Türkleri tanımak kolaydır, kolaaay. Çünkü apaçık ipuçları elimizin altındadır…
Türk odur ki; buruşuk kâğıt mendilini tozu çıkıncaya kadar cebinde gezdirdiği halde, nezle olunca, uzun bir şerit halinde kopardığı (tabii ki hiç kullanılmamış) tuvalet kağıdını katlar ve burnunu silmek için bunu kullanır…
Türk odur ki; “Söz Market” isimli köşesi yayınlanmadığı için millet telefonlara sarılır, yazı işlerindeki ilgililer böyle bir “minareye kılıf” ararken, köşenin yazarı; “o günün benim köşemin günü olduğunu unutmuşum” açıklamasını yapıp insanları rahatlatır(!)..
Üst paragrafta adı geçmeyen Ömer, benim “kardeşim” olduğuna göre, bilin bakalım azıcık kime benzer?..
Evet, Türk odur ki; on gün kadar önce Üsküdar’daki imza günü için internet üzerinden duyuru yapmaya karar verir… Ama her saat yazı yazdığı halde o gün tembelliği tutar. En eski arkadaşlarından biri olan Murat’ın İzmir’deki imza günü için kullandığı duyuru formuna, yine yakın arkadaşı Ahmet Sırrı’nın bir hafta önceki Üsküdar imza günü için kullandığı bilgileri monte edip adres defterindeki yüzlerce alıcıya gönderir… Durumu ilk fark eden gene Ahmet Sırrı olur ve der ki;
“Yahu bu tarih geçti. Ya 7 Eylül yerine 14 Eylül olacaktı, veya 7 Eylül yerine 7 Ekim olacak…”
Türk, bakar ki yüzlerce yanlış duyuru göndermiş. İçinde sadece “14” yazan yeni bir mail göndermeye başlar!..
Aynı Türk, geçen gün de TGRT’nin Sabah Haberleri’ne misafir olur, ve pek çok kimse de izler. Kimler izleyemez? Kendisinin duyurduğu kişiler, ve köşesinin okuyucuları… Çünkü ekrana çıkacağını yazdığı saat, çıktığı saatten yarım saat geçtir!..
(Bu Türk’ü tanıdıysanız susun, aman sesinizi çıkarmayın!)
Benim gibi, sizin de tanıdığınız çok Türk var mı?
Türk odur ki; kendi çocuğunu, düşmüş ve bir yerini yaralamış-acıtmış olduğu halde ağlarken gördüğünde “niye düştün-niye canını acıttın-ben sana söylemedim mi” diye döver!.. (Kendi çocuğu olmayan çocukları ise kucaklar, şefkat gösterir..)
Türk odur ki; papağan, muhabbet kuşu gibi konuşma kabiliyeti olan hayvanlar, ilk önce sövmeyi-küfretmeyi öğrensinler diye uğraşır durur…
Bilin bakalım, kırmızı ışıkta niye durdunuz diye size bağıran kim olabilir?..
Bilin bakalım, trafik lambaları kırmızıdan yeşile dönerken kim ve neden kornaya yüklenir?..
Bilin bakalım; öküz, köpek, horoz sesli kornaları kim üretmiş ve kimlere satmak için üretmiştir?..
Bilin bakalım, ayağı yorulmadan araba kullanmak için, gaz pedalının üstüne tuğla koyma fikri kime aittir?..
Türk odur ki; bir trafik kazasına karışıp, daha sonra yaralı halde içinden çıkabildiği hurdaya dönmüş arabasına üzülür… (Veya üç takla atmış ters duran arabadan sıyrılıp diğer vasıtanın sürücüsünü dövmeye koşar, ki buna da şahidim…)
Türk odur ki; okul yıllığında bulunan (devamsızlığı sınırdaydı ama kopya çekmekte uzmandı) gibi satırlar bizzat kendisine ait olduğu halde, bunları övünmek için arkadaşlarına gösterir…
Türk odur ki; tepesinden alıp çiğnediği sakızı, çenesi yorulduğu zaman ağzından çıkartır ve tekrar çiğnemek için başındaki tülbende yapıştırır!..
Türk odur ki; kendi kulağının, parmak sığmayan derinliklerine örgü şişini veya dantel tığını sokup kaşır!..
(Yahu, ne çok Türk varmış etrafımızda da haberimiz yokmuş, öyle değil mi?..)
Stop
Muammer Erkul
25 Eylül 2003 Perşembe