Tebessüm olup yaşamak [06 Temmuz 2000 Perşembe]

Tebessüm olup yaşamak

Hababam Sınıfı filmleri elbette bizim dönemin de hayatının bir parçasıydı… Ama sonradan ip koptu bende ve yıllarca takip etmedim onu, hem de şu son bir kaç yıla, hatta “Propaganda” filminin vizyona girmesine kadar…
Seyircilerini de yadırgadım hep;
Ne vardı ki bu adamın filmlerinde?..

Bir arkadaşımın dükkanında oturmuş konuşuyorduk… O sıra gelen adamın yabancı olmadığını hareketlerinden anladım. Ordaki sandalyeye çöktü ve kısa hal hatırdan sonra;
“Bana üç-dört güne kadar biraz kaset bul” dedi…
Gemiciymiş… Hafta sonu yola çıkıyorlarmış ve iki aydan fazla sürecek bir güzergah üzerinden uzakdoğuya gidip geleceklermiş…
“Ne istiyorsun, dedi bizimki… Miki(!) filmi falan mı?..”
“Yo yoo, dedi denizci.
Hepsi Kemal Sunal olacak…”
Bendeki ilk refleks; adamı tepeden tırmağa kadar incelemek oldu, Kemal Sunal ile bir benzerliği var mı, diye.
Yoktu aslında… Veya zaman içinde anlayacağım gibi; hepimiz birazcık Kemal Sunal’dık!..
O zaman ilginç gelmeye başladı işte bana, aralarındaki konuşma…
Ama ondan daha da ilginç olanı neydi biliyor musunuz? İsteyen de, filmleri bulacak olan da, aranacak ve bulunacak filmlerin tamamını sanki ezbere biliyorlardı!.. Adı geçen her film üzerinde konuşuyorlar, gülüyorlar, neredeyse bütün kaseti zihinlerinden geçiriyorlardı.
İyi de bu adam, ıssız okyanuslar üzerinde aylar sürecek bir yolculuğa çıkarken neden “zaten ezbere bildiği” kasetleri toplamaya çalışıyordu ki?..

İki yaz önce aniden arabasız kalınca şehirlerarası mesafeleri otobüslerle katetmeye başlamıştım. Ve sık sık da “bir kaset boyu” mesafelere gidip gelmekteydim.
Ne mi demeye çalışıyorum?
Şunu: Bir otobüs dolusu insan gibi ben de pür dikkat seyretmeye başlamıştım “bildiğim” filmleri; Hababam Sınıfı, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Hababam Sınıfı Uyanıyor, Hababam Sınıfı Tatilde… Bizim Aile, Bizimkiler falan…
Kadro hemen hemen hepsinde aynıydı…
Senaryolar da belli senaryolardı…
Ama işte ben de herkesin yıllardır yaptığı gibi ağzım açık seyretmeye başlamıştım bu filmleri!..
Çocuklarla birlikte…
Kadınlarla birlikte…
Dedelerle birlikte…

Öyle olmuştu ki; otogardan çıktıktan sonra film konulduğunda anlıyordum artık, bu filmin neresinde ineceğimi!..
…..
Öyle olmuştu ki; sabah bu tarafa gelirken seyrettiğim aynı film denk gelse bile akşam dönerken, canım sıkılmamaya başlamıştı!..
Belki de kendimden bile kaçamak yapar gibi, herhangi biri gibi, yanımda yazılacak kağıt, okunacak kitap yokmuş gibi, hatta önceleri gizliden gizliye(!) gibi… Neden seyrediyordum ben de bu filmleri tekraaar takrar?..
Ve neden televizyonda seyredildiğini gördüğümde artık ilk reklamlarda kanalları karıştırmaya çalışmıyordum?..
Bunun sırrının ne olduğunu da düşünmeden hem de… Hakikatten neydi bu esrar?..
Galiba şuydu:
“Her insanda bulunan insanî duygular” idi işlenen bu filmlerin çoğunda.

Şimdi ne yapmalıyız ardından, rahmet okumaktan başka, bilmiyorum…
Anneciği nasıl haykırıyordu;
“Yalan olduğunu söyleyin!..” Diye.
Ona ve kendime söylüyorum işte ben de:
“Yalan!..
Bu dünya (her gün gördüğümüz gibi) yalan işte.
Ve bizler bu yalanı en doğru biçimde yaşamalıyız…”

Hadi gülümseyelim

Bugünü bugünde bırakıp yarınları düşündüğümüz zaman, tahmin ediyorum ki Kemal Sunal yine bir tebessüm olarak yaşayacak insanların yüzünde…
O, hayatındaki ve filmlerindeki nelerden pişmanlık çekecek bilmiyoruz elbette…
Ama bizler, yakın zamanda da Barış Manço gibi bir sanat devini uğurlamış olarak şunu biliyoruz ki artık;
Sanatçı, ancak sanatını icra ettiğinde sanatçı olarak kabul görüyor, sanatçı olarak uğurlanıyor ve (bütün sanatçıların hayalinde olduğu gibi) SANATÇI OLARAK YAŞATILMAYA DEVAM EDİLİYOR!..
Öyle değil mi?..
Örnekler umarım sanat yaptığı söylenenlere, sanatçı olduğunu zannedenlere “ÖRNEK” olur!..

Bugün bugünde kalacak elbet.
Aramızdan ayrılanlar herşeyi bırakıp… Devam edenler ise bugünü bugünde bırakıp yarınlara yürüyecekler.
Ama, tahmin ediyorum ki Kemal Sunal yine bir “tebessüm olarak” yaşayacak insanların yüzünde…
Aynen arzusu olduğu gibi.

Nasreddin Hoca’yı anma haftası

Bugünkü takvim sayfasında şöyle yazıyor: “5 Temmuz Çarşamba,
Nasreddin Hoca’yı anma haftası.”
Bugün bütün televizyonlar Teşvikiye Camii’nden canlı yayın yapıyor;
Ekranda Kemal Sunal’ın tabutu!..
Bu işte sanki bir iş var gibime geliyor.
Bir de, ta Rıfat Ilgaz’ın kitabından ve aynı isimle çekilen filmlerden kalan mübarek “Şaban” isminin başına şu “yakışıksız ilaveyi” koyup söylemeselerdi ne olurdu sanki cenazenin başında?..

Stop
Muammer Erkul
06 Temmuz 2000 Perşembe

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir