Eskiden, yokluk zamanıydı…
Teyzelerden, sadece birinin adını “şekerli teyze” olarak söylerdi çocuklar.
Mahallede, oyun oynanan sokaktan geçerken; zaman zaman bizleri sevindirmekten hoşlanan amcalar, dedeler ne kadar çok sevilirdi hepimiz tarafından…
Gözlerindeki ışık bile başka olurdu böyle insanların; bir hareket veya nidayla herkesi çevresine toplar, ellerini ceplerine daldırırlardı…
Avuçlarımız açık, gözlerimiz meraklı ve dirseklerimizle, küçük kuzular gibi itelerken biri birimizi; bir gün büyüyerek, işte böyle şeker dağıtan dedeler olmayı hayal ederdik…
Şimdi varlık zamanı…
Hepimiz ve neredeyse bütün çocuklar, ambara düşmüş fareler gibi; bitiremeyeceğimiz kadar yiyecekler içindeyiz…
Neredeyse hepimiz, en azından birer defa, reklâmı yapılan hemen hemen her ürünün tadına bakıyoruz…
Fakat…
Şimdi de çok seviliyor bazı teyzeler-amcalar, nineler-dedeler…
Şimdi de onların kendi sokaklarından geçmesini bekliyor küçükler-büyükler…
Şimdi de bir hareket veya çağırışla çevresine topluyor herkesi ve ellerini ceplerine daldırıyor böyle kimseler…
…ve;
Ümit koyuyorlar, açılarak önlerine uzatılmış olan avuçlara!..
Sevilmek;
Ne zaman ne ikram edeceğini bilmektir…
Sevmek;
Cebinin bir yerlerinde, her zaman ama her zaman bir parça ümit taşımaktır!
…..YÜZONİKİ
Kalplerimiz yumuşacıktı; iyileşmek için ağlaşıyorduk.
Eğilip sarsıldıkça, çalkalandıkça dökülen kaplar gibi; her secdede taşıyordu yaşlarımız…
Şimdi ne dert-sıkıntı var içimizde, ne de sızacak yaş; secdede!..
İyileştikçe mi hastalandık…
Yoksa hastayken daha mı iyiydik?..
Stop
Muammer Erkul
04 Eylül 2005 Pazar