Su gibi [04 Ocak 2000 Salı]

 

 

Su gibi

Şimdi sen “su” olduğunu düşün. Su kadar özel, su kadar faydalı ve su kadar çok,  tükenmez…

İnanıyorum ki gerçekten de öylesin.
Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak; dibi  olmayan bir kovayı dolduramazsın.
Yani seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın…

Unutma;
Daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin…
Gürültünün parçası olursun sadece!..

Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü; “su nasılsa burda, lüzum  yok ki suyu kana kana içmeye” diye düşünürler…
Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi!

Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden su içmeye  çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep sabahın en sakin anını bekledi; suyun  durgun yerlerini bulabilmek için.
Gittiler ve sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler;
Onlar için en uygun olan, kendi istedikleri zamanda…

Sen, hep bir su olduğunu düşün.
Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez…
Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün.
Ama su gibi yaşatıcı ol;
Su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!..

Sen bir su ol…
Ama rahmet ol;
Afet değil!

Su isen tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme;
Sana “felaket” denmesin!
Su isen bir bardağa sığabil ki;
Damarlara giresin!..

Su; Yüce Mevla’nın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri… Unutma;
Ve suya benzediğini unutma.
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi faydalı, su gibi lüzumlu ve su gibi  bitmez-tükenmez olduğunu da unutma.
Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de “kıyametler” koparıcı  olabileceğini unutma…
Unutma;
Senin işin rahmet olmak, afet değil!

Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin;
Küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat  verirsin çevrene.
Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe.
Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen; korkulan ve kaçılan olursun seller, afetler  gibi.

Tercih elindeydi hep ve hep de “senin” ellerinde olacak…
Ya tutmayı öğreneceksin dilini; veya hiç durmadan konuştuğun için, sadece  bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki  insanlara!

Ama yapman gereken şu, değil mi;
Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini. Düşüneceksin kimin dinleyip  dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin anlatmak istediklerinin  ne kadarını anlatabildiğini… Hatta anlayanların anladıklarının da senin  anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin…
Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama an uygun kelimeleri  seçmeye çalışacaksın…

Ahmak olmayan yolcuların, önceden aldıkarı biletleri ceplerinde olduğu halde,  saatlerini kontrol ederek, vakit yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır  olmaları gibi, sen de fikrini bindireceğin kişinin “kıyıya yanaşmasını”  bekleyeceksin!..
Demeyeceksin; “Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede  gelmek zorunda!..”
Demeyeceksin; “Ben aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim. Karşımdaki  de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda!..”

Keşke öyle olsaydı.
Keşke haklı olsaydın, ama maalesef değil…
Ağzını açıp “Şelaleden dökülen suyu” içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç?..
Veya önüne çıkan ağaçları dahi sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye  uğraşan bir ceylan gördün mü?
Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler;
Beyni olan her yaratık gibi!

Hadi… Sen şimdi “su olduğunu” düşün, ve kendini “su gibi” hisset…
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı… Su gibi hayat kaynağı  ve su gibi bitmez-tükenmez olduğunu hatırla…
Ama yine su gibi “bir küçük bardağın içine” sığdır ki kendini;
Girebilmeyi öğren insanların damarlarına.

Hayat ver…
Vazgeçilmez ol!

——————————————————-

 

İyi düşünelim diye bazı sorular göndermiş Celal Ünver. Hem de iyi sorular…
Tavsiye ederim iyi okuyun, ve iyi düşünün…

* Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?
* Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
* Bu yıl gün ışığı ile hiç uyandınız mı?
* Kaç defa güneşin doğuşunu izlediniz?
* Hiçbir sebebi yokken kaç kişiye hediye aldınız?
* Kaç sabah yolda gördüğünüz bir kediyi okşadınız?
* Yeni doğmuş bir bebek bu yıl hiç parmağınızı sımsıkı tuttu mu?
* Ve siz o bebeği kokladınız mı?
* Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna şaşırdığınız oldu mu?
* Bu yıl kendinize kaç oyuncak aldınız?
* Kaç defa gözlerinizden yaş gelene kadar güldünüz?
* Bu yıl… Bu yıl yaşlı bir ağaca sarıldınız mı?
* Çimenlerin üzerine uzandığınız oldu mu?
* Ya da çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı mırıldandınız mı?
* Bu yıl suyun üzerinde taş kaydırdınız mı hiç?
* Ve hiç kuşlara yem attınız mı?
* Bu yıl dalındaki bir çiçeği koparmadan hiç kokladınız mı?
* Bu yıl kaç defa gökkuşağı gördünüz?
* Ya da hediye verdiğiniz bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
* Kaç defa mektup yazdınız bu yıl?
* Ve kaç mektubunuza cevap aldınız?
* Eski bir dostunuzu aradığınız oldu mu?
* Kimseyle barıştınız mı bu yıl?
* Siz, aslında mutlu olduğunuzun kaç defa farkına vardınız?
* Ve…
İyi bir yılın, bunlar ve bunlara benzer birçok “KÜÇÜK ŞEY”e bağlı olduğunu hiç  düşündünüz mü?..
Yayılın çimenlerin üzerine…
Ve acele edin.
Çünkü er ya da geç;
Çimenler yayılacak üzerinize!
(Jaques Prevert)

 

Stoplayanlar
Fatma Aksel-Eskişehir, Kübra Türk-Bağcılar, Zeynep Akbulut-Ankara, Seleddin  Aydın-Sarıkamış, Aybala-Kahramanmaraş, Zeynep A.Çakır-Antakya, Tuncay Akdeniz-İstanbul, Nuray Şimşek-Emine Kantarcı-Arnavutköy, Gülbeyaz Bozkurt,  Süleyman Eldeniz-Kıbrıs, Fatma-Yalova, Seher Gürcan, Kanber Taşlı-İstanbul,  Halil İbrahim Sakarya
 

 

 Stop
Muammer Erkul
04 Ocak 2000 Salı
 

İyi düşünün.

15 yorum

  1. Geçmişe yolculuk, maziye dalmak gibi birşey bu. Özlemişim stoplayanları, her gün bakardık bugün kimin ismi yazılacak diye, onca yılı geride mi bıraktık biz şimdi! Aklım almıyor zamanın nasıl böyle hızlı ve su gibi akıp geçtiğini (Yazı hakkında yoruma gerek var mı? Zaten tüm güzelliği ile aktarılmış)

    PERGİN

  2. Ne güzel yüreğin var yahu senin,
    her yazın ayrı özel, ayrı güzel.
    Allah nazarlardan saklasın…

    T. AŞKIN

  3. Yine çok güzel ve manidar bir yazı…
    Su gibi aziz olun…

    Sevgiler…:-)

    ZİŞAN

  4. İşte su gibi bir yazı… Su gibi olmalı insan, şeffaf. Dibini görebilmeli her bakan. Su gibi kaldırabilmeli herşeyi, iyiliği-kötülüğü; bir zeytinyağı hafifliğinde. Su gibi olmalı kalp, aklanıp paklandıktan sonra er meydanına çıkıp içebilmeli o âb-ı hayatı…
    Ellerine sağlık Muammer abicim. Gönlüne, diline, eline, kalbine kuvvet…
    Muhabbetle…

  5. Su gibi güzel bir yazı… Gönlünüze ve gönül kaleminize sağlık…

    GÜLCAN DEMİREL

  6. Cenabı Allah razı olsun canım kardeşim.
    “SU GİBİ” yazını maalesef şimdiye kadar okumamıştım.

    Karşılaşmamışız her ne sebeptense…
    Bugün kana kana içtim, zevkle okudum.
    Ne kadar çok şey kaybettiğimi gördüm.
    Utandım da…

    İnsanlar haklı! Bu yazıyı, Mevlana Hazretleri gibi gönlü engin insan muhabbetiyle dolu olan alim zatlar yazabilir.
    Bir zamalar Beykoz-Paşabahçe sokaklarını toza-dumana katan Muammer kardeşime kim yakıştıracak?

    Tebrik ederim.
    Hakikaten mükemmelmiş.
    Geç de olsa o sanat, edebiyat ve herşeyden de öte muhabbet kokan satırları kana kana içtim ya, sen ona bak…
    Berrak, tertemiz, ferahlatıcı “SU GİBİ”ydi, zevkle içildi…
    Tadı hala damaklarımda…
    Uzun zaman da kalcağa benziyor…

    Nasip bu güneymiş.
    Allahü teala nice güzel yazılar yazmanızı nasip eylesin.
    Ebediyyen hiç bir darlık görmeyese inşaallah.
    Muhabbetlerimle, Hak tealaya emanet olunuz.
    Ragıp

  7. Yazıdan bugün gazetelerde yer alan bir haber vesilesiyle haberdar oldum. Bir çırpıda su gibi okudum, ve şu sıcak yaz günlerinde hayatımın en güzel suyunu içmiş gibi oldum. Su verenleriniz çok olsun, su gibi aziz olunuz…

    DENİZ

  8. Geçte olsa okumak bugüne nasipmiş Muammer abi. Yüreğine, eline kalemine sağlık. Gazeteden zaman zaman yazılarını okuyorum. Bazen şehir dışı seyahatler falan olunca çok okuyamadıklarımda oluyor. Biliyorsun seninle Cağaloğlu’nda aynı büroyu da paylaştık. Yıllar önce ben ilk ticarete atıldığım zamanlar bana bir süreliğine büronu açmıştın. Orada bir miktar çalışıp cağaloğlunda cevre edinmiş ve bir süre benim gibi hayırsız birine katlanmak zorunda kalmıştın. Ama ben senin iyiliğini hiçbir zaman unutmadım. Sen duymasanda görmesende her vesile ile konu açıldıkça sana hep dua ettim. Ediyorum ve edeceğimde. O günlerde benim için bu çok önemli idi. Zor günde dostun yanında bulmak. Bence bu olsa gerek. Bir kere daha teşekkürler Muammer Abi. Selamünaleyküm.
    FUAT ÖZCAN

  9. abiciğim,her işte bir hayır olduğunun beyanımıdır dersin bu vakaa.allahü teala hayırlara tebdil eylesin.belkide melekül mevt ruhu kabz etmeden evvel sanat çıların kıymet bulmadığı bu çark da su dan sanat icra eden siz kıymetli abimizin hakkının teslimi için nazlı hanım da tuz ilave etmiş olacak heralde.haddime olmayarak yazınızı çok beğendiğimi arz etmek istiyorum.yine nacizane benimde bir kaç karalamam mevcut hatta SU DA YANAR isimli bi makalem var. ihsan buyururda bi göz atıp düzeltme yapma nezaketinde bulunursanız sevinirim..saygılar.

  10. Bütün okuyanlara ve buraya yazan arkadaşlara ve özellikle Ragıp ağabeye: Çok teşekkürler, selamlar, sevgiler… Sıcaklığınızı ve desteğinizi hep hissetmekteyim…

    Fuat Özcan’a: Aynı zamanda ve aynı yerde sen benim yerimde olsaydın ve ben de senin yerinde olsaydım, eminim ki sen de bana aynısını yapardın… Veya şöyle söyleyeyim, her ne yaptıysam unuttum ama sanırım bugün olsa, gene aynısını yapardım… 🙂

    Erdem’e: Okurum fakat önce sizin o yazınızı tekrar okuyup yazının düzeltmelerini (tashih deriz) yapmanız ve “Bu yazı böyle yayınlanabilir” noktasına getirmeniz gerekir. Yani BİTMİŞ yazı ise fikir almak ve vermek için okurum. Bana düzeltme/tashih yaptırmayınız. Önce bütün düzeltmeleri yaptıysanız, noktalama işaretlerinden (önce değil) sonra bir boşluk bıraktıysanız, noktalardan sonra Büyük harf ile başladıysanız… Yani yazınızı internet muhabbeti gibi değil de “edebi bir yazı gibi” bana gönderirseniz okurum. Hayatımın bir iki saatini ona veririm ve yorumumu da yaparım. Hatta eğer uygunsa sitemizde yayınlarız… Bilenler bilir; kendi yazısını ciddiye alan çok arkadaşı ve yazısını ben de ciddiye almışımdır…
    Mail adresimizin sitemizin altında olduğunu zaten biliyorsunuz.
    Selamlar
    M:)

  11. Ağabey, şöyle bir bizim siteye göz atsalar daha çok “felsefe”ler bulurlar evelallah.
    Kaleminizin maşallahı var yani.

    ALPEREN

  12. Az once bu yaziniz aniden geldi aklima. Demek ki; susamisiz, icelim dedim.
    Yazilanlar ilk once bir bardaga girdi, simdi damarlarda dolasiyor. Tesekkurler.

    Irfan

FUAT ÖZCAN için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir