadraveyh)
* Ahmaklık, hatada ısrar etmektir.
(Abdülhakim-i Arvâsî)

Nihal
11-Ekim-99
16:09:49
Şu an hasarlı binaların yıkım çalışması var. Bu, aynı zamanda bina sahipleri için ikinci bir yıkım! Yıllarca biriktirip kazandıklarının 3 saniyede yok olmasını.
16:15:22
görmek elbette zor. Ama çaresi yok! Kepçelerden birini 17 yaşlarında bir çocuk kullanıyor. Hayret ediyorum nasıl başardığına! İşi bitince onunla konuşmayı düşünüyor
11-Ekim-99
17:55:47
Tahmin ettiğim gibi kepçeyi kullanan çocuk 17 yaşındaymış. Adı Bayram. Muhtemel bir depremde enkaz altında kalırsam beni de kurtar, dedim! Çünkü yan taraftaki bina…
18:00:22
… Çöktü, çökecek. Ama bu çocuk işini iyi yapıyor. Beni tek parça çıkarabilir!…
19:48:38
Şu an evdeyim ve yalnızım. Banyo yapma imkanımız olmadığı için eve geliyoruz. Odamda keyifle sigara tüttürmeyeli çok olmuş. Öte yandan korkuyorum da… Ama olsun.
19:57:25
En azından “temiz” ölürüz! Bu arada herkesin üç ayları mübarek olsun. Umarım bu ayların hürmetine Allah bize aynı korkuları tekrar yaşatmaz. (Amin)

11-Ekim-99
21:07:34
100 sene sonra hatırlayacağım olayların başında, bulunduğumuz çadırkentte iki küçük çocuğa tecavüz edilmesi olayı olacak… İki küçük erkek çocuğa… Deprem şokundan…
21.10.30
… Çıkamadan başka bir şok! Ve tecavüzcü ile de aynı çadırkentte kalıyorduk. Devam edeceğim.
(- Ne zaman olmuştu, kimler şahit ve hangi çadırkent o, adı var mı?..)
21:43:02
Depremin 3. haftasında Perşembe pazarı çadır kentinde. Olay yerel basında da yer almıştı.

12-Ekim-99
09:50:20
Neden yanımda değilsin? Yoksa haksızlık mı ediyorum?
(- Hissettiğin yerdeyim…)
10:04:14
Gönlümdesin ve seni çok seviyorum. Belki bencillik ama yaşadığın sürece hep gönlümde kal olmaz mı?..
(-Tamam da, şu an çevrene bakma zamanı…)
Çok kötüsün!
(-Yayınlarım haaa!…)

Stop
Muammer Erkul
14 Ekim 1999 Perşembe

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir