Kanallarda İzmir’i bir haftada iki kere sallayan deprem tartışılırken; uyuyamayacak kadar uykusuzum, ve bir de omuzlarım, boynum, sırtım ağrıyor. Rahatlarım diye sıcak suyun altına atıyorum kendimi. Ve, gündüzki ses yankılanıyor kulağımda:
“Sizin gitmenize gerek yok, kendi gelir Murad-ı Maraşi hazretleri!..”
Sularım damlarken kontrol ediyorum; deprem başlayınca nereden kaçarım ve nereyi kilitleyeyim de giremesin şu hazret!.. İyi de böylelerine kilit ne yapsın, kilitlesem ben nasıl kaçarım vee, niye iki kişilik odada yatıyorum?..
Gürültüler duyuyorum; ki, ohhh sabah olmuş ve canlıyım, ve oda sapağlam, ve içinde ben hâlâ tek başımayım!.. Kapıları vurarak, gürültüyle kendi arkadaşlarını kahvaltıya çağıranlara kızamıyorum…
Öğlen, ekip toplanıyor ve en arkadan biri daha geliyor. Diyorlar ki;
“Oooo, hoş geldiiin, Murâd-ı Marâşî hazretleri!..” İçtiğim çay boğazıma kaçıyor ve öksürüyorum!.. Ama düşündüklerimi kimseye çaktırmıyorum. Maraş’lı bir baba İstanbul’da vefat edince, annesi kundaktaki bebeğini alıp İzmir’e, kardeşlerinin yanına göçüyor ve o bebek büyüyüp, işte karşımda duruyor. Kendi kendine koymuş bu ismi(!) Murâd-ı Marâşî hazretleri de saygı duyulan Maraşlı Murat, demek ya zaten!.. Turist rehberi bir kara şeker bu çocuk…
Hemşehrisinin bir beytini okuyor bize:
“Yandı kitap dağlarım, ne garip bir hal oldu!
Sonunda bana kalan, yalnız ilmihal oldu!”
Fark etmemişim, o ara arkamı bir dönüyorum ki, aman Allah’ım, arkamdaki kütüphane tepeden tırnağa kadar ilmihal!.. Göreniniz olmuştur, tam 1250 sayfalık büyük boy bir cilt bu Tam İlmihal… Bunlar gönüllü bir ekip, hepsinin de işi başka, hepsinin Maraş’lı olduğunu sanmıyorum ama hepsi bu kitapları insanlara ulaştırmak için azimli. Biri diyor ki, ben şu kadar satacağım, biri diyor ki ben bu kadar… Soruyorum, diyorum ki; “zor olmuyor mu bir ay içinde bu kadar çok kitabı satmak?..”
“Bir ay mı?.. Diye şaşırıyorlar hepsi birden bana. Biz günlük konuşuyoruz. Örnek olarak benim bir günlük rekorum 33 tane!..”
Aklım duruyor… Şaşkınım… “Akıl işi değil” diye sayıklıyorken bir ses duyuyorum; “büyük nimettir ama, akıl her şey değildir!..”
“Biz deliyiz zaten, diye konuşuyor biri. Delisiyiz bu işin…” Her birine bakıyorum tek tek, eminim ki bu gözler karanlıkta bile ışık saçıyor!..
Nedir bu, ne yapıyor bu adamlar?.. Biri var ki, 18 yaşında; “ezberledi” diyorlar. Bir karar daha veriyorum ki; üzerinde Tam İlmihal ( 0212. 523 45 56 ) yazan bu kitabı da mutlaka okuyacağım!..
Kızlardan bahsederken bir kere “kitap” dedim de kaç kitaptan bahsettim, hem de annemin öldüğü gün bugün… Biraz sonra okuyacağım kitaptan da bahsedeyim de, tam olsun. Mehmet Oruç’un “365 Gün Dua” kitabı. Her eve çok şey lazım belki, ama bu kitap her eve MUTLAKA lazım… Herkesin her zaman aradığı duaların hepsi bir arada. (0212. 520 41 51 )
Ben iyi ki gittim de, Erzurum’daki Seda’nın annesi oğlunu alıp, Uşak’tan… Elmas ise kardeşiyle Çorum Sungurlu’dan gelmiş. 800 kilometre, dile kolay! Çok seviniyorum elbette, ama üzülüyorum da bunları gördüğüm zaman…
Bahsedilecek daha çok şey daha var aslında, ama bu günlük bu kadar kalsın…
Dedikleri gibi deli miydiler yoksa veli mi, anlayamadan sevdim onları, ve hatıra olarak saç jölemden yedek çoraplarıma, losyonumdan, bereme, lastiğime kadar elime ne geçtiyse bıraktım. Ama onlar bana hakikaten en değerli eşyalarını hediye ettiler.
…ve hatıralarını.
Dedim ya; İzmir’de iki gün geçirdim, ama bu şehrin insanları renkli iplikler gibi takıldı bana. Şimdi, sanki bir iğne gibi hangi kumaşı dikmeye kalksam, onların da izi kalıyor!..
Stop
Muammer Erkul
25 Nisan 2003 Cuma