Tiyatro: Yazmalı mıyım? [28 Nisan 2013 Pazar]


Aylık programa baktım; Nisan ayında 6 defa tiyatroya gitmişim.
Bunlar görmek istediğim oyunların tamamı değildi, fakat ancak bu kadarına fırsat bulabildim…
Bazen başka işler çıkıyor, bazen bilet bulamıyorsun. Bazen de tiyatro hevesi aynı seviyede olmuyor.

Bir alana ilgi yükselmişse ve fırsatın varsa, kendini serbest bırakmak taraftarıyım.
Elbette sözüm; "herkese her alanda fırsat" değil, bunu neden söylediğimi de anlatacağım.

Bu konu aslında çok canımı sıkmıştır.
Sadece sıkmıştır mı? 
Yoo, sıkmaya da devam etmektedir…

Tiyatro; bacak arasından gol yediğimiz bir müsabaka gibidir, çoğumuz için…

 

"Tiyatro hakkında bilenler konuşsun… 
Tiyatro izleyenler, seçkin insanlardır" falan filan. 

Bir kısım insanlar başka, çoğu insanlar daha başka konuşur da, yok mudur bunun bir orta noktası?
Çoğu da silmiştir zaten hayatından böyle bir konuyu. O salonların neden var olduğunu sormak ihtiyacı bile hissetmez!

 

Tiyatroya giderken düzgün giyinilir, kibarca koltuğa geçilir, efendi gibi başlama saati beklenir, pür dikkat oyun izlenir, sahnedekiler alkışlanır, hatta çıkınca "hımm, iyi oyundu haa" filan da denir…
Fakat sonra, içindeki ses sorup durmaya başlar:
"Yahu ben ne izledim, burada neden oturdum bunca saat, neden anlamadığım şey hakkında anlamış gibi yaptım? Ben gerçekten dürüst müyüm yoksa zevk almış taklidi mi yapıyorum?" 

O ses susacak, başka yolu yok!

 

Yine de salonlar doludur, tiyatro izleyicimiz vardır.
Ispatı mı?
Ben bu ay bir defa Beykoz’da, arkadaşı gelmeyen bir hanımın elindeki bileti satın alarak oyuna girebildim…
Bir defa da Üsküdar’da hiç giremedim…

Oyundan oyuna elbette fark ediyor doluluk ve oyuncunun tanınmışlığıyla…
Birkaç filmde, dizide görünmüş yüz sahnede ise, daha çok izleyici çekiyor.

Şimdi aklıma şu geliyor:
Madem eleştiriyorsun da neden tiyatroya gidiyorsun?..
Şöyle cevap veriyorum:
Eleştirecek şeyler buluyorum diye tiyatroya gitmeyecek miyim!
Evet, eleştireceğim de, takdir de edeceğim, alkışlayacağım da, ve bu salonların dolması için uğraşacağım da…

Çünkü böyle bir sanat,,, var!
Evet biraz kalbur üstü bir sanat ve evet herkes için olmayabilir ama bir şekilde bunun "daha çok herkes için" olması da gerekiyor…

Klasik lafımı bilirsiniz. Hadi iyice klasik olsun, dilerim ki şu sözü duyduğunuz zaman beni hatırlayın:
Sanatçısını yetiştiremeyenin yarını olmayacak!

Sanat ve sanatçı; bir başkasına terk edilmeyecek kadar kıymetlidir!
Çünkü sanatçı, sanatıyla birilerini peşi sıra götürür…

Anlayan anladı…
Bunu bile anlamayan, bu konuyu hiiiç an-la-ma-ya-cak! 



Bu ay altı defa oyun izledim, dedim ve bakın laf nerelere geldi…
Tiyatro hakkında söyleyecek sözümüz var ama okumak isteyen olur mu acaba?..
Yani ara sıra "Tiyatro hakkında" da yazmalı mıyım?
Yoksa kendi başıma izleyip izleyip, "çok da fazla entel görünmemek için" yazmaktan vaz mı geçmeliyim?

Peki ama, neden?..
Yani neden yazmalı veya neden yazmamalıyım?



Bir zamanlar büyüklerimiz sanata, edebiyata, kitaba o kadar saygılıydı ki…
Hatta kâğıda…
Kâğıt ziyan etmemeyi öğretirlerdi, üzerine bir şeyler yazılır diye.
Hele kafasını kitabın içine gömmüş bir çocuk görürlerse; o
na dua ederler, başını okşarlar, onun için ışık açarlar, soba yakarlar, ona sevgi beslerlerdi…

Bizlerse, kuzular gibiydik…
Bizden öncekiler de kuzular gibiymiş…
Şimdikiler de kuzular gibi.

Okudukları, izledikleri her "kuzu"nun boyun ipi;
Ve, nereye çekilirse oraya gider kuzular!



Otuz, kırk yıl önce kitap okuduğu için sevilen ve dua edilen, üzeri örtülen niceleri…
Onlar değil mi; asılan, hapsi giren, hayatı kararanlar?..


"Okuma ve izleme" denecek zamanlar değil artık.
Şimdi zaman; okunacak ve izlenecek bir şeyler daha ortaya koyabilmek zamanı!

…..

Evet, tiyatro hakkında da yazmam lazım, bunu iyice anlıyorum…
İyi ama siz de "nereye varmaya, nereyi vurmaya" çalıştığımı anlamaya çalışın!


Muammer Erkul

artıStop 28 Nisan 2013 Pazar
www.muammererkul.com

 

6 yorum

  1. Bir yerde okudum,ya da dinledim tam hatırlayamıyorum.Biri ne yersek oyuz diyordu.Sanırım doğrusu ne ”okuyorsak,izliyorsak,dinliyorsak” oyuz,olmalı.
    O oluyoruz,farkında olmadan…
    Bu yazı,bana bunları yazdırdı…

  2. O otuz, kırk yıl önce başı okşanan, daha çok ve rahat okusun/çalışsın diye ışık açılan, soba yakılan çocuklar öyle asıldığı, hayatları karartıldığı için mi sonraki zamanlarda kitap okuduğu, kalem kullandığı görülen çocukların ışığı kapatıldı, sobası söndürüldü acaba?.. Bir melanet ifade vardı; “müslüman ol dediysek bu kadar da demedik” deniyordu, o konuda kendinden biraz fazla titiz davranan veya faaliyette bulunana… Oku dediysek bu kadar da değil, yaz dediysek bu kadar da değil dendi; bu ülkenin, bu milletin istikbali için çok önemli olan büyük bir kesimde. Kalemleri bir tek yüksek makamlarca kırılmadı onların, yanıbaşındaki komşusunun salvosunu da yedi, canından can, kanından kan kardeşinin çelmesiyle de tökezletildi.
    Hicran Seçkin

  3. Tuhaf, çok tuhaf bir hâldi gerçekten… Ferasetliii, devletlüüü, akıllııı ve bilumum üstün vasıflarla mücehhez şanlııı milletimize hiç mi hiç yakışmayacak kadar absürt bir hâldi bu.
    “Tükettiği” malı “üretmeyi” lüzumsuz gördü bu millet ve “ben yapmayayım da kim yaparsa yapsın” diyerek bundan kaçtı! Gövdesini besleyecek “helal etin” kesimine çok dikkat etti, haram olmadığı dini kaynaklarda bildirilen at etini bile hileyle yediğini anlayınca ortalığı yıktı da, domuz etinden bin beter domuz bilgilerle dolu yayınları okuyup izlerken, çocuğunun körpe dimağının önüne koyarken hiç kılı kıpırdamadı! Haa belki göbeği oynamıştır, gülmekten!
    Yaz abiciğim, sen olsun yaz… Tiyatroyu da yaz, sinemayı da ve gereken bütün sanat dallarını da yaz lütfen. Yaz ki, bu suya sabuna dokunmazlığıyla dünya tiyatrosunda nice zamandır oynadığı aşağılık rollerin neler olduğunu anlasın milletimiz/anlayalım!..
    Hicran Seçkin

  4. Çocuk eğitimi
    Kültür sanat
    Tiyatro

    Bu yorumu hangi yazının altına yazacağımı bilemedim aslında.
    Son zamanlardaki yazıların hepsine ortak şeyler söylenebileceğini düşündüğüm için.
    İnsanın mahiyeti…
    İnsan, kendini bilmezse neyi nasıl yapacak?
    Niçin yapacak?
    Çocuklarının sadece beden gelişimleriyle ilgilenenler, insanın hayvandan farkı konusunda neler biliyorlar?
    İnsanın;
    ..ruh, kalp, akıl…
    ..erdem, ahlak, fazilet…
    ..estetik…

    özelliklerinden habersiz birine ne öğretebilirsiniz?
    Önce bunları öğretmek lazım, gibi geliyor.

    Zehra Öner

  5. Ve;
    “Tiyatro: Yazmalı mıyım?” M.E.

    Hani idealist öğretmenler vardır. Sınıfta tek kişinin dersi takip ediyor olması ona yeter. Dersini bir stadyum dolusu insana anlatıyormuş gibi anlatır, o tek kişiye.
    Yazarların durumu ise daha farklıdır.
    Farklıdır, diyebiliyorum. Çünkü durumu niteleyecek kelime bulamadım. 🙂
    Sanırım, galiba, muhtemelen, belki de şöyledir:
    Yazar, yazısını yazar.
    Mevcut zamana bırakır.
    Hangi zamanda, ne kadar insan o yazıyla karşılaşır; beslenir ya da zehirlenir, bilinmez.
    Galiba yazıları bırakmalı zamana, besleyici iseler.

    Zehra Öner

  6. Author

    Hepinize teşekkürler 🙂
    Görüyorum aslında, yüzlerce kişi okumuş bu yazıyı da, en azından açıp bakmış. Fakat;
    “Ben orada görünmesem şimdi, bu konuya hiç karışmasam”
    demeyip, fikrinizi beyan ettiğiniz için sizlere daha da çok teşekkürler.
    M:)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir