Saksıda kurban kesilmez (!) [28 Şubat 2001 Çarşamba]

Saksıda kurban kesilmez (!)

Kendimizi ne hallere soktuğumuzun resmidir esasında (!..)
…..
Kurban işi, köylerde veya bahçesi olan evlerde o kadar problem değil de, büyük şehirlerde yaşayanlar için gerçekten sıkıntı…
“Bizim oturduğumuz apartmanın merdivenlerine yetmiş yedi hanenin kapısı açılıyor” desem, bu yazıyı yetmiş yedi haneli bir köyde okuyan arkadaşım benim dalga geçtiğimi falan sanacak!..
Ama değil. Nefret ediyorum aslında; altımda 6, üstümde de 13 kat olduğunu bilerek yaşamaktan…

Bizim yine de halimize binlerce şükür… Bir de aynı durumda olup, iki metre bahçesi bile olmayan… Yeşili bırak, gökyüzünü bile göremeyen zavallılar var ki, onların durumu bizimkinden de acı!..
…..
Şimdi gel de bu adama sor bakalım;
“Selamünaleyküm hemşerim… Hayırlısıynan gurbanını nirde kesecen?..”
Bu soruyu soran “yürüyen cehalet” belli ki sopa istemekte; çünkü soru sorduğu kişinin (güneş aydınlığı göremediği için ölen o büyük çiçeğinin) balkondaki boş saksısının içindekinden başka bir karış toprağı yok!..
…..
“Balkondaki saksının içende kesecem, ya sen nirde gesecen?!..
“!..”
(Televizyona parodi yazıyor olsaydım şu an devam eder giderdi bu konu da, şimdi iş ciddi…)

Pek çok kimseyi ilgilendirmeyecek belki bu konu ama, biliyorum ki birilerinin de hassas noktalarına dürttüm şimdi.
Duydum; aynen şöyle diyenler oldu:
“Hakikaten yahu, ne yapacağız şu kurban işini?.. Nerden ve nasıl alacağız, nasıl ve neye göre pazarlık yapacağız?..
…..
Arabamıza oturtamayız hayvanı, evin salonunda da yatıramayız…
Yani hangi vasıtayla nereye getireceğiz?
Bu işi görecek bıçağı nasıl temin edeceğiz, bir zamanlar duymuş olduğumuz duayı nasıl hatırlayacağız, hayvanı kesecek cesareti nasıl bulacağız?
Kesmekle iş bitmiyor ki nasıl soyacağız, nasıl böleceğiz, nasıl ve kimlere dağıtacağız?..

Bir tanıdığım var, aklıma o geldi şimdi:
“Yahu abicim yapma etme!..”
Yok… İlla ki her şeyi kendi elleriyle yapacak. Kendi beğenecek, kendi yapacak pazarlığını, kendi alacak, apartmanın dibine kadar kendi (hem de yürüterek) götürecek ve kendi kesip kendi dağıtacak. Ardından da bütün bayram ve bayram tatili boyunca ilaçlar yutarak evde hasta yatacak!..
…..
Söylediğine göre bunlar “iş bile değil” onun için…
Onu en çok yoran; hayvanı “yakalamak”mış!..
…..
Bu mu ne demek?..
Ha, siz bilmiyorsunuuuz!..
Bu vatandaş, satın aldığı kurbanlık hayvanları ELİNDEN KAÇIRMA SIKLIĞI bakımından “Rekorlar Kitabı’na” girmek üzere…
Şimdilik, (hayvan başına) KAÇIRMA ORTALAMASI: 1.8 falanmış…
…..
Ama diyor ki;
“Dört sene önce satın aldığım bir hayvan çok aksi çıktı. Tam beş kere kaçtı. O yüzden ortalama bu kadar yüksek çıkıyor!..
…..
(Bak bak, bu ciddi konuyu nerelere çektiniz gene, sizinle de hiç sohbete gelmiyor yani, muhabbete döndürüyorsunuz lafı!..)

Bir keresinde bari akıl vereyim de, kendini böyle perişan etmesin dedim ona, dedi ki;
“Kasap aramaya kalktım diyelim, nerden bulacağım?..
Buldum diyelim, sıramın gelmesini kaçıncı güne ve saat kaça kadar bekleyeceğim?
Bekledim diyelim, bu hayvancağızı o zamana kadar nasıl ve nerde zaptedeceğim?
Zaptettim diyelim, kasabın kurban kesme şartlarını bildiğinden nasıl emin olacağım?..”
…..
“E, iyi ama… Böyle olunca da her sene, mübarek Bayram günlerini yorgunluk, perişanlık ve hamlık-acemilikten dolayı kan-revan içinde geçiriyorsun ya!..”

Bu konuyu uzattıkça canı sıkılıyor bazı zavallı “topraksız”ların… Değil miii?..
Eee, noolcek?..
Sizi bilmem…
Bakın şimdi iyi dinleyin… Geçen sene de yazmıştım ya bu günlerde. Demiştim ki;
“Böyle sıkıntılarla boğuşup duracağınıza alın elinize telefonu, çevirin (0212. 513 99 00) İhlas Vakfı’nın numarasını.
Bir telefon parası artı 70 milyona bitsin işiniz.
İşte herşey bu kadar KOLAAY…”
…..
(Diğer sayfalarda İhlas Vakfı’nın ilanları var. Oradan fiyatları ve sizi ilgilendirecek öbür bilgileri öğrenebilirsiniz. Benim bildiklerim bu kadardı ve işim de bildiklerimi size aktarmaktı…)

——————————————————–

Ciğerciler

(Ben ilk defa duyuyorum bunu ki, Osmanlı denen “DERYA”nın içinde, ömrümün sonuna kadar beni şaşırtacak daha nice gizli sırlar, güzellikler ve bizim için ibret vesikaları bulacağımı da biliyorum.)
Ecdadımızda “Ciğercilik” diye bir meslek bulunuyormuş. Bir meslek erbabı, uzun bir sırığın ucuna ciğer takar, mahalle aralarında ve çarşı içinde dolaşırlarmış…
Yolda bu ciğercilere rastlayan hayırsever vatandaşlar, sevap kazanmak gayesiyle bu ciğerleri satın alır, etraftaki aç kedi ve köpeklere dağıtırlarmış…
……………
M. A. Ubucini/Türkiye 1850, clt 2, 1001 Temel eser s. 455 Tercüman,


Stop
Muammer Erkul
28 Şubat 2001 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir