Yalnızlıklar çocuklara iyi şeyler öğretmiyor…
Yapayalnızlıklar çocuklarımıza doğruları öğretmiyor…
Çünkü; “Annen doğruyu söylüyor… Baban harika bir insan…” diyecek insanlara hem sizin, hem evladınızın, hem de “aile bütünlüğünüzün” şiddetle ihtiyacı var…
Verilen sadece paraysa; hiçbir harcamaya yetmiyor (!)
…..
Biliyorum para çok kuvvetli bir mıknatıs, yapışkan… Arkadaşları, eşleri, evlatları, kardeşleri, akrabaları, müşterileri, komşuları… Yani pek çok insanı size “yapışık” tutabiliyor…
Ama asıl dostlar; verdiklerinizin arasından “para”yı çıkarttığınız zaman belli oluyor…
İşte böyle dostlara ihtiyacımız var.
…..
Maddesel hakimiyetimizi değil, elimizde bulundurduklarımızı değil, kullandığımız araç, gereç ve vasıtaları değil, evimizdeki eşyalarımızı değil, üzerimizdeki kıyafetleri değil, fiziksel bedenimizi değil… İçimizi; yani “içimizdeki biz”i, olduğu gibi ve “biz olduğumuz için” sevenlere yani…
Böyle dostlar ne söyler dersiniz, “zihninde küçük ve sivri tepeler teşekkül etmeye başlamış” delikanlı evlatlarımıza?
Gerçeği…
Yani söylenmesi gerekenleri…
…..
“Annen doğru söylüyor oğlum…
Babanı iyi dinle kızım…”
İnsana her zaman ihtiyacımız var…
Doğru insanlara daha fazla ihtiyacımız var…
Bu doğru insanların “bize dost olmalarına” daha da fazla ihtiyacımız var…
…..
Ve asıl ihtiyaç; önümüze her gelene sövüp saymadan; iyi insanların, doğru insanların, ideal insanların; iyi insanlar, doğru insanlar, ideal insanlar olduklarını birer ÖRNEK olarak göstermeye (alışmaya) ihtiyacımız var…
Ki kendi evlatlarımız, onların yanına (gözlerinde, hakettikleri yerlere yüceltilmiş olan bu insanların yanlarına) vardıklarında, ve belki kendilerine danıştıklarında;
“Şu an belki canın sıkılıyor ama, (annen veya) babanla olan problemini bir kere daha düşünsen iyi olur… Çünkü o şu, şu ve şu konularda haklı görülüyor…
Üstelik o, senin iyiliğini isteyen, bunun için çalışan, son derece fedakâr, akıllı ve seni gerçekten seven bir insan…
Madem sözüme güveniyorsun ve bana danışıyorsun, o zaman sana çok değerli bir tavsiyede bulunayım: Ailene sıkı sarıl… Çünkü pek çok insan, “sadece” böyle bir aileye ve imkânlara sahip olmak için nelerden vazgeçerlerdi, düşün istersen…”
Gibi, samimiyetle ve sevgi ile söylenmiş “yürekli” lafları duyabilsinler…
Ama daha önce…
Kendimizin “doğru kişileri” görmeye…
Dostlarımızın ve akrabalarımızın doğru yanlarını ortaya çıkarmaya…
Onların örnek alınacak taraflarını tespit etmeye ve kendi çevremize, evlatlarımıza göstermeye…
Hatta bu dostluğun ve “biribirimizin iyi yönlerine bakma” ile oluşan zamkın benim tarafımdan hiç çözülmeyeceğini karşı tarafa bildirmeye de CESARETİMİZ olmalı… (*)
İnsanlar ile beraber olmalıyız yani…
Bizim onlar hakkında iyi şeyler düşündüğümüz ve söylediğimiz; kendilerinin de bizim hakkımızda iyi şeyler düşündüklerini ve düşüneceklerini, söylediklerini ve söyleyeceklerini bildiğimiz insanlara ihtiyacamız var…
…..
Yapayalnızlıklar çocuklarımıza iyi şeyler öğretmiyor!..
…………………………..
(*) Burayı okurken; “Önce onlar desin. Benim hakkımda iyi şeyler söylemeyen biri için ben niye iyi sözler sarfedeyim ki!..” Diye düşünmedin değil mi?..
Bunu defalarca yazdık-konuştuk ya hani…
Senin istediğin; ihtiyacın olduğu zaman alacağın bir takdir… Bunun karşılığında önceden on takdir vermiş olsan neyin eksilecek ki?..
En beğenmediğin insanın bile takdire şâyan, iyi bir özelliği vardır mutlaka. Onu bulup söylersen, o da senin iyi-doğru-güzel yönünü bulacak ve söyleyecektir merak etme…
———————————————————
Küçük istavritin hikâyesi
(Bu anonim hikâyeyi umarım beğenirsiniz. İlk okuduğumda; “Bu tam BİZLİK… Yani Sevgi Ailesi’ne göre” dedim.
Sizi yaklaşık beş senedir gazeteden takip ediyorum. Biraz sessiz bir okuyucuyum ama bundan sonra ben de size ufak tefek şeyler göndermeye çalışacağım.
Şimdilik hoşçakalın. Sevgiyle kalın.
Derya Büyüknohutçu )
…..
Küçük istavrit yiyecek bir şey sanıp
Hızla atıldı çapariye
Önce müthiş bir acı duydu dudağında
Gümbür gümbür oldu yüreği
Sonra hızla çekildi yukarıya
Aslında hep merak etmişti
Denizlerin üstünü
Neye benzerdi acep gökyüzü
Bir yanda büyük merak
Bir yanda ölüm korkusu
“Dudağı yırtıklar” denir, şanslıdır onlar
Hani görüp de gökyüzünü, insanı
Oltadan son anda kurtulanlar.
Ne çare balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu
Küçük istavrit anladı; yolun sonu…
Koca denizlere sığmazdı yüreği
Oysa şimdi yüzerken
Küçücük yeşil leğende
Cansız uzanıvermiş dostlarına
Değiyordu minik yüzgeci
İnsanlar gelip geçti önünden
Bir kedi yalanarak baktı gökyüzünün içinden
Yavaşça karardı dünya
Başı da dönüyordu
Son bir kez düşündü derin maviyi
Beyaz mercanı bir de yeşil yosunu
İşte tam o anda eğilip aldım onu
Yürüdüm deniz kenarına
Bir öpücük kondurdum başına
İki damla gözyaşından ibaret
Sade bir törenle saldım denizin sularına
Bir an öylece bakakaldı
Sonra sevinçle dibe daldı
Gitti, tüm kederimi söküp atarak
Teşekkürü de ihmal etmemişti
Birkaç değerli pulunu avuçlarıma bırakarak
Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme
Sorar gibiydiler; “Neden yaptın bunu?” diye…
“- Bir gün, diye açıkladım sebebini…
Bir gün bulursam kendimi
Yeşil leğendeki istavrit yavrusu kadar çaresiz
Son ana kadar hep bir umudum olsun diye…”
Stop
Muammer Erkul
19 Eylül 2000 Salı