Vapur nasıl kaçırılır… [17 Ekim 2004 Pazar]

Yolcuların çoğu zamanında kalkıp güzelce karnını doyuruyor, çayını içiyor, giyiniyor ve vapurun gelmesine yakın iskeleye iniyordu. Bizler (güya onlardan uyanık olduğumuz için) hareket saatine beş on dakika kala (genellikle de bizim mahallenin önünden geçen vapurun "vuuup" sesini duyunca) yataklarımızdan fırlıyor, ve pantolonumuzun bacağını kolumuza, kazağımızın kolunu kafamıza, kravatımızı omuzumuza geçirmeye çalışarak koşuyor… Bu sırada bütünden koparılıp içine peynir-zeytin sıkıştırılmış ekmek parçalarını ağzımıza tıkıştırmaya çalışıyorduk…
Herkes paşa paşa koltuklarına oturmuş, çayını söylemiş ve gazetesini-kitabını açmış olduğu sırada, ve kaptan; "gelen gelsin bak gidiyorum" anlamındaki son düdüğü çalarken vapura atlıyorduk…

Halbuki, kaptan: "Onbeş dakika erken kalkın, diyordu. Beklemek isterim, ama fazlası mümkün değil. Bize tanınan bir opsiyon var da; ben işte o zamanı sonuna kadar kullanarak iskelede kalabiliyorum biraz daha…"
Ama onun sözünü dinleyen kim? Sonraki sabah gene on dakikalık uyku tatlı geliyor, ve biz yine yorgan-çarşaf bacaklarımıza karışarak vapura yetişmeye çalışıyorduk!..

Ama bir gün, ya o şefkatli-merhametli kaptan emekli oldu, veya yolcuları beklememek konusunda çok kesin bir uyarı aldı. Daha da vahimi; birileri, vapurun kalkış saatini, iskelede oyalanma-opsiyon vaktinin sonu olarak belirleyip yeniden ilan etti. Eski uygulamaya alışmış olan bizler bir daha vapuru yakalayamaz olduk!..

Bir gün…
Bilemediğim-anlayamadığım bir sebeple…
Yüzlerce yıldır takvimlerde kullanılan saatleri "düzenleyip" yeniden ilan etti birileri… Dediler ki; "temkin vakti" denen belirsiz-bulanık-tam olarak belirlenemeyen bir zaman vardır. Yeyip içmenin kesilmesi lazım gelen zaman, yani orucun başlama zamanı bu temkin vaktinin başı ile sonu arasında bir yerdedir. Belki en başında, belki en sonunda, belki de ortalarında bir yerlerdedir. Biz, bundan sonra size bu temkin vaktinin ilk dakikasını değil de son dakikasını yazacağız, siz artık ne haliniz varsa görün", dediler…
Milyonlarca insan bunun "neden"ini düşünmedi bile. İmsakiyelerde yazılı olan dakikaya baktı sadece, ve çoğu da oruç tutma zamanının ilk on-onbeş dakikasında yemeye içmeye devam etmiş olduğundan, yani
orucunu bozmuş olarak, günün geri kalan kısmında aç kaldı…

Denmişti ki bana günün birinde:
"Ne kadar hızlı koşarak geldiğin, ne kadar düzgün tıraş olmuş, süslenmiş veya karnını ne kadar iyi doyurmuş olarak geldiğin önemli değil ki iskeleye… Vapura binip karşı kıyıya geçmek için dikkat etmen gereken ilk şart şudur:
Vakit geçmeden iskelede olacak, vapur hareket etmeden ona binmiş olacaksın!..

Yıllarca vapuru kaçırıp maaşımın çoğunu taksilere-dolmuşlara yatırdığımdan benim bunu anlamam zor olmadı… Dedim ki kendi kendime:
"Varsın birileri tartışıp dursun vapurların hareket saatini… Sen, imsakiyelerde yazılanlardan on beş dakika erken başla ki orucuna, işin garanti olsun!.."

Stop
Muammer Erkul
17 Ekim 2004 Pazar

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir