Kütüphaneler Haftası… Herkes pek çok şeyi konuşacak yine…
Evlad-ü ıyâlin maddî ve manevî istikbâlini mamur etmek için mesai sarf eden matbuat ve kütüphane ehline şükran ve minnetlerini sunacak bir kısım zevat…
Bazılarıysa;
Tüm ülke bireylerine okuma alışkanlığının kazandırılması kapsamında bulunacak ivedi çözümlerin, bilgi çağını yakalamamıza katkı sağlayacağını, yineleyecek!..
Bir cümleyi bazıları, diğer cümleyi başkaları anlamayacak…
Büyük çoğunluk, her iki cümlede geçen ilk anlamadığı tümce/kelimenin acaba hangi anlama/manaya geldiğini kavramaya çalışırken, ardından gelen kelime/tümceleri de kaçıracağından; hiçbir cümleden hiçbir şey anlayamayacak!.. Bu anlayamayanlar, yanlarında bulunanlara “ne dedi, ne dedi” diye soracaklarından; onların yakınlarında olan ve bu söylenenleri anlaması muhtemel/olası kimselerin de anlatılanları anlamalarına mani/engel olmuş olacak!..
Yani, bu seneki Kütüphane Haftasında da, yine söylenenlerden pek çoğu havaya uçuup gitmiş olacak!..
Bakın size bazı ilginç bilgiler aktarayım:
Sahip olduğumuz kütüphane sayısı, (ikibinbir senesi itibariyle) tam; bindörtyüzondört (1.414) tane imiş. Bence çok, sizce de çok değil mi?!.
Yani 47.958 kişiye bir kütüphane düşüyormuş…
…..
Aynı tarihte her 95 kişiye bir kahvehane düşüyormuş; ülkemizde 400.000 kahvehane bulunduğundan. Ve de kadınların kahve alışkanlığı olmadığı halde…
Yine aynı araştırmaya göre; İstanbul’da 34.000 kahvehane varmış. İl halk kütüphanesi sayısı ise 51… Ankara’da 21.000 kahvehane, buna karşılık 44 kütüphane… İzmir’deyse 7 bin kahvehaneye karşılık 42 kütüphane mevcutmuş…
…..
Türkiye’de 1.414 kütüphane var demiştik ya; Almanya’da 14.400, İsviçre’de 2.500, Bulgaristan’da bile 4.300 kütüphane varmış…
Rusya’da 2.564 kişiye, İngiltere’de 3.508 kişiye, Belçika’da 4.253 kişiye bir kütüphane düşüyormuş…
Rusya kütüphanelerinde 739 milyon, Fransa kütüphanelerinde 78 milyon, Bulgaristan kütüphanelerinde 46 milyon kitap bulunuyorken;
Ülkemizin kütüphanelerinde ise sadece 10 milyon kitap bulunuyormuş…
…..
İyi misiniz?..
Kendinizi kötü hissetmenize lüzum/gerek yok. Bizim buralarda da çocuklar, gençler; (bizimkilerden daha çok Türkçe kelime kullanan) Azerbaycan televizyonlarındaki konuşmaları gülmek,eğlenmek için dinliyor!.. Kendinizi kötü hissetmenize lüzum yok; cihanın en büyük ve arı kovanı gibi çalışan kütüphanelerinin sahibi dedelerin torunları olarak. Çünkü bunun böyle olmasının suçu-kusuru; ayakkabılarınızı boyamadan evden çıkmanız kadar bile size ait değil…
Bana bir Alman gösterin ki; bir kütüphaneye girsin. Kendisinin şu an içinde yaşadığı son on yılda basılanların haricindeki kitaplarını anlamasın. Okusa bile anlamayacağı kitaplarla dolu böyle bir kütüphanenin müdavimi/devamlısı olsun!..
Bana bir Rus gösterin ki; on sene sonra okunamayacağını, okunabilse de anlaşılamayacağını bildiği, üstelik köksüz ve kısır kelimelerle eserler versin!..
Bana bir Çinli gösterin ki; babasının dedesinin büyük dedesinin ninesinin kendi dedesinin babasından kalma ve özenle saklanan eciş bücüş, çarpık çurpuk işaretlerle yazılmış bir minik aşk mektubunu okuyamasın ve onların da kendi torunlarına göstermeleri için, bunu torunlarına ulaştırmak istemesin!..
Bunu yazmak-sormak suç ise özür dilerim; ama benim aklım şunu almıyor ki; siz de girerek bir kütüphaneye “Nutuk”ları, “Geçliğe Hitabe”leri çıkarttırın ve; Atatürk’ün sözlerinin-yazılarının bile kaç senede bir ve bugüne kadar kaç defa Türkçe’leştirilmiş olduğunu gözlemleyin/müşahede edin!..
Bu nasıl gelişme-değişme?.. Evrim teorilerinin kıllı babası Darwin bile, bu sızlanmalarımı duysa şaşar kalırdı her halde!..
Şimdi, biri söylesin bana; neden gitmek isteyeyim ki ben kütüphanelere? Okuyamayacağım, dilini anlayamayacağım kitapları seyretmek için mi?.. Üstelik televizyonlarda, bunca; “kayınbabam olur musun”, “hanginiz sevgilim olacak” evlerindeki basitlikler benim tarafımdan izlenmeyi beklerken!..
Stop
Muammer Erkul
31 Mart 2005 Perşembe