Peynir kalıbındaki fare delikleri gibi… Ökçesi kaçmış çoraplar, güve yemiş kazaklar gibi… Camı kırılmış pencereler gibi… Hatta, yolda giderken kurşunlanmış vasıtalar gibi;
Gözükecek “ömrümüzün delikleri” hesap gününde!..
Aynen;
Bu peyniri kim oydu, der gibi… Bu çorabı kim deldi, bu kazağı kim kemirdi, bu camı kim kırdı, bu vasıtayı kim vurdu, der gibi soracaklar herkese, hepimize:
“Bu ömürler niye delik deşik?.. Bu boşluklar neyin nesi, kim oydu bunları böyle, kim çaldı ortalarından?..”
…..
Nasıl “ben” diyeceksin?..
…..YİRMİBİR
Bazıları yapmak için öğreniyor.
Bazıları anlatmak için öğreniyor…
…..YİRMİİKİ
Bir sıkıntısı var ki bağırıyor…
Ağzını tıkayıp sesinin çıkmasını mı engellemeli;
…yoksa, ona bu sözleri söyleten sebebi ortadan kaldırmanın yolunu mu aramalı?..
…..YİRMİÜÇ
Körlerin birbiriyle toslaşması gibi, karanlık/yarı karanlık salonlarda ayaklarım-ellerim dolaşmadı bir daha; ne kendimin, ne de bir başkasının elleri-ayaklarıyla…
Çünkü şu cümle, bir avize ampulü gibi yandı tepemde:
“Kader emir değil, ilimdir… İnsana tercih verilmiştir; tercihini neye yaparsa Allahü teala (da dilerse) onu yaratır…”
İşte o zaman aydınlandı zihnimde matematik, aydınlandı biyoloji, coğrafya, tarih…
…ve edebiyat;
…pırıl pırıl aydınlandı!..
…..YİRMİDÖRT
Farkındayım;
Birkaç tanesini okumuş olanlar, bildiğini söyler bütün yazacaklarımı… Ne anlattığımı bilmeyenler ise, zaten bu satırları okumaz!
🙂 Yani…
Terk edilmiş çadırında nefes açmaya çalışan zurnacı gibi;
Kendin çaal; kendin dinle!..
…..YİRMİBEŞ
Çok sevmekten de daha iyi olanı anladım sonunda:
Devamlı sevmek!..
Stop
Muammer Erkul
21 Ağustos 2005 Pazar