Tohum ve nem [24 Eylül 2009 Perşembe]

Çoğu kimse şunu bilmiyor:
“Osmanlı” ismiyle anılan dedelerimiz, kuzeyden güneye ve doğudan batıya kadar bütün toprakların sahibi olmak; bütün denizlerin hâkimi olmak; bütün insanları köle, bütün hayvanları mal yapmak ve bütün hazineleri bir araya toplamak derdinde değildi…
O kutlu insanlar imparatorlarla, krallarla, hükümdarlarla savaşmadı… Onlar papazlarla, hahamlarla uğraşmadı… Onların düşmanları Patrik değildi, Kardinal ve hatta Papa bile değildi… Onlar üzerlerine haç çizilmiş silahlı adamlara çekmedi kılıçlarını…
Peki, neden canlarını ortaya koydu o insanlar?

Onlar; kendileriyle diğer insanların değil, kendi inançlarıyla diğer insanların bir araya gelmesine mani olan setlerle, engelleyici iradelerle, kendi çıkarları için aydınlığı örtmeye çalışan karanlık güçlerle mücadele ettiler.
Canları pahasına surları yıktılar!

Onların derdi kendilerine kılıç çekenler olsaydı, esir aldıklarında bütün askerlerin kellesini uçururlardı. Yapmadılar…
Onların derdi fitne çıkaran din adamları olsaydı, dillerini kesip gözlerini oyarlardı. Ama hepsini ibadethanelerine gönderdiler…
Onların derdi komutanlar, krallar olsaydı hepsini kazığa çakarlardı. Ama hepsini serbest bıraktılar…

İnanç; havadaki neme benziyor, insanlarsa buğday tanelerine…
Ancak ikisi bir araya geldiği zaman bazı tohumlar köklenmeye, filizlenmeye niyetleniyor!
Bu uğurda 600 yıl can veren Osmanlı’nın özeti işte budur!

Günümüzde durum ne?
Cephe kelimesinin günümüzdeki genel karşılığı “medya”dır!
Engelleyici surlar ve mahkûm edici kaleler ise, yayın organlarıdır. Çünkü ak olanı kara gösteren, doğruya eğri diyen, insanların hakkı ve hakikati görmelerine mani olan, onlardır!

Sözün özü: Mevsimler geçiyor; ama tohumlar suya kavuşmadıkça, yeşeremiyor!

Stop
Muammer Erkul
24 Eylül 2009 Perşembe

7 yorum

  1. Susamış olana sunulmuş bir bardak serin su ya da lezzetli bir yemeğin üstüne kaymaklı ekmek kadayıfı gibi bir yazı:-)
    Harika bir üslûp!
    Ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi.

    ŞAHİKA ATEŞ

  2. Çok güzeldi yine…
    Teşekkürler 🙂

    GÖLÇİÇEĞİ

  3. Bir daha bir daha okudum bu kısmı.

    Onlar; kendileriyle diğer insanların değil, kendi inançlarıyla diğer insanların bir araya gelmesine mani olan setlerle, engelleyici iradelerle, kendi çıkarları için aydınlığı örtmeye çalışan karanlık güçlerle mücadele ettiler.

    AYŞE

  4. Yeşerse ne olacak? Bu sefer de kurutmaya çalışacaklar. Direnmek isteyen ayakta kalır. Gibi olmakla değil, özümüzü bulup orada kalmakla yeşerir ve yeşil kalırız, di mi?

    ÜSDAT SAYGIYLA! (Onay isterim illa) :]

    YILDIZ

  5. Zarif kalemden, zarif bir yazı daha… 🙂

    Evet; Osmanlı’nın yaptığı işin özeti buydu, sadece bu… Yapılan iş havadaki nemle buğday tanesinin bir araya gelmesi kadar basit (gibi görünen) idi, bir o kadar da “nazik” idi… Cihan devleti Osmanlı bu nazik işi tarihte benzeri çok az görülmüş bir zarafetle yaptı.

