Yahut Prof. White?..
0-212- 523 45 56
0-212- 525 59 79
Bunlar burda dursun… Ne olduğunu merak edenler sabretsin; iyi tarafıma gelirse birazdan söylerim!
Bugün beyni olan herkesi ilgilendiren bir konudan bahsedeceğim sizlere; yani BEYİNden…
Ebru Gündeş fıkır fıkır, kıpır kıpır karşımızdayken birdenbire gözleri şööyle kayıp, sanki bedeninden canı alınmışçasına yığılıverdikten sonra yere, kaçımız depresyona girdik? İstatistiği yapıldı mı, kaçımız hastanelik olduk?..
Bunun şakası makası yok, büyüklü küçüklü hepimiz tekrar, tekrar ve tekrar… tekrar, tekrar gene tekrar yine tekrar seyrettik o anı! Hiçbir beyin cerrahının bile hayatı boyunca şahit olmadığı ve olamayacağı… Bundan sonra da zaten tıbbiyede ders olarak gösterilecek olan bu görüntüleri bizler, bütün açılardan ağır gösterimleriyle, pleybek verilen müziğin hangi notasının görüntünün hangi karesine denk geldiğini bile bilecek kadar zihnimize resmettik.
Ebru, sağolsun, bize “birer beynimiz” olduğunu hatırlattı! Bazılarımız öyle konsantre olduk ki hadiseye; kendi beynimizin damarları içinde dolaşabilmeye başladık. Pek çoğumuz hastanelere akın etti. Zaten henüz deprem psikolojisinden kurtulamamış insanları Ebru’nun beynindeki iki baloncuk çökertiverdi!..
İşte görüyorsunuz ve ben de söylemiştim değil mi, bu konunun “beyni olan herkesi” ilgilendireceğini…
Geçekten çok enteresan çünkü.
Ha, yukardaki numaralar mı?
O ikinci numara var ya, yani 525 59 79 olan… İşte onu faks için de kullanabiliyorsunuz…
Ben şimdi sizlere küçük ve güzel bir kız çocuğundan bahsedeceğim. Bir de dünyaca ünlü o beyin cerrahından…
Profesör White, “Amerika’nın en büyük beyin cerrahı” unvanını kazanmış bir kişi. Yeni yollar deneyen, yeni teknikler uygulayan profesör, bu keşif ve buluşlarıyla da malum ki pek çok dereceler kazanmış ve uluslararası şöhrete kavuşmuş bir beyin operatörü.
Cleveland Üniversitesi’nde profesörlük yaparken, bir yandan da aynı şehirde kurulmuş olan Metropolitan Hastanesi Beyin Cerrahisi Kliniği’nin sorumluluğunu taşımayı göze alabilecek kadar da çalışkan ve tecrübeli biri…
Açılmış insan beyniyle oynayabilecek ve onun üzerinde yeni metotlar deneyecek kadar da işini bilen bu tıb adamının anlattıklarını merak ediyorsunuz, değil mi?
Ben de merak etmiştim; beynimin göz görmez, el dokunmaz ve hatta akıl almaz bir yerlerindeki minicik, hücre midir, sinir midir bilmediğim bir şeylerin bilmediğim bir şekilde hareketlenmesiyle… Yani, merak iyi bir şeydir; bizi güzelliklere ulaştırdığı sürece.
O yüzden, sizi ta yukarda merakta bırakan telefon numaralarını biraz daha “merak” edebilirsiniz!..
Ameliyat için getirilen çocuk, altı yaşında sevimli bir kızdı, diye anlatmaya başlıyor Prof. White. Sonra devam ediyor:
Çok güzel, canlı, zeki, neşeli…
Fakat muayene sonunda beyninde büyük bir ur bulunduğunu gördük. Ameliyata aldık. Bu tümör ile bağlantı halinde olan bir kist, onu çok genişletmişti. Ben içi su ile dolu olan parçadan ameliyata başladım.
Fakat felaket!..
Yarım küre şeklinde olan kistli tümör birdenbire küçülüverdi ve yapışık olduğu yüzeyde bulunan geniş damarlar yırtıldı. Ameliyat sahası üzerine kan fışkırmaya başladı…
Oluk gibi akan kanı durdurmak için arkadaşlarımla birlikte elimizden geleni yapıyorduk. Fakat kanı durduramıyorduk. Artık savaşı kaybedeceğimizi görüyorduk. Çocuk elimizin altında ölüyordu.
Üzerimize büyük bir hüzün çökmüştü. Ben patlayan damarlar üzerine pamuk parçaları koyarak kanamayı durdurmaya çalışıyordum. Kanama durur gibi oldu.
Fakat elimi kaldıramıyordum. Çünkü, elimi kaldırırsam, kanamanın tekrar başlayacağını ve bu sefer artık bir şey yapmak imkanı da kalmayacağını biliyordum. Çocuğa kan verilmeye başlandı. Benim parmaklarım hâlâ pamukların üzerindeydi…
Bu dakikada kendimi ne kadar aciz, ne kadar kudretsiz hissettim! Benim gibi zavallı bir insan, nasıl olur da kendinde bir küçük kızın beyninde meydana gelen tümörü kesip çıkarmak cesaretini bulabilirdi? Nasıl olur da böyle muazzam bir işin mesuliyetini üzerine alabilirdi? Adına beyin dediğimiz ve en muazzam işleri gören; insana şahsiyetini veren, ona zeka, hatıra, heyecan, his, zevk, ıstırap, düşünce ve hayal gibi türlü türlü kudretler bahşeden ve ancak Allahü tealanın yaratabileceği bu muazzam esere, bir zavallı insan nasıl dokunabilirdi?
Biz bu küçücük cisme, dimağ (beyin) adını veriyorduk.
Ama hakikatte bu, önümüzde yatan; zavallı çocuğun ta kendisiydi!..
Aradan yarım saat geçti. Ameliyat odasında tam bir sessizlik vardı. Hepimizin tansiyonu son derece yükselmişti. Herkes ve ben, elimi kaldıracak olursam yeniden oluk gibi kan akmaya başlayacağını ve bu da çocuğun ölümü olacağını biliyorduk.
İşte o zaman, Allahü tealaya dua etmeye başladım ve O’nun yardımına sığındım.
“Allah’ım, parmaklarıma gereken kuvveti ver de, ben bu kanın akmasını önleyebileyim” diye yalvardım.
O zaman, içimi büyük bir ferahlık kapladı. Çünkü, artık Allahü tealaya, Rabbime tevekkül etmiştim. Şimdi sükunetle parmaklarımı kaldırabileceğime ve kanın akmayacağına inanıyordum. Allahü tealanın mevcudiyetini bütün ruhumda hissediyordum. Yavaş yavaş parmaklarımı kaldırdım. Kan durmuştu!..
Bundan sonrası kısmen kolay olan ameliyat, tam dörtbuçuk saat sürdü.
Bir hafta çocuğun yanından ayrılmadım.
Onun yavaş yavaş iyileştiğini gördükçe, ne kadar seviniyordum!
Bugün çocuk on yaşındadır ve tamamen sıhhatli, neşeli ve mesut bir yavrucak olmuştur…
l974 senesinde de beyin kanaması geçiren bir çocuğu muayene ettiğim zaman, beyninin tam ortasında ufak bir tümör bulunduğunu görmüştüm. Fakat tümör kanamaya başlamış ve iltihaplanmıştı. Vaziyet çok tehlikeli ve ümitsizdi.
Kafatasını açtık, beyninin iki tarafına tüpler yerleştirdik. Ve beyni antibiyotiklerle yıkamaya başladık. Bu, benim tarafımdan tatbik edilmeye başlanan yepyeni bir usuldü. Ateşler içinde yanan çocuğu bir respiratör içine koyduk ve üzerine soğuk yorganlar örttük. Bir yandan da beyni yıkamaya devam ediyorduk.
Bu ümitsiz vaziyet haftalarca sürdü. Ben mütemadiyen dua ediyor ve Allahü tealayı yardıma çağırıyordum. Dua ederken, yalnız çocuğa ve onun ana-babasına merhamet etmesini değil, aynı zamanda haftalarca durmadan benimle beraber çalışan ve bu ağır mesuliyeti üzerine almış olan şahıslara da kuvvet ve kudret vermesi için Allahü tealaya yalvarıyordum.
Nihayet bir ilahi imdat yetişti.
Tamamen ümitsiz sayılan bu vaka, başarıyla neticelendi. Çocuk kendine geldi.
Arkadaşlarım, uyguladığımız bu yeni usul, çok iyi netice verdi diye seviniyorlardı.
Bunu benim yaptığımı zannediyorlar, koltukları kabarıyordu.
Halbuki ben böyle düşünmüyordum.
Benim aklıma göre ne kadar çalışsak, ne kadar yeni yöntemler bulsak, bu gibi ameliyatlarda muvaffak olmak, ancak Allahü tealanın yardımıyla olur…
Şimdiye kadar yaptığım sayısız ameliyatlarda, bunu hep kalbimde hissettim. Teknik ne kadar ilerlerse ilerlesin, herşeyde olduğu gibi, beyin ameliyatlarının neticesi de, Allahü tealanın kudretindedir ve ancak O’nun yardımıyla muvaffakiyet elde edilir.
Senelerden beri yapmakta olduğum beyin ameliyatlarında insan dimağının karşısında büyük heyecan duydum. Beyinle uğraştıkça, bu muazzam eserin sırrını çözmenin imkanı olmadığını, bunu yaratan kudretin çok muazzam (büyük) olduğunu ve beyni gördükçe, Allahü tealanın varlığına inanmak lazım olduğunu kalbimde hissettim. Bugün, insanların yaptıkları en mükemmel bilgisayarlar bile, küçücük dimağların karşısında ancak çocuk oyuncağı olabilir.
Ben artık dimağın, içinde insan ruhunun saklandığı bir kutu olduğuna inanıyorum. Biz, bu kutu etrafında ameliyat yaparken, dini bir merasimde bulunuyoruz. Beyin ameliyatı benim itikadımca, ibadet etmek gibi dini bir merasimdir. Bu ameliyatı yapanın, yalnız teknik bilgi ve mahareti kafi değildir. Aynı zamanda Allahü tealanın varlığına inanması ve ameliyatın başarısı için O’ndan yardım ve merhamet dilemesi şarttır.
İnsan ölünce bu beyin kutusu içinde saklı olan ruh ne oluyor? Vücutla eski ilgisi kalmayan ruh, muhakkak ki ölmüyor. Ama nereye gidiyor?..
Ruhun nereye gittiği, nerede kalacağı hakkında bir doktor olarak ben bir tahmin yürütecek değilim. Çünkü, maddi bilgiler buna cevap veremez. Bu hususta bize yardımcı olacak rehber, ancak din kitaplarıdır…
Beyni ve ruhu düşündükçe, insanların, maddiyatı bırakarak, bütün kalpleriyle dine bağlanmaları ve din kitaplarında yazılı olan bilgilere inanmaları icap ettiğine inanıyorum…..
Bu hatıraların sizlerin kalbine de en az benimkine dokunduğu kadar tesir etmesini dilerim, ki eminim öyle oldu…
Beyin denen muhteşem şifre, muazzam mekanizma; içine girebilenleri bile böyle sarsıyorken, onun sadece var olduğunu bilen beni ne yapmasın?..
Düşünme kabiliyeti, bizim için beynimiz aracılığıyla yaratılıyor… Hareket etme, hatırlama, sevinç, mutluluk, öfke, ıstırap, zeka, heyecan, his, zevk, hayal… Tüm şahsiyetimiz beynimiz vasıtasıyla gelişiyor…
Ve güzellikleri bulmamızı sağlayan merak yine beynimizden geliyor.
Düşünün şimdi, en son neyi merak etmiştiniz?..
Beynim şu anda; “Ben biliyorum” diyor heyecanla… “Yukardaki telefon numaralarını merak etmişlerdi…
Ardından da bu muhteşem hikayeleri nereden bulduğumu, ve aynı kaynakta kim bilir daha nice harika bilgilerin olduğunu düşünmüşlerdi…”
Beynim yanılmıyor… Bu yazıyı bu satıra kadar okumuş olan herkesin aklından geçti bunlar, öyle değil mi?..
Fakat şu konuda “yanılmış” olabilirsiniz;
Benim bunları; sizlerden daha akıllı, daha zeki olduğum için bildiğimi, yazdığımı düşündüyseniz…
Bir tek farkımız varsa, o da şudur ki: Benim ADRESLERİM doğru ve PRİZLERİM çalışıyor…
Ve sizlere de hep aynı istikameti gösterebilmeyi diliyorum.
Yoksa, bu kadar çabuk bitişine hayretler içinde kaldığım mübarek Ramazan-ı Şerif ayının son gününde ettiğim bunca lafı ve yazdığım o telefon numaralarını tesadüf mü sandınız?
Değil…
O rakamlar rastgele yazılmadı yanyana. İstedim ki, masamın üzerinde şu an açık duran herkese lüzumlu bu kitap, yani “Herkese Lazım Olan İman”, aynen ismi gibi açık, berrak, öz ve de en önemlisi hiç kimsenin kıt aklıyla ilave veya eksiltme yapmaya yeltenmediği bu muteber eser, sizlerin de masalarınızın üzerinde AÇIK dursun… Sizleri asıl hayatınıza, doğru bir kapıdan geçirsin… Ve bahsedilen zamanda, “diğer yazdıklarından bir fayda umamayacağınız” bu faniye de belki bir hayır dua getirsin…
Niyetimiz buydu.
Şimdi LÜTFEN, şu an, alın elinize telefonu ve cebinizdeki sigara kadar bile “maddi değer” konmamış olan kitabınızı isteyin… Ve aslında ne demeye çalışıp da neler diyemediğimi, nasıl acz içinde kalmış olduğumu görün.
Telefonları tekrar yazıyorum buraya;
Sizleri kapının önüne kadar taşımış olarak…
Ve gerisini sizlere bırakarak!..
Hakikat Kitabevi
Tel: 0212 523 45 56 Faks: 0212 525 59 79
Şimdiden hayırlı bayramlar diliyorum efendim.
Dua ile ve dua niyazlarıyla…
Stop
Muammer Erkul
07 Ocak 2000 Cuma
Hocamıza ruhun İslam inancına göre beyinde değil, kalbin üzerindeki bir noktada olduğunu bildirmek isterdim..