Yahut Prof. White?.. [07 Ocak 2000 Cuma]

 
Yahut Prof. White?.. 
 

0-212- 523 45 56
0-212- 525 59 79
Bunlar burda dursun… Ne olduğunu merak edenler sabretsin; iyi tarafıma gelirse  birazdan söylerim!

Bugün beyni olan herkesi ilgilendiren bir konudan bahsedeceğim sizlere; yani BEYİNden…
Ebru Gündeş fıkır fıkır, kıpır kıpır karşımızdayken birdenbire gözleri şööyle kayıp, sanki bedeninden canı alınmışçasına yığılıverdikten sonra yere, kaçımız  depresyona girdik? İstatistiği yapıldı mı, kaçımız hastanelik olduk?..
Bunun şakası makası yok, büyüklü küçüklü hepimiz tekrar, tekrar ve tekrar…  tekrar, tekrar gene tekrar yine tekrar seyrettik o anı! Hiçbir beyin cerrahının bile  hayatı boyunca şahit olmadığı ve olamayacağı… Bundan sonra da zaten tıbbiyede  ders olarak gösterilecek olan bu görüntüleri bizler, bütün açılardan ağır  gösterimleriyle, pleybek verilen müziğin hangi notasının görüntünün hangi  karesine denk geldiğini bile bilecek kadar zihnimize resmettik.
Ebru, sağolsun, bize “birer beynimiz” olduğunu hatırlattı! Bazılarımız öyle  konsantre olduk ki hadiseye; kendi beynimizin damarları içinde dolaşabilmeye  başladık. Pek çoğumuz hastanelere akın etti. Zaten henüz deprem psikolojisinden kurtulamamış insanları Ebru’nun beynindeki iki baloncuk çökertiverdi!..

İşte görüyorsunuz ve ben de söylemiştim değil mi, bu konunun “beyni olan  herkesi” ilgilendireceğini…
Geçekten çok enteresan çünkü.
Ha, yukardaki numaralar mı?
O ikinci numara var ya, yani 525 59 79 olan… İşte onu faks için de  kullanabiliyorsunuz…
Ben şimdi sizlere küçük ve güzel bir kız çocuğundan bahsedeceğim. Bir de  dünyaca ünlü o beyin cerrahından…

Profesör White, “Amerika’nın en büyük beyin cerrahı” unvanını kazanmış bir kişi.  Yeni yollar deneyen, yeni teknikler uygulayan profesör, bu keşif ve buluşlarıyla  da malum ki pek çok dereceler kazanmış ve uluslararası şöhrete kavuşmuş bir  beyin operatörü.
Cleveland Üniversitesi’nde profesörlük yaparken, bir yandan da aynı şehirde  kurulmuş olan Metropolitan Hastanesi Beyin Cerrahisi Kliniği’nin sorumluluğunu taşımayı göze alabilecek kadar da çalışkan ve tecrübeli biri…
Açılmış insan beyniyle oynayabilecek ve onun üzerinde yeni metotlar deneyecek  kadar da işini bilen bu tıb adamının anlattıklarını merak ediyorsunuz, değil mi?
Ben de merak etmiştim; beynimin göz görmez, el dokunmaz ve hatta akıl almaz  bir yerlerindeki minicik, hücre midir, sinir midir bilmediğim bir şeylerin  bilmediğim bir şekilde hareketlenmesiyle… Yani, merak iyi bir şeydir; bizi  güzelliklere ulaştırdığı sürece.
O yüzden, sizi ta yukarda merakta bırakan telefon numaralarını biraz daha  “merak” edebilirsiniz!..

Ameliyat için getirilen çocuk, altı yaşında sevimli bir kızdı, diye anlatmaya  başlıyor Prof. White. Sonra devam ediyor:
Çok güzel, canlı, zeki, neşeli…
Fakat muayene sonunda beyninde büyük bir ur bulunduğunu gördük. Ameliyata  aldık. Bu tümör ile bağlantı halinde olan bir kist, onu çok genişletmişti. Ben içi su  ile dolu olan parçadan ameliyata başladım.
Fakat felaket!..
Yarım küre şeklinde olan kistli tümör birdenbire küçülüverdi ve yapışık olduğu  yüzeyde bulunan geniş damarlar yırtıldı. Ameliyat sahası üzerine kan fışkırmaya  başladı…
Oluk gibi akan kanı durdurmak için arkadaşlarımla birlikte elimizden geleni  yapıyorduk. Fakat kanı durduramıyorduk. Artık savaşı kaybedeceğimizi  görüyorduk. Çocuk elimizin altında ölüyordu.
Üzerimize büyük bir hüzün çökmüştü. Ben patlayan damarlar üzerine pamuk  parçaları koyarak kanamayı durdurmaya çalışıyordum. Kanama durur gibi oldu.
Fakat elimi kaldıramıyordum. Çünkü, elimi kaldırırsam, kanamanın tekrar  başlayacağını ve bu sefer artık bir şey yapmak imkanı da kalmayacağını  biliyordum. Çocuğa kan verilmeye başlandı. Benim parmaklarım hâlâ pamukların  üzerindeydi…
Bu dakikada kendimi ne kadar aciz, ne kadar kudretsiz hissettim! Benim gibi  zavallı bir insan, nasıl olur da kendinde bir küçük kızın beyninde meydana gelen  tümörü kesip çıkarmak cesaretini bulabilirdi? Nasıl olur da böyle muazzam bir  işin mesuliyetini üzerine alabilirdi? Adına beyin dediğimiz ve en muazzam işleri  gören; insana şahsiyetini veren, ona zeka, hatıra, heyecan, his, zevk, ıstırap,  düşünce ve hayal gibi türlü türlü kudretler bahşeden ve ancak Allahü tealanın  yaratabileceği bu muazzam esere, bir zavallı insan nasıl dokunabilirdi?
Biz bu küçücük cisme, dimağ (beyin) adını veriyorduk.
Ama hakikatte bu, önümüzde yatan; zavallı çocuğun ta kendisiydi!..
Aradan yarım saat geçti. Ameliyat odasında tam bir sessizlik vardı. Hepimizin  tansiyonu son derece yükselmişti. Herkes ve ben, elimi kaldıracak olursam  yeniden oluk gibi kan akmaya başlayacağını ve bu da çocuğun ölümü olacağını  biliyorduk.
İşte o zaman, Allahü tealaya dua etmeye başladım ve O’nun yardımına sığındım.
“Allah’ım, parmaklarıma gereken kuvveti ver de, ben bu kanın akmasını  önleyebileyim” diye yalvardım.
O zaman, içimi büyük bir ferahlık kapladı. Çünkü, artık Allahü tealaya, Rabbime  tevekkül etmiştim. Şimdi sükunetle parmaklarımı kaldırabileceğime ve kanın  akmayacağına inanıyordum. Allahü tealanın mevcudiyetini bütün ruhumda  hissediyordum. Yavaş yavaş parmaklarımı kaldırdım. Kan durmuştu!..
Bundan sonrası kısmen kolay olan ameliyat, tam dörtbuçuk saat sürdü.
Bir hafta çocuğun yanından ayrılmadım.
Onun yavaş yavaş iyileştiğini gördükçe, ne kadar seviniyordum!
Bugün çocuk on yaşındadır ve tamamen sıhhatli, neşeli ve mesut bir yavrucak  olmuştur…

l974 senesinde de beyin kanaması geçiren bir çocuğu muayene ettiğim zaman,  beyninin tam ortasında ufak bir tümör bulunduğunu görmüştüm. Fakat tümör  kanamaya başlamış ve iltihaplanmıştı. Vaziyet çok tehlikeli ve ümitsizdi.
Kafatasını açtık, beyninin iki tarafına tüpler yerleştirdik. Ve beyni antibiyotiklerle  yıkamaya başladık. Bu, benim tarafımdan tatbik edilmeye başlanan yepyeni bir  usuldü. Ateşler içinde yanan çocuğu bir respiratör içine koyduk ve üzerine soğuk yorganlar örttük. Bir yandan da beyni yıkamaya devam ediyorduk.
Bu ümitsiz vaziyet haftalarca sürdü. Ben mütemadiyen dua ediyor ve Allahü  tealayı yardıma çağırıyordum. Dua ederken, yalnız çocuğa ve onun ana-babasına  merhamet etmesini değil, aynı zamanda haftalarca durmadan benimle beraber  çalışan ve bu ağır mesuliyeti üzerine almış olan şahıslara da kuvvet ve kudret  vermesi için Allahü tealaya yalvarıyordum.
Nihayet bir ilahi imdat yetişti.
Tamamen ümitsiz sayılan bu vaka, başarıyla neticelendi. Çocuk kendine geldi.
Arkadaşlarım, uyguladığımız bu yeni usul, çok iyi netice verdi diye seviniyorlardı. 
Bunu benim yaptığımı zannediyorlar, koltukları kabarıyordu.
Halbuki ben böyle düşünmüyordum.
Benim aklıma göre ne kadar çalışsak, ne kadar yeni yöntemler bulsak, bu gibi  ameliyatlarda muvaffak olmak, ancak Allahü tealanın yardımıyla olur…
Şimdiye kadar yaptığım sayısız ameliyatlarda, bunu hep kalbimde hissettim.  Teknik ne kadar ilerlerse ilerlesin, herşeyde olduğu gibi, beyin ameliyatlarının  neticesi de, Allahü tealanın kudretindedir ve ancak O’nun yardımıyla muvaffakiyet elde edilir.

Senelerden beri yapmakta olduğum beyin ameliyatlarında insan dimağının  karşısında büyük heyecan duydum. Beyinle uğraştıkça, bu muazzam eserin  sırrını çözmenin imkanı olmadığını, bunu yaratan kudretin çok muazzam (büyük)  olduğunu ve beyni gördükçe, Allahü tealanın varlığına inanmak lazım olduğunu  kalbimde hissettim. Bugün, insanların yaptıkları en mükemmel bilgisayarlar bile,  küçücük dimağların karşısında ancak çocuk oyuncağı olabilir.
Ben artık dimağın, içinde insan ruhunun saklandığı bir kutu olduğuna  inanıyorum. Biz, bu kutu etrafında ameliyat yaparken, dini bir merasimde  bulunuyoruz. Beyin ameliyatı benim itikadımca, ibadet etmek gibi dini bir  merasimdir. Bu ameliyatı yapanın, yalnız teknik bilgi ve mahareti kafi değildir.  Aynı zamanda Allahü tealanın varlığına inanması ve ameliyatın başarısı için  O’ndan yardım ve merhamet dilemesi şarttır.
İnsan ölünce bu beyin kutusu içinde saklı olan ruh ne oluyor? Vücutla eski ilgisi  kalmayan ruh, muhakkak ki ölmüyor. Ama nereye gidiyor?..
Ruhun nereye gittiği, nerede kalacağı hakkında bir doktor olarak ben bir tahmin  yürütecek değilim. Çünkü, maddi bilgiler buna cevap veremez. Bu hususta bize  yardımcı olacak rehber, ancak din kitaplarıdır…
Beyni ve ruhu düşündükçe, insanların, maddiyatı bırakarak, bütün kalpleriyle  dine bağlanmaları ve din kitaplarında yazılı olan bilgilere inanmaları icap ettiğine inanıyorum…..

Bu hatıraların sizlerin kalbine de en az benimkine dokunduğu kadar tesir etmesini dilerim, ki eminim öyle oldu…
Beyin denen muhteşem şifre, muazzam mekanizma; içine girebilenleri bile böyle  sarsıyorken, onun sadece var olduğunu bilen beni ne yapmasın?..
Düşünme kabiliyeti, bizim için beynimiz aracılığıyla yaratılıyor… Hareket etme,  hatırlama, sevinç, mutluluk, öfke, ıstırap, zeka, heyecan, his, zevk, hayal… Tüm  şahsiyetimiz beynimiz vasıtasıyla gelişiyor…
Ve güzellikleri bulmamızı sağlayan merak yine beynimizden geliyor.
Düşünün şimdi, en son neyi merak etmiştiniz?..
Beynim şu anda; “Ben biliyorum” diyor heyecanla… “Yukardaki telefon  numaralarını merak etmişlerdi…
Ardından da bu muhteşem hikayeleri nereden bulduğumu, ve aynı kaynakta kim  bilir daha nice harika bilgilerin olduğunu düşünmüşlerdi…”
Beynim yanılmıyor… Bu yazıyı bu satıra kadar okumuş olan herkesin aklından  geçti bunlar, öyle değil mi?..
Fakat şu konuda “yanılmış” olabilirsiniz;
Benim bunları; sizlerden daha akıllı, daha zeki olduğum için bildiğimi, yazdığımı  düşündüyseniz…
Bir tek farkımız varsa, o da şudur ki: Benim ADRESLERİM doğru ve PRİZLERİM  çalışıyor…
Ve sizlere de hep aynı istikameti gösterebilmeyi diliyorum.

Yoksa, bu kadar çabuk bitişine hayretler içinde kaldığım mübarek Ramazan-ı  Şerif ayının son gününde ettiğim bunca lafı ve yazdığım o telefon numaralarını  tesadüf mü sandınız?
Değil…
O rakamlar rastgele yazılmadı yanyana. İstedim ki, masamın üzerinde şu an açık  duran herkese lüzumlu bu kitap, yani “Herkese Lazım Olan İman”, aynen ismi gibi açık, berrak, öz ve de en önemlisi hiç kimsenin kıt aklıyla ilave veya eksiltme  yapmaya yeltenmediği bu muteber eser, sizlerin de masalarınızın üzerinde AÇIK  dursun… Sizleri asıl hayatınıza, doğru bir kapıdan geçirsin… Ve bahsedilen  zamanda, “diğer yazdıklarından bir fayda umamayacağınız” bu faniye de belki bir hayır dua getirsin…
Niyetimiz buydu.
Şimdi LÜTFEN, şu an, alın elinize telefonu ve cebinizdeki sigara kadar bile  “maddi değer” konmamış olan kitabınızı isteyin… Ve aslında ne demeye çalışıp  da neler diyemediğimi, nasıl acz içinde kalmış olduğumu görün.
Telefonları tekrar yazıyorum buraya;
Sizleri kapının önüne kadar taşımış olarak…
Ve gerisini sizlere bırakarak!..

Hakikat Kitabevi
Tel: 0212 523 45 56 Faks: 0212 525 59 79
Şimdiden hayırlı bayramlar diliyorum efendim.
Dua ile ve dua niyazlarıyla…

 

 Stop
Muammer Erkul
07 Ocak 2000 Cuma
 

1 Yorum

  1. Hocamıza ruhun İslam inancına göre beyinde değil, kalbin üzerindeki bir noktada olduğunu bildirmek isterdim..

Zehra için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir