Yemyeşil bir yazı [21 Haziran 1999 Pazartesi]

Yemyeşil bir yazı


(“Dünya Çevre Günü’ne!..” diye bir kere daha yayınlanmıştı bu yazı. Haberlerini aldık; insanlar biribirlerine okumuşlar, fotokopilerini, fakslarını ulaştırmışlar dostlarına… Duvarlara asılmış bu yazı, defterlere yapışmış, hatta bazı okullarda “ders” olarak işlenmiş…
Bugün ricaları kıramayıp, tekrar yayınlıyoruz “Yemyeşil bir yazı”yı…)

Bugün yemyeşil bir yazı yazacağım size..
Ve kıpkırmızı!

Bugün yeşilden bahsedeceğim size…
Bir de kırmızıdan.
Bugün sadece yeşil olacak yazımda, bir de kırmızı…
Bugün belki korkacak yeşil, belki utanacak kırmızı… Bugün, belki gözyaşı dökecek bütün renkler.
Belki bütün renklerin rengi kaçacak!

Bugün… Bugün yemyeşil bir yazı yazacağım size…
Ve kıpkırmızı!
Bugün…
Bugün size yeşilin yere düşüşünü yazacağım;
Kan ağlayarak…

Bugün, yeşilden bahsedeceğim size;
Tohumu atılan… Çimlendirilen… Ekilen, sulanan, büyütülen… Ve alabildiğince sevgi verilen fidanları anlatacağım size…
Sonra da yere yıkılan fidanları…

Bugün sadece iki renkten bahsedeceğim size. Biri yeşil olacak bu renklerin, diğeri kırmızı…
Ve hatta yeşil bir kalemle, kırmızı yazılar yazacağım!..

Bugün, yeşili düşündüğünde kendinden utanacak kırmızı!
Bugün; yere düşürüldüğünde, zamanı, mekanı ve yürekleri kurutan, kavuran bir yeşilden bahsedeceğim..
Bugün, asıl kuraklıktan, asıl çölleşmeden, asıl erozyondan bahsedeceğim…
Bugün…
Bugün, ateş renkli bir kırmızının yapıştığı yeşil bir elbisenin içinde toprağa düşen fidanlardan bahsedeceğim.
Bugün…
Bu gün!

Bugün kırmızı bulaşmış yeşilden başka renk görmeyecek gözüm.
Bugün kırmızı gözyaşlarıyla ıslanan kırmızı bir bayrağa sarılı fidanların toprağa gömülmesinden bahsedeceğim;
Bir tohum, bin tohum olsun diye!

Bugün yeşilden ve kırmızıdan bahsedeceğim;
Vatan yemyeşil olsun diye…
Ve kırmızı, göğüslerde değil;
Gönderde kalsın diye!

—————————————————

Yavru hikâyeler:

Yuvalı ağaç

Güzel bir köyde yaşlı bir ağaç varmış. Yaşlı olduğu için bu ağacın hiç meyvesi olmazmış. Ama bu ağaçta kuşlar yuva yapar, yavrular, arılar bal yaparmış.
Kış gelmiş. Bahçe sahibi ormana gidip odun getirememiş. Ağaç aklına gelmiş. Nasıl olsa meyve vermiyor diye bu ağacı kesmeyi aklına koymuş.
Baltayı ağaca vurmuş, vurmuş. Kuşlar bu adamı görünce ağacı kesmesin diye cıvıldamaya başlamışlar. Cik-cik-cik. Ama ağacın sahibi nereden bilsin kuşların ona cıvıldadığını. Ağaca vurmaya devam etmiş.
Bu sefer arılar ağaçtan çıkmış, adamın etrafında dönmeye başlamışlar. Adam şöyle bir bakmış ama yine aldırmamış. Ağaca vurmaya devam etmiş.
Baltayı üçüncü kez vurduğunda ağaçtan bal sızmaya başlamış. Adam baltayı bırakıp düşünmüş:
-”Ağaç meyve vermiyor ama hayvanlara yuva oluyor” demiş.
Çok üzülmüş. Ağacı kesmekten vazgeçmiş. Ağaçlara zarar vermemesi gerektiğini anlamış. Bundan dolayı arılar ve kuşlar çok sevinmiş.
Artık adam, ağaca gözü gibi bakıyor onu sulayıp, besliyormuş. Kuşlar yine yuva yapıyor, arılar bal üretiyormuş. Üstelik kuşların hatırına ağaç bu yıl çiçek de açmış.
Zekiye Perçi 5-B

Posta kutusu
Sevgili Muammer Erkul;
Mektubuma nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Çünkü bu sana ilk mektubum. Seni en az beş yıldır gazeteden tanıyorum. Yırtıp attığım çok mektup var. Çünkü yazdıklarımı okuyunca saçma diyerek atıyorum, ama söz bunu okumayacağım. O yüzden bir yanlışım olursa affet. Bu beş sene içinde hayatımda çok değişiklikler oldu. Kendimi tanımanın yanısıra insanları tanımayı öğrendim, onlarla konuşurken gözlerinin içine bakabilmeyi öğrendim ki; gözler herşeyi anlatıyor. Tabii ki bu arada hâlâ yapamadığım şeyler var, mesela aynaya bakarak kendinle konuşmak gibi…
Ben lise son sınıf öğrencisiyim okuduğum yazılarının bazılarını okula getirip arkadaşlarıma okutuyorum, elbette ki beğeniyorlar. Yalnız bazı şeyler dikkatlerini çekiyor. Soruyorlar bana; “Neden yazıların arasına kalpler koyuyor?” susuyorum, “Neden bazı kelimeleri, ya da cümleleri yazı içinde birden fazla tekrarlıyor?” Yine susuyorum. Aslında onlara söyliyeceğim çok şey var. Seni ve yazılarını anlatmam için ya da içimdeki söylemek istediklerimi zorluyorum ama olmuyor… Ve onlara “Ben zamanla anladım, diyorum. Siz de okuyun ama sadece okuyun.” Muammer Abi (kusura bakma abi diyeceğim), şu an o kadar çok dertleşeceğim şey var ki… Kimi zaman susuyorum ve herşeyi zamana bırakıyorum. Ne demişler zaman herşeyin ilacı. İşte böyle zamanlarda, insanın sırtını dayayıp güvenebileceği şeyleri aradığında aklıma iki şey geliyor. Birincisi yazıların, ikincisi, de benim sevgili günlüğüm, bu iki dost benim herşeyim.
Sevgi ailesinin bir ferdi olmak çok güzel bir duygu. Allah seni başımızdan eksik etmesin…
Sevgiler Kere Sevgiler
Halide Gülşen Türk

Candan, sevgili ağabeyime;
Allah c.c. feyzi, bereketi, rahmeti, inayeti ve Peygamber efendimizin şefaati sizin ve tüm sevgi ailemizin üzerine olsun.

Ben 95 Temmuz’dan beri takip ediyorum sizi 96 sonlarından itibaren köşeleriniz bende mevcut. Öncekileri annem sobayı tutuşturmak için kullanmış ben halamdayken, iki ajanda da sizin yazılarınızla doldu.

İnşaallah sizden bir gün ayrılmak zorunda kalmayız… Bu turuncu zarfları yaklaşık bir sene önce sizin için aldım 10 tane ama, ilkini göndereceğim inşaallah.
Bul Beni’yi buldum uzun aramalardan sonra ve sadece iki tane vardı. Diğerini de alacaktım ama, onu benim gibi arayan birilerinin daha olacağı aklıma geldi, vazgeçtim.
Son olarak sevincimi paylaşayım sizinle: İki kardeşim Meryem ve Hatice (12-9) K. Kerîm’e geçtiler, hevesle okuyorlar. Okula rağmen her akşam derslerini okuyorlar. İyi haber değil mi?
Sizin Elif Sabah’la yaşıt bir yeğenim var 9.2.96 doğumlu. O da Elif. Sizin resminizi görünce; “Bu bizim abimiz” diyor.
Sevginiz, sevdikleriniz ve sevenlerinizle O’na emanet olunuz. Selam ve dua ile.
Emine Kantarcı

Öğrendim ki ;
İnsanların başına ne geldiği değil o durumda ne yaptıkları önemli.

Stop
Muammer Erkul
21 Haziran 1999 Pazartesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir