Yalnız olmanın tarif edilemez hafifliği
(Şimdi bu yazıyı ben yazdım desem bir türlü, bilgisayara gelmiş desem başka türlü. Ne desem bilmem ki…)
Bekarlara karşı millet; sanki caddenin kenarında bekleyen bir acize gösterilene benzer bir yaklaşım içinde…
“Ben seni bırakmam, sen de bana sıkı sarıl ki düşmeyesin” gibi…
“Hareket etmekte zorlanıyorsun biliyorum, ama bak ışığın rengi değişecek ve acele etmezsek arabalar ikimizi birden ezecek” gibi…
“Hadi bir an evvel karşıya geçelim seninle de, bak benim elinden tutup caddeyi geçirteceğim biir sürü insan var” gibi…
Bunlar bir yana, tutsunlar diye birilerine el uzatıp duranlar da, biraz çevrenin, biraz da kendi içlerinden gelen seslerle vehimlere kapılmakta:
“Allah’ım, beni kısmetimle bir an evvel karşılaştır…
Bu yaşa geldim niye hâlâ gönlüme göre birini bulamıyorum?..
Ben hiç evlenemeyecek miyim yoksa?..
Yoksa yalnız olmak mı var kaderimde?..
Yoksa, bilmediğim başka yoksaların mı kurbanıyım?..”
Bütün bu vızırdanmaların, sızlanmaların, hatta kafayı yemelerin sadece bir tek sebebi var, biliyorsunuz değil mi?..
İnsanlara rahat batıyor, rahaat!..
“Sana ne, bırak kime ne batarsa batsın” demek elbette bir seçim… Ama kendini mutsuz kılmakta ellerinden gelen hiçbir şeyi ardına komayan insanlara da “aslında mutlu olmaları için ne kadar çok sebepleri olduğunu” göstermezsem ne başımı yastığa koyabilir, ne de vicdan azabından uyuyabilirim…
Haksız mıyım ama?..
İşte yalnız olmanın dayanılmaz hafifliği:
1. Sabah kendinizi hiç iyi hissetmediğiniz halde işe gitmeniz gerekiyor…
Ne mutlu size!.. Hadi surat asın… Hem de istediğiniz kadar. Nasılsa; “Sabah sabah ne bu surat” diyecek birisi yok yanınızda…
2. Akşam işten eve gelince kendinize güzel bir ekmek arası sandviç hazırlayın. Oh, ne güzel!.. Yemek, bulaşık derdi yok. Dünkü bulaşıklar mı? Boşverin, nasılsa sizden hesap soracak kimse yok…
3. Ayağınızdan son üç defada çıkarmış olduğunuz toplam altı kirli çorabı kullanarak salonun tam orta yerine şekiller yapın… Ve öyle bırakın. Muhteşem bir şey olacak… Ne mi? Ssst, bırakın, bırakın… Gördünüz mü, hiç kimse bağırıp çağırmıyor size!..
4. Bu gün uykunuz geldiğinde gömlekle, pantalonla hatta sıkılmazsanız kravat ve ceketle yatın… Unutmayın ki tongaya düştüğünüz zaman; ya kendinizi veya üzerinizden çıkardıklarınızı askıya takıp elbise dolabına asmanız gerekecek!..
5. Gece yatağınıza yattığınız zaman 300 kere yatakta dönün, yorganı istediğiniz kadar çekin… Günü geldiğinde yatağın kıyısında yorgansız olarak soğuktan titrerken; “ahh, ah, neydi o sıcacık yatağımda, meradaki koyunlar gibi yayıla yayıla yattığım günler” diyeceğinizi unutmayın!..
6. Sabah tıraş olmak istemiyor musunuz? Olmayıın… Dişlerinizi fırçalamak istemiyor musunuz? Fırçalamayın… Rahat olun, kendinizi zorlamayın. Ama bir gün bu tip özgürlüklerinizin kalmayacağını bilerek, sırtınızdan çıkardığınız eşofmanları top haline getirip havaya atın ve tam düşerken de yatağınızın üzerine doğru bir kafa şutu çakın…
7. Tanıdığınız bütün bayanları, bayları (aranızda duygusal bir bağ olması gerekmiyor) yemeğe götürün, onlara şiirler okuyun, mektuplar yazın… Nasıl olsa ileride annenize giderken bile “yazılı izin kağıdı” almanız gerekecek!..
8. Arkadaşlarınızla dışarıda eğlenmeye çıktığınız akşamlar masayı en son siz terkedin. Saat 23:00’te ayrılmak zorunda kalan veya gece boyunca cep telefonuyla eve hesap vermek zorunda kalmış olan arkadaşlarınızın size imrenerek bakmasının tadını çıkartın!..
9. Resim yeteneğiniz mi var? Hiç durmayın resim yapın… Davul çalın, satranç oynayın… Çünkü ileride musluk tamirinden ve elinize tutuşturulmuş uzun alışveriş listelerinden bunlara ayıracak zamanınız olmayacak!..
10. Mayıs’ta mıyız?.. Bakın ne kadar şanslısınız!.. Maaşınızın yarısını çocuğun eğitim giderlerine ayırmak zorunda değilsiniz. Şimdi hiç içiniz sızlamadan gidin, olmayan çocuğunuzun eğitimi için ayırmanız gereken parayı zevkle harcayın!..
11. Nasıl olsa aybaşında maaşınızı herkesle beraber elinize veriyorlar. Halbuki bazıları için takvimler; doğum günleri ve evlilik yıldönümlerini unutmamak içindir!.. Sizin başınıza merdane yemek gibi bir korkunuz olmadığına göre takvime bağlı olmanıza da gerek yok!..
12. Sabaha kadar bilgisayarınızın başında oturun. Nasıl olsa yakında “hemen bir mailcheck yapıp çıkacağım” diyeceğiniz günler gelecek!..
13. Dünyanın neresinden ve kaçıncı ligden olursa olsun bulduğunuz bütün maçları açın ve gördüğünüz pembe dizilerle aptal programları hemen zaplayın… Unutmayın ki bir süre sonra kumanda sizde olsa bile, milliler dahil bütün maçlar size kendi ellerinizle kapattırılacak ve yine kendi ellerinizle pembe diziler size açtırılacak!..
14. Evli arkadaşlarınızdan uzak durun. Rahatınızı kıskandıkları için sizi sabote etmeleri ihtimali vardır. Hemen hemen hepsi; “Tam sana göre” diyecekleri en az bir kızkardeş, iki baldız, dört teyze kızı ve beş komşuya sahiptirler!..
15. Ben mi?
Tabii ki evliyim…
Zaten böyle bir listeyi hazırlayabilmek için insanın önce evlenmesi gerekir, öyle değil mi!..
———————————————————
İnternet servis sağlayıcılarını arayan müşteri tipleri: 3
Müşteri: Ozan bey yani o kadar yardımcı oldunuz ki sarılıp bi kez öpmek geldi içimden sizi…
Ben: Eee, teşekkürler efendim iyi akşamlar.
Müşteri: Bundan sonra ben hep sizi arayacağım kaça kadar ordasınız siz?
Ben: Çıkmak üzereydim ben de hamfendi iyi akşamlar (ee müşteri memnuniyeti de bi yere kadar!..)
(saruman)
Müşteri: Benim sayfalarım gelmiyo…
Ben: Şu an yurt dışı çıkışımızı sağlayan uydudan kaynaklanan bir aksaklık var efendim…
Müşteri: Bi ilgileniverseydiniz siz…
Ben: Şey, uydu uzayda efendim…
Müşteri: Haa, tamam o zaman!..
(saruman)
Ben: Cd’yi yerleştirin lütfen.
Müşteri: Tamam…
Ben: Şimdi otomatik bir ekran açılacak, kapatın onu.
Müşteri: Kapattım.
Ben: Bilgisayarımdan….
Müşteri: O dediklerinizi göremiyorum ki şimdi.
Ben: Ne görüyorsunuz efendim.
Müşteri: Hiçbi şey kapkaranlık.
Ben: Monitörünüzü açar mısınız lütfen?..
Müşteri: Açtım.
Ben: Şimdi ekranda gördüğünüz pencereyi köşesindeki çarpıdan kapatın…
Müşteri: Eee, siz de bi karar verin…
(saruman)
DEVAM EDECEK
Stop
Muammer Erkul
02 Mayıs 2000 Salı