Yalancıı yalancıı, sana kimse inanmaz…
Şarkıyı daha işin başında öğrenmiştik; “Yalancıı yalancıı, sana kimse inanmaz…”
Yalancının mumu yatsıya kadar mı yanardı?..
Artık beklemeyecek kimse “yatsı”lara kadar… Çünkü öğle vakti bile yalancıların mumunu üflemenin yolunu bulmuş bilimadamları.
İşte psikiyatrist Alan R. Hirsch’e göre, insanların yalan söylerken kendilerini ele veren hareketlerinin bir listesi:
1. Konuşurken kısaltmalardan kaçınıp, kelimeleri fazlasıyla vurgulamak, yalancıların en tipik özelliklerinden biriymiş. “Gelmiycem” yerine, “gelmeyeceğim” demek gibi mesela.
2. Yalancılar, konuşma içinde, yalan söylemediklerinin altını çizerek, kendilerini ele veriyorlarmış. “Yalan söylemek için nedenim yok” ya da “Niye yalan söyleyeyim?..” Gibi cümleler, anlatılanların yalan olma ihtimalini hayli arttırıyormuş.
3. Konuşurken duraklamak, anlamsız sesler çıkarmak, çok fazla “eee” ya da “yani” demek de, yalan söylendiğinin bir işareti kabul ediliyormuş.
4. Yalan söyleyen biri, gerçeği anlatanlara kıyasla daha fazla konuşma hatası ve gaf yapıyormuş. Gramer hataları, zaman kaymaları ve cümlenin ortasında ne dediğini unutmak, bu tip hatalara giriyormuş.
5. Çok fazla kekelemek, yalan söylendiğini gösteriyormuş.
6. Genzi temizlemek, sık sık öksürmek, garip sesler çıkarmak da yalan söyleyenlerin tipik özellikleri arasındaymış.
7. Yalan söyleyenler; “ancak”, “bazen”, “genellikle” gibi kelimeleri çok sık kullanıyormuş.
Yalanın işaretleri bunlarla sınırlı değil, diyor bilim adamları. Konuşma tarzının yanında, yalan söylerken davranışlar da, yalancıyı ele veriyormuş.
8. Yalan söyleyenler, göz temasından kaçınıyor, karşılarındakinin gözünün içine dik dik bakamıyormuş.
9. Eller de yalanın aynasıymış. Kenetlenen parmaklar, ovuşturulan eller, yalan söylendiğini ıspat ediyormuş.
10. Yalancılar bariyer oluşturmak istercesine, kollarını göğsünde kenetliyormuş.
11. Yalan söyleyenler, doğruyu söyleyenlere oranla daha fazla atıştırıyor. Cümle, bir şeyler içmek ya da yemek bahanesiyle, sık sık kesiliyormuş.
12. Yalancılar el kol hareketlerinden kaçınıyor, daha kontrollü, hareketsiz ve daha dik oturuyormuş.
13. Yalan söylenirken sık sık omuz silkiliyor, eller, avuçlar yukarı gelecek şekilde açılıyormuş.
14. Yalan söyleyen kişi, sık sık saçına, ellerine ve burnuna dokunuyormuş.
15. Yalancıların elleri boş durmuyor, konuşurken kalemle, kağıtla ya da gözlükle oynanıyormuş.
16. Doğruyu söyleyen birine oranla, yalancılar daha fazla göz kırpıyormuş.
17. Daha az parmak kullanılıyormuş.
18. Yalan söyleyenler bir yere yaslanma, dayanma ihtiyacı duyuyor, eğilip kalkıyorlar ve otururken sık sık pozisyon değiştiriyorlarmış.
19. Yalancıların tipik bir özelliği de dudaklarını yalamalarıymış.
20. Dudakları ısırmak da, yalanın göstergeleri arasındaymış.
21. Derin derin nefes alıp vermek de yalanın işareti olarak kabul ediliyormuş.
22. Gülümsemek, gereksiz kahkahalar atmak, yalancıların tipik hareketleri arasındaymış.
23. Sık sık burna dokunmak, burnu kaşımak da yalan söylendiğini ıspat ediyormuş.
Dr Hirsh, Clinton’ın televizyonda yayınlanan, Monica Lewinsky ile ilişkisi olmadığı yalanını söylediği konuşmada, bu 23 maddenin 21’ini kullandığını, söylüyor.
…………
Not: Lütfen dikkat!..
Burada bahsedilenler, yalan söyleyenlerin “tipik göstergeleri”dir. Özellikle vurgulamak istediğim bir konu var ki; bu bilgileri sakın ola kendi çocuğunuzu sıkıştırmak için kullanmayın. Yaşı henüz ufak olan insanlar farklı durumlarda farklı tepkiler gösterebilirler. Bahsedilen maddelerin birkaç tanesi (mesela kekelemesi, yüzünüze bakmaması, eliyle, saçıyla oynaması) mevcut diye bir insanın, özellikle de bir çocuğun yalan söylediğine hükmedemeyiz… Doğru söyleyen birine, özellikle de kendi yakınları ve koruyucuları tarafından “yalan söylüyorsun” ithamında bulunmak onlarda güvensizlik oluşturabilir. Bunu akıldan çıkarmamakta fayda olduğunu düşünüyorum.
——————————————————–
Salınıp giderken boyunu gördüm
Salınıp giderken boyunu gördüm
Selvi miydi fidan mıydı boy muydu
Eğmiş kaşlarını yayını gördüm
Kılıç mıydı gamze miydi yay mıydı
Güzel keklik gibi geziyor taşta
Gören aşıkları yakar ateşte
Avazı bülbülde sedası kuşta
Keklik miydi turna mıydı toy muydu
Taramış zülfünü dökmüş gerdana
Yel estikçe dalgalanır her yana
Dedim dilber çevir yüzün bak bana
Gözleri yıldız al yanaklar ay mıydı
Aşık Veysel
Necip Fazıl’ın en beğendiğim şiirlerinden biri:
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Sözün güzeli
“Her insan hata yapar, ancak ahmak insanlar hatalarında ısrar ederler.”
“Hayatı kaybetmekten daha acı birşey vardır: Hayatın manâsını kaybetmek!”
“İnsanların uğurlarına öldükleri; uğurlarına yaşadıklarıdır.”
“Söyleyecek sözü olmayan yüksek sesle konuşur.”
“Aptallarla tartışmayın, görenler aranızdaki farkı anlamayabilirler.”
“Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiçkimse birşey düşünmüyor demektir.”
Mona Rosa’nın hikayesi
Size bir de Mona Rosa’nın hikayesini anlatıyorum:
Sezai mütevazı bir üniversite talebesidir. Muazzez ise onun biricik aşkı. Ayrıntıları geçiyorum, asıl nokta Sezai, Muazzez’e aşkını itiraf edince başlar. Karşılık bulamayan Sezai, teselliyi Hakk’a yönelerek bulur. Ancak, mezuniyet günü arkadaşlarının yoğun baskısıyla, Muazzez için yazdığı şiiri okur. Salondaki herkes hıçkırıklara boğulur. Bu şiir üzerine Muazzez koşar ve Sezai’den özür diler. Ama gururu kırılan Sezai onu reddeder. Ne olduğunu anlayamayan Muazzez hemen Geyve’nin yolunu tutar. Ve o gece canına kıyar…
Bu şiirin (aşağıdakilerden hariç) devamı da var. O da intiharı anlatıyor. Sezai Karakoç yıllarca bu şiirini kabul etmez ama en sonunda pes eder ve bulunan bu birkaç kıtanın dışında bine yakın kıtayı da yaktığını söyler.
Mona Rosa
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Mona Rosa bugün bende bir hal var.
Yağmur iri iri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.
Açma pencereni perdeleri çek,
Mona Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek.
Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
Açma pencereni perdeleri çek.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
Bende çıkar güneş aydınlığına.
Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.
Seni hatırlatır her zaman bana.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi.
Ellerinden belli olur bir kadın,
Denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin, ellerin ve parmakların.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine.
Kiminin rengi ak kiminin sarı.
Ah beni vursalar bir kuş yerine.
Akşamları gelir incir kuşları.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni.
O masum bakışların su kenarında.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza.
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı
Alev alev sardı her tarafımı.
Artık inan bana muhacir kızı.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak.
Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kuş tüyüne.
Bir tüy ki can verir gülümsesen,
Bir tüy ki kapalı geceye güne.
Altın bilezikler o kokulu ten.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister,
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Sezai Karakoç
(Burada da intihardan sonra yazılan binden fazla kıta var. Sevgiyle…)
Doğuş Bektaş
Stop
Muammer Erkul
21 Mart 2000 Salı