    Şimdi de yapılması gereken aynı şeyler. Tek fark; eskiden düşmanlar mert idi, şimdi nâmert!
    Hani; “Hangisi ‘dayı’, hangisi ‘ayı’ belli değil, ikisi de un’a bulanmış!” derler, aynen öyle! Şimdi hepsi de una bulanmış, ama dikkat edilirse açık veriyorlar. Zaman zaman tırnakları sivrilip parlıyor, sesleri hırlıyor, …lık her yanlarından akıyor!

    En acı olanı ise bu tür yayın organlarına, bilerek veya bilmeyerek, “bizim” destek veriyor oluşumuzdur!..

    KARANFİL

  6. Yeniyi görmek, yeni buluşlar yapmak var olanın içindeki cevherleri bulup çıkarmak sana mahsus olmalı… Bir kez daha tebrikler…

    Bu gazetede yazan; ama ne hikmetse alınan vaya kendi isteği ile ayrılan DEVLET gibi bir ADAM DAHA vardı… Gitti. GAZETE ÖKSÜZ KALDI. OKUYUCU kitlesi azaldı. Abone azaldı. Ben şahsen büyük bir BİLGİ kıtlığı içerisindeyim. Bu yazarı görememek, fikirlerinden beslenememeyi büyük bir boşluk kabul ettim ve bu eksikliğe HÂLÂ yanarım. Gürbüz AZAK beyefendi bu gazetenin kalesiydi. Şimdi bu gazete eksik çıkıyor. Her kime müracaat ettikse sonuç alamadık. Hatta yönetmen bana şunu dedi. Parasını sen öde çalıştıralım. Vallahi bravo!.. Param olsa verirdim.. HAKK’a ve HALKA hizmet için.
    Neyse ki param da yok.

    Sayın ERKUL iyi ki siz varsınız. Siz de olmazsanız ne olacak?
    Sizi bir kez daha kutlarım.
    Bu güzel fikirleriniz dolayısı ile tebrikler.

    ABDULLAH ÇAĞRI ELGÜN

  7. Author

    A. Çağrı Elgün’e,
    …………
    Teşekkür ederiz…
    Herkesin frekans tutturduğu yazar/lar vardır. Sürekli veya belli zaman dilimlerinde bu kalemlerden besleniriz…

    Gürbüz Azak beyin gazeteden ayrılmasına benim kadar üzülmüş (ve hatta kırılmış) olamazsınız!..
    Çocukluğumdan itibaren kendisiyle hatıralarım vardır. Onun ofisinde çalıştım, aynı işyerlerinde çalıştık ve nihayet aynı gazetenin sayfalarında aynı dönemde yıllarca yazarlık yaptık…
    (İnşallah yazabilirsem yazmak istiyorum epey hatıra var…)

    Onun paraya tama’kâr olmadığını gayet iyi biliyorum. Bence, gazetede kalsaydı çok daha kârlı olacaktı. Hazırladığı kitapların yazılarını önce köşesinde yayınlayacak… Ya da köşesinde yayınlanan yazıları kitap yapacaktı…
    Bunları söylemiştim de.
    Benzerlerini söyleyenler de vardı…
    Kısmet bu kadarmış demek ki!

    Ayrıca bahsettiğiniz (yönetmen) sıfatlı birini tanımıyorum gazetede…
    “Parasını ver de çalıştıralım” lafını kim neden söylemiş olabilir, bilemiyorum…
    Hiç, yetkili birinin söyleyeceği söz mü o?.. (Yetkililerin ne söylediğini de biliyorum yani.)
    Olsa olsa, belki işi çok olan birinin o an durumu geçiştirmek için sarf ettiği kastı aşan bir latifesidir…

    Uzun yazdım, çünkü haklısınız; hepimizin acısıdır Gürbüz abinin gitmesi. Bana sorarsanız kendisinin de hakkı yoktu Gürbüz Azak’ı böyle unutturmaya…

    Bu arada, bir kaç kitap hazırladı, yayınlandı.
    BKY (Babıali Kültür Yayıncılık) sitesine girip bakın, özellikle (ansiklopedi tarzı) son tarih kitabını tavsiyle ederim. Deli Balta çizgi romanları da BKY’de var…

    Eğer okursa bu satırlarımızı, kıymetli Gürbüz ağabeyimizin tekrar ve bu defa site olarak geçmiş bayramını tebrik eder ellerinden öperiz…

    M:-)

Anonim için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir