Su sa­hip mi ka­bı­na [14 Kasım 2008 Cuma]

Çayın da ta­dı ne gü­zel­di de­min! Ko­ku­su mis gi­bi ya­yıl­mış­tı, oda­ya. Bi­raz şe­ker, bil­lur bir kır­mı­zı­lık ve off; kıv­ra­na­rak tü­ten bu­har…
Sı­ca­ğı, par­mak uç­la­rın­dan içi­ne iş­ler­ken yu­dum yu­dum içer­sin. Ama son­ra;
“Ta­dı da de­min ne gü­zel­di ça­yın” der­sin!

Sa­hip­le­nir­sin bi­ri­ni; onu, şu­nu, be­ni… Uzak­ta da ol­san; bi­lir­sin ki kar­şın­da­dır, san­ki ay­nı ma­sa­da!.. Ha­ni söz­ler ba­zen mek­tup sı­cak­lı­ğın­da olur ya ve­ya sa­tır­lar ba­kış­la­ra ben­zer, dem­li bir çay kı­va­mın­da!.. Um­ma­dı­ğın bir za­man­dır; kar­şı­na çı­kı­ve­rir, sa­na eri­şi­ve­rir, kal­bi­ne do­ku­nu­ve­rir…
Ona kar­şı ra­hat­sın­dır; ra­hat ko­nu­şur­sun onun­la, ra­hat ba­kar­sın, ra­hat­ça do­ku­nur­sun hat­ta ya­dır­ga­ma­ya­ca­ğı­nı, sor­gu­la­ma­ya­ca­ğı­nı bi­le­rek… Bi­lir ki ra­hat­sın ve bi­lir­sin ki ra­hat­tır… Se­nin için ko­nu­şur, ya­zar; ya­ni otur­mak­ta­sı­nız­dır kar­şı­lık­lı… Bun­ca ka­la­ba­lık­lar ve bun­ca za­man­sız­lık­lar için­den ay­rıl­mış za­man­da, der­sin ki; bir va­kit se­ni­nim ve sen de vak­ti sen kı­va­mı­na ge­ti­rip koy ma­sa­nın üs­tü­ne!

Şu an­da, gü­zel­sin ve­ya de­ğil; ağır­baş­lı­sın ve­ya tat­lı ka­çık; ke­der­li ve­ya ça­kır ke­yif; ha­tı­ra­la­ra do­lan­mış ve­ya ufuk­la­ra bak­mak­ta ol fark et­mez. Bü­tün sı­fat­lar “be­nim için” fı­sıl­dar se­nin ku­la­ğı­na, ve der­sin ki: Be­nim­sin!..
Bu­nun iza­hı; sa­hip­len­me duy­gu­su­dur…
Her na­sıl, ne, kim ol­du­ğum/ol­du­ğun fark et­mez ar­tık, çün­kü sa­hip­len­miş­sin­dir…
“Be­nim­sin” de­miş­sen, se­ver­sin be­ni de bu sa­hip­len­me duy­gu­suy­la… Te­ke gi­bi boy­nu­zun, bey­gir gi­bi kuy­ru­ğun ol­sa; onu bi­le se­ver­sin, sa­hip­le­miş­sen… İn­san “ar­dın­da bı­rak­tı­ğı­na” bi­le söz söy­len­sin is­te­mez, ken­diy­le il­gi­si ol­du­ğu için!

Hâl­bu­ki dün­ya, sa­hip­len­me ye­ri de­ğil­dir, çün­kü kim­se “sa­hip” de­ğil­dir!
Dem­lik­te­ki su da; çay­dan­lı­ğı sa­hip­len­miş­ti, ama “Ey­vah, de­di­ler. Az ön­ce do­luy­du bu çay­dan­lık!..
Ya­ni, ha ka­bın­da­ki su, ha be­de­nin­de­ki in­san; ay­nı şey!

Stop
Muammer Erkul
14 Kasım 2008 Cuma

2 yorum

  1. Abi ne yaptın.
    İlk giriş paragrafınla yıktın bizi.
    Ortam da müsait değil çay yapıp içmeye…
    Sonraki paragraflarla hepten yere serdin. Bu canı biz, emanet bilirdik zaten. Ama üzerine titrediğimiz her şey için söylediklerini yorumlayınca…
    Emine Işınsu’nun bir romanından bir pasaj geldi aklıma. Kahramanın yaşadığı ülkede, çocuklar da dahil olmak üzere, devlet her şeye el koymuş. Her şey devletindir, demiş. O da sırf benim olsun, bana ait olsun diye bir taş almış eline. Gece yanında, gündüz yanında. Kendi sıcaklığıyla ısıtıyor, öpüyor okşuyor. Taş da olsa benimdir diye.
    Mevlam kimseyi, taşlara muhtaç etmesin.
    Her şeyin sahibi olduğunu zanneden faniler, elbette sonsuz alemin sahibine hesap verecekler. Mevlam bizleri hesabını kolay verenlerden eylesin. (Amin)

    GÖKMAVİ/SAMSUN

  2. Henüz zamanımız varken kıymetini bilmemiz lazım sahip olduklarımızın… Herşeyin asıl sahibi olan Allah kalemine kuvvet versin abicimmm…

    ESRA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir