(Donmadan kırılmaz kıvrılan sular!..)
Yaz mı geldi?..
…..
Neden titriyor peki böyle içim?..
Neden gökler karanlık? Bulutlar neden koşuyor birbirinin peşisıra, gözü dönmüş manda sürüleri gibi?..
Yaz mı geldi?
Nereye?..
Üç değil, beş değil, kırk tane cemre düşse ard arda; ısınamıyorum!..
…..
Adeta, dilenerek… Kırk dilime bölünmüş bir baklava tepsisi gibi koysam önüme umudumu, bir tek sineğin bile varlığını nimet bilerek; gelmiyor!..
Gelmiyor yaz…
Yâr gelmiyor!..
…..
Derin kuyuların gıcırtılı çıkrıkları bile çıkartamaz gayrı beni kendi içimden!.. Ne Rapunzel’in sarı saçları tartar beni, ne seni bana getirebilir Külkedisi’nin kabak faytonu!..
Kırk tane yaz yaşanır ardından, ve seksen tane bahar dolanır insanların beline, ben; donarım!..
…..
Donmadan kırılmaz kıvrılan sular!..
Ama bilirim;
Yarılıp parçalanmadan ve tırmalanmadan yüzü toprağın, kundak olmaz tohuma… Ve tohum; çürümeden ve bölünmeden ve çatlamadan ortasından, yeşermez…
Yaşarmaktır yeşermek…
…..
Yaşarmak; yeşermektir!..
Donmadan kırılmaz, sıcacık sular…
Şimdi, kırılan her parçamı toplayıp yerden, koysan da yan yana yapbozla oynayan çocuklar gibi; denk gelmem!..
Her kırık bir ayrılıktır!..
Ve nihayet:
Avuçlarınla toplayıp beni yerden, doldurursun koynuna…
Sen göz olursun, bense gözyaşı;
Birlikte yaşarırız!..
…..
Ve, yeşeririz
Kışı gelmeyen ülkelerde!..
Stop
Muammer Erkul
15 Mayıs 2002 Çarşamba