Tek kaşık [23 Eylül 2004 Perşembe]

Kim bilir sizlerin de dinlediği nice hikayeler vardır, eskiye dair.
Bazıları insanı şaşırtan; gülmeli mi, yoksa ağlamalı mı, diye… Bazıları "vah" dedirten, "vah vaah" dedirten. Bazılarıysa, o zamandan veya bu zamandan diğer zamana bakıldığında; iç çektirip "aaahh" dedirten hikayeler…
Kim bilir nice hikayeler dinlemişsinizdir siz de; bazen tadı kalan damağınızda, bazen de genzinizde acısı…
Hikayeler kadar, hikayelerdeki detaylar sarar bizi. Çoğu zaman anlatılanlardaki bu teferruatları hatırlarız…
Sanırım ki bazen, bunca laf; kapı aralıklarından parça buçuk görülen işte bu "şey"ler için dizilmiştir ardarda… Belki de asıl görülmesi gerekeni, ancak böyle (neredeyse kazayla) görülenler anlatır!..

Zengin ve sosyetik bir akrabası varmış şehirde, o güzel gelinin…
Evliliğinin kaçıncı senesinde yolları düşmüş de uğramışlar saadetler dilemeye, kim bilir. Ama "emsalsiz" de bir hediyeyle gelmişler…
Öyle mutluymuş ki ev sahibesi, şaşırmış; ayran mı karıştırsın, yoksa vişne suyu mu… Sonunda;
"Niye zahmet ettiniz …. abla" diyebilmiş!..
…..
Misafirler gittikten sonra karı-koca bakışmışlar… Önlerinde pırıl parıl iki kaşık duruyormuş. İki tane demir kaşık…
Günlerce kullanmaya bile cesaret edememişler; bozarız filan, diye!..

Oğullarını evlendirirken kaşıkları da paylaştırmış anneleri. Bir kaşığı bir oğluna koymuş çeyiz diye, diğer kaşığı da öbür oğluna…
Her iki oğul da oturmuş kendi evlerindeki küçük tasın başına; aynı kaşıkla bir kendileri almış dumanı tüten çorbadan, bir hanımları almış…

Zaman geçmiş. Çok zaman geçmiş…
Çok çalışmış bu iki oğul ve onların çocukları, ve torunları; kazanmışlar da…
İlk önce birer kaşık daha almışlar; biri birlerinin sırasını beklemeden yemek yiyebilmek için. Kaşıklardan sonra tabakları da ayırmışlar, daha rahat olsun, diye…
Sonra bardak almışlar, hem de iki tane; aynı kovanın içindeki maşrapadan bıktıkları gün…

Zaman geçiyormuş. Sonunda sıra uğraştıkları işlerini ayırmaya gelmiş. Ardından yemek saatlerini ayırmaya gelmiş…
Her ikisi de yorgun oluyormuş eşlerin, biri birlerinden rahatsız olmamak için yastıklarını ayırmışlar. Yetmemiş yorganlarını da ayırmışlar…
Ayrı ayrı telefonlar kullanmaya başlamışlar, ayrı ayrı telefon fihristleri tutmaya başlamışlar. Ardından ayrı ayrı televizyonlar almışlar, tek kumanda yetmediği için!.. Ama bu defa oturma odalarını da ayırmışlar…
Moda diye yataklarını ayırmışlar ardından; bir büyük yatak yerine, iki küçük yatakta yatmaya başlamışlar…
Arabalarını da ayırmışlar nihayet, çünkü değişik yerlerde işleri oluyormuş farklı zamanlarda… Sonra çeşitli bahanelerle yeni evler de tutup aşı-ocağı ayırmışlar…
…..
Peki sonra?..

Halbuki;
Tek kaşıkla tek tastan çorba içen, sevinç içindeki o karı kocanın aklına, hem de hayatları boyunca bir kerecik bile "ayrılmak" düşüncesi gelmemiş!..

—————————–
Herkes İçindeki Kente Gider / Yeni bir hikayeci olan Veli Karanfil’in yeni kitabı Nesil’den çıktı…

Stop
Muammer Erkul
23 Eylül 2004 Perşembe 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir