İlaç şekerle kaplı olmasa;
..onu kaç kişi yutar!
…..
Şükürler olsun; yağmur mevsimi çocuklarıyız… Kavuran ateş ve kurutan kuraklık bizden öncede kalmış! Öyleyse zaman filiz görmek istiyor artık zeminin üzerinde, filizler görmek istiyor…
Hangi filizler?..
Yonca ile çınar birlikte burnunu çıkarıyor topraktan; ama birinin ömrü altı ay, diğerininki altı yüz yıl!..
İmkânlar ve ihsanlar yol açsa da filizlere; aynı topraktaki her filiz kendi seçiyor “ne olacağını” aynı güneş ve aynı yağmur altında…
Ayvaya muşmula, vişneye kiraz aşısı mümkün… Fakat hurma ağacıyla eşek çalısının da farkı çok biri birinden!..
Tatlı söylemek lazım; çünkü ilaç bile şekerle kaplıdır, yutulsun diye!.. Çünkü dil acıya değerse, ilacın vücudun acısına ulaşmasına mani olur! Kaplanmış şeker dile değecek acıyı, içindeki ilaçsa vücudun acısını azaltmak için. Bunu yapmak da kolay, yutmak da… Zor olan; ayırabilmektir doğru ile yanlışı, şifa ile zehri… Zor olan; ince bir şeker altına sarılmış olanın; “nefaset” mi, yoksa “necaset” mi olduğunu bilmektir!
Herkes bilir mi bunu?.. Bilmez!
Hüner; zaten bunu bilmek değildir; öyle olsaydı yanılan çok olurdu…
Marifet; bileni bulmak!
Kerametse; istikamette kalmak!
Peki “yağmur mevsimi” ne anlama geliyor şimdi?
Şu anlama geliyor: Dün, kupkuru çöl olan topraklara rahmet yağıyor bugün. Göllerin başındayız ki, ne saadet; sayfa sayfa içiyoruz, sebillerde dağıtıyoruz… Yağmur mevsimindeyiz, rahmet mevsimindeyiz, bereket mevsimindeyiz…
Öyleyse ey filiz ve çamurdaki bütün filizler! Neyi bekliyorsunuz; ışığa çıkmak için?
Stop
Muammer Erkul
28 Kasım 2008 Cuma