Yalçın Küçük, küçük Fatih ve Readers are Leaders

 

Yalçın Küçük isminde bir uslanmaz adam,
21 yaşındaki çocuk; Fatih Sultan Mehmet
ve İngilizcenin kilit sözü: 
Readers are leaders…

 

Bu dosyayı hazırlamasaydım belki de bütün günümü ziyan olmuş bilecektim!..

 

Yıllardır rafta duran bir kitap var, adı: “21 Yaşında Fatih
İlk olarak 1987 yılında (Yirmi bir yaşında bir çocuk: Fatih Sultan Mehmet ismiyle) çıkmış ama 2005’te yeniden basılınca bana da göndermişler.
Bu sabah tekrar elime geçince meraklandım, karıştırmaya başladım, sonra ordan burdan okurken baktım ki, kitap saatlerdir elimde…

İsme bakın, ne kadar masum ve sıcak bir ifade değil mi?
İstanbul’u fetheden o muhteşem delikanlıdan bahsediyor…
Hepimize örnek olabilecek, çoğumuzun görür görmez satın alıp, çocuklarımızın veya yeğenlerimizin önüne koyarken “oku bunu da büyük adam olmayı öğren” diyebileceğimiz bir kitap.

Böyle bir örnek elbette çok önemli, çünkü yaşadığımız şu zamanın (kız arkadaşıyla haberleşmek için bir yerlerden acilen kontör bulmak derdinden başka gailesi olmayan) işsiz güçsüz, kitapsız kalemsiz, yüzkarası gençleriyle kıyaslanamayacak bir isim, ünvanı "Fatih" olan Mehmet…

*

İngilizcede bir söz var, yıllar önce öğrenmiştim: Readers are leaders, diyorlar…
Ne demek?
İşin sırrı bu cümlede aslında, diyor ki: Okuyanlar liderlerdir!..
Liderler, okuyanlardır. Okumayan lider olamaz, nasıl tercüme edersen et.
Bu cümleye yazının en sonunda tekrar döneceğim. Fakat toparlamadan önce birkaç konuyu daha açıp dağıtmam lazım.

*

Yıllardır raflarımdan birinde duran bu kitaba, bugün yönelmemin asıl sebebi neydi biliyor musunuz?
Belki de geçerken sık sık görsem bile, bugün yazarının ismini fark etmemdi!
Yalçın Küçük, desem sizin de ilginizi çeker mi?
Hiç işittiniz mi?
Evet, son yılların, hele ki bu kitabın da tekrar basımından sonraki yılların çok popüler isimlerinden biri Yalçın Küçük.
75 yaşında bir adam. Halep’ten İsknderun’a göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak 1 Temmuz 1938’de doğmuş. Ankara Siyasal mezunu; sosyalist, yazar, düşünür, ekonomist, tarihçi, isim-bilimci, medya ve edebiyat eleştirmeni, Kürdolog, Sovyetolog, siyaset bilimci, teorisyen, gençlik önderi.

*


Yalçın Küçük hakkında her yerde bulunan bilgilere bakalım mı şimdi?

Öğrencilik hayatı boyunca; Sosyalist Fikir Kulüpleri Federasyonu, Dev-Genç ve Türkiye Halk Kurtuluş Partisi fikir kulübü başkanlığını yaptı. 27 Mayıs darbesindeki büyük öğrenci eylemlerinin başında yer aldı. Söz konusu 1960 darbesi ardından Devlet Planlama Teşkilatı’nda görev aldı ve sonra Uzun Vadeli Planlar Dairesi Müdürlüğüne getirildi.
Ardından Amerika’da eğitim ve Dünya Bankası’nda staj…
1966’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Küçük. Yön, Emek, Ant dergilerinde Sosyalist Devrim yazıları yazdı. 1968-70 arasında yaptığı Sovyetoloji araştırmaları kitaplaşınca sekiz yıla mahkûm edildi.
1973-76 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinin ekonomi servisini yönetti. 1979’da Sosyalist İktidar Dergisi’ni çıkardı. Aynı yıl Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde öğretim üyesi oldu. 12 Eylül Darbesi’nden sonra üniversiteden uzaklaştırıldı. 1983’te Bir Yeni Cumhuriyet İçin adlı yapıtından ötürü tutuklanarak cezaevine girdi; daha sonra aklandı. 1987’de Gazi Üniversitesi’nde profesör ve 1994’te emekli oldu.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra aydınların yönetime karşı örgütlenmesinde büyük çaba gösterdi. Aziz Nesin ile birlikte "Aydınlar Dilekçesi Hareketi"ni örgütledi. 1987-1992 yılları arasında Toplumsal Kurtuluş adlı sosyalist bir aylık dergi çıkardı. Daha sonra bu dergi kapanarak yerine Hep İleri adlı bir dergi çıkmıştır. "Özgür Üniversite" adıyla bilinen "Özgür Ekin Derneği"nin kurucusudur. 1993’te Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı olmasını ve genelev patroniçesi Matild Manukyan’ın vergi rekortmeni olmasını öne sürerek Fransa’ya gitti. Küçük, burada tekrar öğrenci oldu, İranoloji ve Kürdoloji okudu; Kırmançi, Sorani, Farisi öğrendi. Onomastik üzerine çalışmalarına yoğunlaştı. Daha sonra gene 1993 yılında Suriye’de Bekaa Vadisi’ne giderek PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüştü. Bu görüşmeyi "söyleşi" adıyla kitaplaştırdı. Çeşitli sol dergiler çıkarttı. PKK’nın medya organı olan MED-TV’de programlar yaparken; dönemin muhalefet lideri Mesut Yılmaz’dan (BaşbakanTansu Çiller tarafından emredilen “Abdullah Öcalan’ın yok edilmesi” istihbaratını) PKK’ya ulaştırdığı ve gizli bilgilendirmeyle olayı engellediği de iddia edilmektedir…

28 Şubat sürecinde, 16 Eylül 1996’da yurtdışından Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na Refah Partisi’nin kapatılması için harekete geçmenin zorunluluğunu ifade eden bir dilekçe sundu. 29 Ekim 1998’de Türkiye’ye geri döndü ve "Kürtçülük Propagandası" yapmaktan suçlu bulunarak iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2000 yılında tahliye oldu.

Ergenekon soruşturması kapsamında Ocak 2009 tarihinde tutuklanıp, tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi. Mart 2011 tarihinde aynı soruşturma kapsamında tekrar tutuklandı ve 5 Ağustos 2013’te karara bağlanan Ergenekon davasında 22 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Altmış kadar kitabı vardır.



Yalçın Küçük diyor ki: 

“Kitap, artık silahtır. Hegemonya savaşının en güçlü silahlarından birisi artık kitaptır.
Benim kitaplarım da silahtır.”

“İster edebiyat ve isterse bilim olsun, yazan bir süre sonra yazdıklarına bağımlıdır; eğer dürüstse, kendi bulduğu ve dizmeye başladığı maddenin direksiyonunu kabul etmek zorundadır.”

“Türkiye’nin son kırk yılında beni çıkarın başka orijinal bir fikir adamı bulamazsınız…
Bir toplumun ütopyalar (gerçekleşmesi imkansız ideal) yazan yazarı yoksa o toplum cahildir.”

En göze çarpan ütopyası ise “TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi)’ni Nazım Hikmet Üniversitesi’ne dönüştürme” projesidir.

…..

Türk ve dünya edebiyatı hakkında anormal bilgisi vardır. Nazımoloji dilinin pelesengidir (sürekli bahseder). Kemal Tahir’in yazar bile olmadığını savunur. Ahmet Altan ve Orhan Pamuk’a alerjisi vardır ve hatta “Benim Adım Kırmızı”daki dil yanlışlarını kırmızı kalemle çizersen kitap gerçekten baştan aşağı kırmızı olur, der. Ahmet Altan’ın kitaplarını okuyanlarla 900’lu seks hatlarını arayanların aynı insanlar olduğunu ve bu yazarın kullandığı dilin Türkçe değil de belce olduğunu iddia eder. Yaşar Kemal için “İnce Memed” dışında yazdığı hiçbir şey işe yaramaz, demiştir.

Sovyet romanı ve tarihini ezbere bilir. [Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB veya USSR) Rusların terkettikleri komünist rejim dönemi. 1917-1991 arasında sürdü, hem Rusya’da ve hem de ele geçirdiği diğer ülkelerde 80 milyon cana maloldu.
Dinleri reddeden ve insanlara özgürlük tanımayan bir komünist rejimle yönetilen] Sovyetler Birliği yıkıldığında Yalçın Küçük feci halde bunalıma girmiştir. [Komünizm fikrinin babası Marx’ın öğreti olan] Marxizm Türkiye topraklarında ölürse dünyanın her yerinde öleceğini savunarak sosyalist devrime olan inancını ısrarla devam ettirir.
Kendi kitapları yayınlanmadan önce avukatlar kurulundan geçirir. 

*

İşte bu Yalçın Küçük’ün yıllardır bende duran, bize ve bu ülke gençlerine ideal bir örnek olan Fatih Sultan Mehmed Han’ın gencecik yaşta kazandığı ve kıyamete kadar anılacak başarılarını anlatan (ilk bakışta öyle olduğu sanılan) kitaba hızlıca ve birlikte bir göz atalım.
Yalçın Küçük’ün yazdığı "21 yaşında Fatih" isimli 300 sayfalık bu kitabı siz de çabucak okumuş, en azıdan bilgilenmiş olursunuz.

Yalnız burada bir not eklemek istiyorum. Lütfen şuna dikat edin. Bu kadar yalan yüklenmiş bu kitap aslında tarihimizi filan anlatmıyor. Zihinlere şüphe, insanlar arasına fitne sokmaya çalışıyor.    
Bence bu kitabın iki yazılma nedeni var: Birincisi kendi tarihimizi karalamak…
İkincisi de, peşi sıra yürüyecek olanlara ipuçları vermek, yön çizmek, taktik vermek.

Kitaptan alıntılar tırnak içindedir ve sondaki rakam bu alıntının sayfa numarasıdır.

…..

“Cumhuriyet tarihi ve Kemalist Tarih yazıcılığı bu kadar çarpık olursa, Osmanoğlu Tarihi de aynı ölçüde idealist ve yanıltıcı olmalıdır…” 16

“Her eylemi bir düşünce vektörüne çevirmeye çalıştım. / ..top’u da bir kavram haline sokmayı denedim. Top bütün sihların en inatçısıdır. Görmeyerek ateş yapar ve cepheyi sürekli döver; top, moralce yıkmayı amaçlıyor. / Sürekli top atışı yapılmadan hiç bir fethin gerçekleştirilemeyeceğine inanıyorum.” 17

“Mehmet, tarihin kaydettiği en büyük acımasızlardan birisidir. Sekizinci Henry, Müthiş İvan veya Deli Petro ile karşılaştırılabilir. İkinci Mahmut ve Mustafa Kemal, Mehmet’in gerisinde kalıyorlar.” 20

“Birinci Osman, amcası Dündar’ı öldürerek reis oluyor.” 41

[Dünyanın her yerinde yazılmış Türklük ve İslamiyetten nefret eden Osmanlı düşmanlarının kitaplarından cımbızla topladığı yalan ve iftiraları ardı ardına sıralamaya devam ediyor.]

“Kısacası yeniçerilik bir kuru nam ve unvan olup… / Avrupalılar daha on yedinci yüzyılın başlarında yeniçerileri şöyle değerlendiriyorlar: Yeniçerinin iyi bir gözü ve iyi bacakları vardır, ama, gözü süvarinin sarsıldığını görmek içindir, bacakları ise süvarinin sarsıldığını görür görmez ilk evvel kaçmak içindir.” 43

“Bayezid, babası Fatih’i zehirliyor?.. / Ordu ise tutuculuğun ve gericiliğin kalesidir… / Mehmet Fatih’in oğullarından Bayezid, tutucu ve gerici ordunun adamıdır… / Bayezid tahta çıktığı zaman, babasının, Mehmet Fatih’in dinsiz olduğunu söylemekten çekinmiyor…” 82

“İkinci Mehmet’in saltanatı, miskin ve tutucu İkinci Murat’ın yönetimi ile İkinci Bayezit’in karşı devrimi arasında bir tarih kesitine oturuyor. / Mehmet, tahta geçmesi hiç akla gelmeyen bir şehzade oluyor; önünün açılması için kendinden büyük ve tahta çıkması beklenen iki şehzadenin ölmesi gerekiyor.” 83

[Not: 2. Murad Han, 2. Mehmed yani Fatih’in babası, 2. Bayezid Han ise oğludur.]

“Murad, aynı zamanda zevk ve sefaya düşkündü. Ayyaşlık derecesinde içtiği, şarap ve saz meclislerinden pek hazzettiği… / ancak bir Osmanolu’nun kendinden başkası için üzüldüğünü mümkün görmüyorum.” 89

“Murad’ın bütün hastalığı dört gün sürdü… / Tunca Adası’nda yaptırdığı küçük saraya, sevdiği birkaç genç erkekle giderek eğleniyor… / Bu adada fevkalade bir gün geçirdikten sonra, ertesi gün başının ve bütün vücudunun ağırlaştığını ve uyuştuğunu söyleyerek saraya götürülmesini emretti… / Mehmet Fatih’e “ejderha” diyen ve her türlü küfürü kitabına koyan Dukas’ın verdiği bilgiler bununla da bitmiyor…”  91

“Murat miskin olduğu kadar da korkaktır… / Murat, oğlu Mehmet’ten hem nefret ediyor hem de çok korkuyor… / Murat, Mehmet Fatih’ten, aynı türbede yatmaya bile tahammül edemeyecek kadar nefret ediyor.” 93

“Ordu, Fatih’ten nefret ediyor. / Fethettiği kentte, Fatih’in cesedi kokuyor. / Fatih’in cesedi dokuz gün kokuyor. Fethettiği kentte, Fatih’in ölüsüne, mum yakmayı da unutuyorlar” 108     

“Hiçbir insan sürüsü, başında halk değildir… / ..Sürüler, zaman içinde halk oluyor ve elverişli koşullarda millet’e dönüşüyor.” 155 

“Dinler dağlara giremiyorlar. / Yüksek tepelerde inançlılık sığ olduğu için özgürlük hoşgörü olarak gerçekleşiyor.” 158

“Dağlar, eski kaçaklara ve gecekondular yenilerine sığınak sağlıyor. Dağlar, gecekondular ve uç topraklar, hoşgörü yatakları oluyorlar. Aynı zamanda inancın sığlaştığı mekanları sağlıyorlar.”159

“Osmanoğlu,  Batı’ya doğru ilerlerken hiçbir ciddi mukavemet ile karşılaşmadı.” 160

“Tarihin ve aklın, Darwinist bir çizgisi var.” 207

 “Türk ordusu hiçbir zaman, teknik anlamda güçlü, etkin bir silahlı güç olmamıştır. Kazandığı savaşta eşit sayıda veya sayıca az olduğu örnekler son derece az görünüyor.” 211

“Sultan İkinci Murat’ın günde ortalama altı veya yedi litre şarap içtiğini, avı sevdiğini, binden fazla tazısı ve iki binden fazla eğitilmiş şahini ile üç yüz cariyesinin bulunduğunu… / Türk ordusunun savaşacak gücünün olmadığını, yazıyor.” 215

[Azap askerlerini şöyle anlatıyor] “Dünyanın her yerinden para kazanmak için toplanmış ve zayıf inançlı, düşmanla karşılaştığı zaman geri kaçan ve bu esnada demir kamçılı zalim çavuşlar tarafından tekrar ileri sürülüyor veya çavuşlardan kurtulanları yeniçeriler parçalıyorlar!”

Bu "tarih" kitabını hiç iyi duygularla okumadım!
Okurken, kendi tarihimizin "hep içimizde yaşattığımız" sevgisini de hissedemedim…
Ve hatta, sanki bir paranoya içine girdiğimi bile söylemem mümkün. Hani, karanlıkta yalnız başına bir ormanda dolaşırken hangi taşın, hangi ağacın ardından ne çıkacak ürpertisi gibi; bu kitapta da, acaba hangi harfin ardında hangi aykırı mana, nasıl bir ihanet sinyali çıkacak diye bekliyorsun!

Fakat zaten kitabın da “masum” olmadığına ve iki şeye hizmet ettiğine inandım.
1- Herkes tarafından bilinen ve pek çok kimse tarafından adeta kutsallaştırılmış olan kişi ve değerleri sarsmaya, sallamaya, zedelemeğe çalışmak… Bunun yapılabilir olduğunu ve hatta yapılması gerektiğini öğretmek.
2- Yaşanmış böylesine büyük bir tecrübe (İstanbul’un Fetih tecrübesi) üzerinden, yazarın kendi izini takip eden ve edecek olanlara yol, teknik, metod göstermek…

[Ergenekon ve diğer benzeri davalarda yargılananlardan acaba kaç kişinin evinde Küçük kitapları vardı bunu da merak etmekteyim.]

….. 

300 sayfalık kitabın bütün özetini çıkarmak değil elbette niyetim.
Fakat en sona sakladığım, 145’nci sayfadaki şu cümle ilginçtir: 

“Kin, bir yanıyla teoridir; teori, en keskin bıçak oluyor…”

Ve yine aynı sayfanın bölüm başlığı ise, eminim size tanıdık gelecek!
“İkinci Bayezid’in Kapı Kulu Partisi: KKP“

Terör örgütü PKK ile kanka Yalçın Küçük’ün kitabından önce hiç görmemiştim böyle bir parti, siz rastlamış mıydınız?

…..

Kitabının başına koyduğu (Türkiye’den Sovyetler Birliği’ne kaçan ama orada asla kendisine güvenilmeyen, böyle olduğu halde pişmanlığını söyleyemediği için hayal dünyasındaki sosyalist türkülerine devam eden ve maalesef orada sürekli göz altında tutulduğu sırada ölen, Türk sosyalist şair) Nazım Hikmet’in, bu kitabın girişindeki bir şiirini ben de buraya alıyorum.
Mısralara bir de bu gözle bakın:

Geçtim putların ormanından
                             baltalayarak
                      ne de kolay yıkılıyorlardı.
Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri,
                         çoğu katıksız çıktı çok şükür.
Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı,
                                     ne böylesine hür.

(1957)

..ve, yorumları size bırakıyorum.


* 

Şimdi, asıl soruya gelelim:

Ömrünü kendi mücadelesine vermiş… Sovyetler Birliği rejiminin (yani Rus topraklarında ipleri çözülen komünizm gemisinin) dünyada tutunabileceği son iskele olarak Türkiye’yi bilmiş… Bu uğurda sayısız kitap okumuş araştırma yapmış ve altmış kadar kitap basmış… Bu satırların yazıldığı günlerde ise, tarihî Ergenekon davasından aldığı cezayı çekmeye başlamış olan Yalçın Küçük, bir lider midir?
Elbette liderdir!

Ona kızabilirsiniz, onu sevmeyebilirsiniz…
O da zaten size ve herkese kızgındır, bunu herkes bilir.
Beni sevmez, ben de onu sevmem, tahmin edebilirsiniz.
Fakat ben, onun "mücadelesindeki kararlılığa" da saygı duyarım.

Readers are leaders, ne demekti?
Liderler okuyanlardır, okuyanlar lider olanlardır.

Yalçın Küçük’ün, bizim yanlış bulduğumuz davasında, ne kadar mücadele verdiğini araştırıyoruz da… Şu soruyu kendimize soruyor muyuz?
Doğru olduğuna inandığımız davamız için, bizler acaba ne kadar mücadele vermekteyiz?

Kimse bize; defalarca tutuklan ve onlarca yıl hapis yat, demiyor…
Kimse bize; şehrini terket, ülke değiştir, demiyor…
Fakat hepimiz bir şey yapabiliriz, bir şeyler yapabiliriz, bundan eminim.
Misal olarak dizilerimizden birinden vazgeçebiliriz… Her gün bir miktar kitap okumak için yarım saat geç yatabiliriz…

Bizi lider konumuna taşıyabilecek kadar okumakta mıyız, öğrenmekte miyiz, çalışmakta mıyız?
Bunu yapmıyorsak liderlerin başka taraflardan çıkmasına şaşırma hakkımız olur mu?

İstesek de istemesek de, gerçek şudur:
Yarınlarda, tam da bu günlerde yetişmekte veya yetişmesi lazım gelen liderler tarafından yönetileceksiniz.
Tembelliğin bu kadırı yeter, öyle değil mi?
Öyleyse parmağınızı uzatın, dokunun artık bir şeylere!

Ve tam da burada,
Yine bir soruyla bitirmek istiyorum yazımı?
Yatarken, uyurken, umursamazken, bana ne derken, acaba bize mi verecek başarıyı Allahüteala;
..yoksa çalışan, çırpınan, mücadele edenlere mi?



.

13 yorum

  1. Muammer abi yine her zamanki ince ve kıvrak zekanla hem bizlere güzel bir ders verdin hemde tarihi doğru okumaya teşvik ettin. Geçenlerde Yavuz Bülent Bakiler’in de bir programda okumak üzerine sohbetini dinlemiştim Gerçekten çok az okuduğumuz anladım. Okumaya ve yazmaya başladım. Yüreğine sağlık,umarım doğruları okuyarak,yanlışları da doğru okuyarak nice liderler çıkartırız içimizden.
    Selamlar
    ABİDİN KAYA

  2. Gerçekten okumayan , okuyarak okumayan bir toplum haline geliyoruz süratle. Sadece bu değil tabi , okumaya mecali olmayan insanın mücadele gücü olur mu sizce? İğneyi kendime batırıyorum ve diyorum ki bahaneler hep vardır yeter ki onlara sığınmayalım. Teşekkürler ağabeyim.

    SAFİYE BARUT

  3. Bu yazıyı okuyan çok fazla kişinin aynen ben gibi susma hakkını kullanacağından eminim. Cevdet

  4. ARKADAŞLAR DOGRUSU GÖZÜMÜ BİLE KIRPMADAN OKUDUM VE DEHŞET E DÜŞTÜM BENDE MÜCADELE ETTİGİMİ SANIYORDUM AMA YANILMIŞIM GENELDE COK KİTAP OKUYAN BİRİSİ DEGİLİM AMA COK GEZERİM OLAYLARA COK DUYARLIYIMDIR AK PARTİ KURULUŞUNDAN BERİ ELİMDEN GELDİGİNCE MÜCADELE ETTİGİMİ SANIYORDUM AMA BİZİMKİ MÜCADELE DEYİL EYLENCE İMİŞ AMA ŞUNU ANLADIM Kİ BU VATANIN AK PARTİYE AK PARTİNİNDE EĞLENCEYE DEĞİL MÜCADELEYE İHTİYACI VAR BİZ GÖREVİMİZİ YAPMAZSAK GÖREVİNİ YAPAN DÜŞMANIN BİLE OLSA SENİ YENMEYE YOK ETMEYE HAZIRDIR VE BİR AN BİLE TEREDDÜT ETMEZ GÜCLÜNÜN ZAYIFI EZDİGİ BU EVRENDE CAHİLLER HEP ZAYIFTIR UNUTMA……..MUAMMER BEY E BU CALIŞMASINDAN DOLAYI ŞUKRANLARIMI SUNARIM ELLERİNE SAGLIK USTA …..

    YAKUP TÜRKYILMAZ

  5. Muammer abi, kalemine sağlık! yazınızı soluksuz okudum. Çok ciddi ve önemli bir hususa dikkat çektiniz.
    Deriz ya (bilhassa gezi olaylarında) azınlık çoğunluğu idare etti/ediyor/etmeye çalışıyor. Aslında azınlık çoğunluğu idare etmiyor: “Readers are leaders” kalanı idare ediyor. Biz bugünlere kadar hep okumadığımız için yanlışlara karşı doğruları savunamadık. Dolayısıyla sustuk, pustuk. Yenildik desek yeridir. Sebebi tamamen bilgi kültür eksikliğimizdir. Bu da okumadan geçiyor malumunuz. Önce kendimizden başlamak kaydıyla çocuklarımızı, gençlerimizi muhakkak suretle okumaya teşvik etmemiz lazım.
    Bu yazınız rehber niteliğinde… her okuyan arkadaşımızın/büyüğümüzün paylaşması gerektiğine inanıyorum.
    Tekrar elinize sağlık abi.
    Saygılarımla. Bayram Sanlı

  6. Tek cümleyle, “Küçük, BÜYÜK halt yemiş!”
    Ama, azim ve gayret mi diyeyim, hırs ve nefret mi; her neyse onu yürüten “yakıt”, kararlılığı bizim gibi aymazlar için ibretlik gerçekten…
    Zaten bazılarındaki kararlılığın binde biri bizlerde olsaydı bugün dünyamız çok başka olurdu değil mi?
    Bu sayfayı hazırlamakla çok çok iyi yapmışsınız, ellerin dert görmesin. Hani Lokman Hakim “edebi edepsizden öğrendim” buyurmuş ya… Bize de burada yazanlar ibret olur da belki, şanlı tarihimizin şanlı ve şerefli Fatihlerinden öğrenemediklerimizi, böyle nasipsizlerden öğreniriz belki!..

    Hicran Seçkin

  7. ” Liderler okuyanlardır, okuyanlar lider olanlardır. ” Bir çırpıda okudum. Stop. Elleriniz dert görmesin. Okumaya devam.

    Seyfeddin Kafadar

  8. Müthiş bir tanımlama ve tanıtma. Tebrikler…

    Ayhan Kısrure

  9. Pkk’nın kankasımıymış kkp? hiç şaşırdık yalçın küçük soyadına yakışır çapta kimlerin kapısında kulluk ettiğini alenen duyurmuş eline yüreğine sağlık aydın gençliğin aydın yazarı Muammer Erkul…

    Özlem Özlemce

  10. Vermek istediğiniz mesaj çok güzel, anlamak isteyenlere duyurulur.

    Fatma Balcı

  11. Mükemmel dokunuş abi Allah razı olsun. Bu idealist insanın batıl olan davası için verdiği mücadele, hak davası gün gibi aşikar iken gaflete bürünen bizlere ithaf olsun.
    Abdullah Tatlı

  12. Zihin açlığı başka birşey zihin açıklığı başka…
    Söylenecek söz yok takdirden başka…
    Baktığımızı görmemizi sağlayan yürekli kalemler oldukça 🙂
    Özlem Özlemce

özlem özlemce için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir